Makaleler

AB Emperyalistlerinin Politikalarına Karşı Öfke Seli Şehre Sığmadı

FRANKFURT | Avrupa Merkez Bankası (ECB) yeni binasının açılışı protestolarla karşılandı. Frankfurt kentinin doğu tarafı adeta yangın yerine döndü. Binlerce insan emperyalist politikalara karşı öfkesini dile getirdi. 20 binden fazla insanın katıldığı ve Blockupy hareketi tarafından Avrupa çapında organizesi yapılan yürüyüşlerin ana temasını AB Troykası ve ECB üzerinden Almanya ve Fransa’nın Yunanistan, İtalya ve İspanya’ya dikte etmek istedikleri tasarruf paketleri oluşturdu. Yükselen bu tepkinin merkezinde ise Avrupa Merkez Bankası vardı.

1998 yılında AB’ye bağlı bir organ olarak kurulan Avrupa Merkez Bankası (ECB) yeni binasına taşındı. 12 yıldan beridir 1.2 milyar euro’yu aşan bir miktarla yapımı tamamlanan yeni ECB binası Frankfurt şehrinin doğu kısmına inşa edildi.

Şehrin siluetini oluşturan, aralarında Deutsche Bank’ın bulunduğu diğer büyük yapılardan uzak ve adeta onların karşısına konumlanmış bir şekilde duruyor. Yeni binanın görünüşü, eylemcilerin ifade ettiği biçimiyle söylersek, tam bir meydan okuma şeklinde algılanıyor.

Doğu yakasında oluşan ve yahudi katliam merkezi, daha sonrasında sebze/meyve hali olan bir kompleks üzerinden yapılanan Merkez Bankası iki mesaj içeriyor. Birincisi ezilenlere karşı AB emperyalistlerinin gücünü, diğer yandan ülke içi banka ve kuruluşları hizaya çekmenin mesajını içeriyor.

ECB’nin Rolü

2008 dünya ekonomik krizi sonrası AB politikalarında önemli gelişmeler yaşandı. ABD’deki konut krizi ve Lehman Brothers yatırım bankasının iflası ile başlayan süreç, küresel ekonomiyi iyiden iyi sarmalarken, ortaya devasa boyutlarda bir mali kriz çıkıverdi. Batan bankaları kurtarmanın derdine düşen egemenlerin tek derdi, krizin üretim alanlarına yayılmamasını, sanayi ve aşırı üretim krizlerinin daha fazla boyutlanmamasını sağlamaktı. O güne kadar Avrupalı batık bankalara güvence veren ECB uyguladığı para ve faiz politikalarıyla krizin derinleşmesine engel olamamıştı.

Halkın vergilerinin bankalara akması ile birlikte sosyal alanda hak gaspları derinleşti, işçi ve emekçiler süreçten haklarını birer birer kaybederek ve yoksullaşarak çıktılar.

Yunanistan, İspanya, İtalya, İrlanda, Portekiz ve daha bir çok  AB ülkesinde işsizlikle birlikte yoksullaşma baş gösterdi, borçların ödenmemesi ile birlikte devletsel iflaslar gündeme gelmişti.

AB pazarı içinde devletlerin iflaslarını engellemek, pazarı ve Avro’yu sağlama almak için ECB, iflasın eşiğine gelen devletlerin bonolarına güvenceler vererek bir anlamda devlet politikalarına indirerek müdahalelerde bulunmaya başladı. Krizin derinleşmesini engellemek ve bir çıkış yolu bulabilmek için AB egemenleri tarafından demokrasi rafa kaldırılarak Troyka oluşumuna gidildi. Troyka, krizin faturasını işçi ve emekçilere çıkarmanın reçetesini çıkarmıştı.

Bu reçete ECB üzerinden iflasın eşiğinde olan devletlere dikte edildi, dayatıldı. ECB yaptığı açıklamalarla, devlet bonolarına daha fazla güvence verebilmek için Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi devletlerin tasarruf paketlerini hayata geçirmelerini istedi. Böylece salt bir ekonomik kurum olmanın ötesinde, politik bir kurum olduğunu dünyaya göstermiş oldu.

ECB, devletlere ‚mali yardım’ yapacaktı ancak bu yardımın yapılması, devletlerin işçi ve emekçilerin hayatını yıkıma uğratacak tasarrufları yapması gerekecekti. Sadece ezilenlere karşı değil, kendisine karşı gelen Deutsche Bank, Almanya Federal Bankası ve daha bir çok Bankaya karşı, ki bu bankaların derdi iflas eden ülkelere yardım edilmemesini sağlamaktı, mali anlamda esas egemenliğin artık kendisinde olduğunun mesajını vermişti.

Troyka’nın ECB üzerinden iflas eden devletlere dayattığı tasarruf politikası, yüz binlerce insan tarafından tepkiyle karşılandı. İtalya, İspanya, Yunanistan, Almanya, Fransa, İngeltere ve daha birçok ülkede Troyka’nın politikalarına tepkiler yükseldi. Bu tepkilerin en yoğun olanı kuşkusuz Yunanistan’da yaşandı. Onlarca kez tekrarlanan genel grevler, direnişler, sokak çatışmaları ve gelişen mücadele neticesinde siyasal krize giren Yunanistan’da halk alternatif olarak Syriza hükümetini başa getirdi.

Tepkilerin Buluşma Platformu‚ Blockupy’

Son on yılda Avrupa topraklarında gelişen mücadele neticesinde ağ şeklinde örgütlenmeler yaygınlık kazandı. AB emperyalistlerinin Troyka datapolitikasına karşı Avrupa çapında Blockupy hareketi ki bu hareket Occupy hareketinden ismini almıştı, gelişim gösterdi. Birçok siyasi yapıyı, anarşist ve otonom grupları, STÖ’leri, Mülteci ve Göçmen hareketlerini içinde barındıran Blockupy hareketi kısa zamanda Troyka karşıtı tepkilerin buluştuğu bir platform oldu.

Son yıllarda ECB’nin AB’li emperyalist politikaların merkezi haline gelmesiyle birlikte, yükselen tepkilerin hedefine ECB oturmuş oldu. Yeni binanın açılışı her ne kadar sembolik bir anlam içersede esas itibariyle Troyka politikalarının merkezi ve Avrupa halklarına dayatılan soygun ve yoksullaşma paketlerinin o dağılması itibariyle meşru eylemlerin hedefindeydi.

Açılışa Karşı Kitlesel Protestolar

Açılışın gerçekleştiği 18 Mart 2015 günü, aralarında Partizan okurlarının da bulunduğu 6 binin üzerinde insan sabahın erken saatlerinden itibaren blokaj eylemlerine başladı. Günün daha ilk saatlerinde biriken öfke seli eylemlere dönüşmüş, kitlenin tepkileri dizginlerden boşalmıştı. Bunun farkında olan Alman polisi ilk etapta geri durarak, arabaların yakılmasına seyirci kaldılar. Bu durum burjuva basını tarafından eylemlerin vandalizm olarak yansıtılmasını beraberinde getirdi.

Geri duran kolluk güçleri, belli bir süre sonrasında eylemcilere saldırarak adeta güç gösterisinde bulundu. Su panzerleri ve zırhlı araçları devreye sokan Alman polisi şehir merkezini bir çok noktada trafiğe kapatarak eylemlerin dar bir alanda kalmasını sağladı. Yunanistan, İspanya ve İtalya’dan gelen eylemcilerin öfkesi kabına sığmadı. Yoksulluğun ve ölümlerin yaşandığı ülkelerden gelenlerin öfkelerinin dışa vurumu olarak kentin doğu yakası oldukça hareketli saatler yaşadı. Blockupy platformunun açıklamasına göre 200 eylemci yaralandı, 50 yaralı direk polis şiddetine maruz kalarak yaralandı. Gözaltına alınan 1 İtalyan gözaltına alınmıştı.

Öğleden sonra ise kent merkezinde 25 binden fazla kişinin katıldığı bir miting ve yürüyüş gerçekleştirildi. Mitingde yapılan konuşmalarla Troyka politikasına karşı tepkiler dile getirildi ve yaşanan soygun ve yoksullaştırma siyasetinin ölümlere yol açtığı dile getirilirken, Gezi ve Kobanê direnişlerine selam yollandı. ATİF, YDG ve Yeni Kadın gibi göçmen kurumların, yerli devrimci-demokrat, anarşist-otonom parti, STÖ ve kuruluşların ve sendikalarında yer aldığı yürüyüş boyunca emperyalist kapitalist sistemi hedef alan sloganlar ve konuşmalar gerçekleşti.

Troyka politikası ile ECB üzerinden emperyalist politikalarını halklara dayatan AB egemenlerine karşı öfke seli giderek büyüyor. Emperyalist işgal ve talanın başaktörlerinden olan, Avrupa sınırlarını mülteciler kapatan ve ölümlerine yol açan, hak gaspları, yoksullaşma, geliştirilen ırkçılık ve sosyal yıkım politikalarının uygulayıcısı konumunda olan AB emperyalistlerine karşı tepkiler büyüyor.

Bu politikalar sonucu ortaya çıkan acı tablo, 18 Mart günü yakılan arabalarla karşılaştırılamaz bile. Varsın burjuva politikacılar ve basını öfke selini vandalizm olarak yaftalayadursun, yükselen tepkiler, artan mücadele halklar nezdinde meşruluğuna kavuşmuştur. Daha şimdiden bir sonraki eylemlerin hazırlıklarına başlandı bile…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu