GüncelManşet

(Anı) 3 yürekten bize kalanlar…

3 halk savaşçısı Dersim’in doruklarında silah elde şehit düştü. Yoldaşların şehit düşmesinden sonraki gün isimler açıklanmaya başlamıştı. Cengiz, Hakan, Özgüç… İsimleri okudum inanasım gelmedi, yeniden yeniden okudum, sonra içimi büyük bir acı kapladı, içimdeki acı gözyaşlarımla birlikte büyüdü ve öfkeme karıştı. Her şehit düşen yoldaştan sonra duyduğum acı ve öfkeye ek olarak her yoldaşı tanıyor olmanın verdiği farklı bir duyguydu içimdeki, bedenen aramızdan ayrılan yoldaşları bir daha görememe, sarılamamanın verdiği tarifsiz bir acıydı belki de.

Sonra tek tek her biriyle yaşadığım anılar geldi gözlerimin önüne. Son kez görüşlerim, son sözleri geldi aklıma…

Hakan yoldaş ilk örgütlendiğimde tanıştığım ve çok sevdiğim bir yoldaştı. Cengiz yoldaşla bir süre gazetede birlikte çalışmış, Özgüç yoldaşla ise kısa birkaç sohbetimi hatırlıyorum. Her birine dair “minik” anılarım ve onları tanımanın verdiği onur vardı şimdi.

Hakan yoldaş, daha Partizan’la ilk ilişkilendiğim dönemde tanıştığım, uzun uzun sohbet ettiğim ve Erzincan’ın birçok sokağı, köyü arşınlayan emekçi kişiliğiyle tanıdığı yoldaştı. İlkler her zaman daha değerlidir, bende de öyle oldu. Ben YDG’de faaliyete başladığım ilk dönemlerde Erzincan’a, büroya gitmiştim. Boncuk boncuk gözleriyle gülen Hakan yoldaş, büyük bir içtenlik ve sıcaklıkla karşılamış, sohbete başlamıştık. Hem Erzincan’ın örgütlenmesi, büronun işleri hem gençlik faaliyeti için emek harcayan yoldaş benimle ilgilenmiş, sorularla beni tanımaya çalışmıştı.

O dönem Cengiz yoldaş ve birkaç arkadaş daha Mersin’de bir operasyonla tutuklanmıştı. Hakan yoldaş tutsaklarla mektuplaşmanın önemi üzerinden bir tartışma açtı ardından benim de bir arkadaşla mektuplaşmanın iyi olacağını söylemişti. Ben de Cengiz yoldaşla mektuplaşmaya karar verdim ancak uzun bir süre ne yazacağımı “bilmediğim” için yazmadım. Sonra Hakan yoldaşa ilk mektupta ne yazacağımı bilmediğimi söyleyince ilk mektubu birlikte hal-hatır üzerinden yazdık. Hakan yoldaş “Bir yoldaşı tanımadan da onunla tanışık olan düşüncelerimizden pek çok konu hakkın da yazabiliriz ancak ilk mektupta nasıl olduklarını sor, sonrası gelir zaten” diye beni cesaretlendirmiş ve yazıp göndermiştik mektubu. Mektubun cevabı gelecek diye her hafta büroya uğramış gelince büyük bir mutlulukla mektubu almıştım. Ancak ne göreyim mektup açılmış ve okunmuştu, çok bozuldum mektubu neden açtılar diye kızdım. Hakan yoldaş her zamanki gibi gülerek “Yoldaş o mektup artık büroya geldiği için herkesin mektubu sayılır, ondan okuduk biz de” çok bir şey dememiştim ama ne yalan söyleyeyim ikna da olmamıştım.

Hakan yoldaş karşıdakini tanımak, politik duruşu anlamak için sık sık sorular üzerinden bir tartışma ortamı açardı. YDG faaliyeti yürüttüğüm dönemde kendi alanımda tek kaldıkça Erzincan’a giderdim, Hakan yoldaş sıkıldığımı, belki bir parça umutsuzluğa kapıldığımı anlamış olacak bana alanda yalnız hissettiğimde kendimi nasıl motive ettiği sormuştu bir keresinde. Bu soru ile yalnızlığın bedensel olduğuna, örgütlü bir kişinin olduğu her yerde örgütün olduğunu dolayısıyla yalnız olmanın mümkün olmadığına dair bir tartışma açmıştı. Tüm bunlar “basit” birer örnek gibi durabilir ancak benim şekillenmemde bana yardımcı olan ilklerdi, ondan olacak çok değerli çok anlamlı bir yerde duruyor.

Yine Hakan yoldaşı tanıyan herkesin katılacağı beni de en fazla etkileyen bir başka özelliği çok emektar olması, hiçbir işten kaçmayan, yorulmadan her sokağı, her caddesini arşınladığı Erzincan’da ortaya koyduğu emekçi kişiliği herkes tarafından sevilen bir yanıydı, budur onu devrim hamalı yapan. Çok hareketli bir yapısı vardı, bir iş yapılacaksa hemen plan yapıp koyulurdu işe.

Hakan yoldaşla en son birlikte Ankara’da yapılacak bir YDG divan toplantısına gidiyorduk. Tabii ben son görüşmemiz olduğu sonradan anlayacaktım. Erzincan’dan yola çıkmıştık birlikte, ben biletleri aldım, atladık otobüse. Yol boyu sürekli gülen, gülünce karşıdakini de güldüren sıcacık bir sohbet. Yol boyu. Sohbetten aklıma gelen birçok tartışma var şimdi, bir ara tartışma düşmana gelmiş, Hakan yoldaş, düşmanın birbirine çok benzediğini, hepsinin hareket şeklinin bile aynı olduğunu söyleyerek düşmanın aslında çok hızlı fark edebileceğimize dair gözlemlerini anlatmıştı. Yolculuk bitmek üzereyken bana bilet parasını verecekti, ben gerek olmadığını paramın olduğunu, daha sonra verebileceğini söylediğimde “Bence al, beni bir daha bulamazsın” demişti yine gülümseyerek. Tabii ben çok üzerinde durmamıştım, anlamamıştım. Sonradan anladım ki yoldaş aslında veda etmişti bana. Şimdi bu sözleri aklıma geliyor, canım acıyor, kendime kızıyorum keşke anlasaydım ve daha sıkı daha sıkı sarılabilseydim, şimdi bir daha bulamayacağım yoldaşımdan bana kalan bu minik anılar ve içimde büyüyen acının öfkeye dönüşerek hesap sorma bilincim oldu. Bedenen bir daha bulamayacağım ancak onun yükselttiği mücadeleyi daha fazla büyütme sorumluluğum beni motive ediyor.

Cengiz yoldaşla başlayan mektup arkadaşlığı çok uzun sürmemiş kısa bir süre sonra fiziki olarak da tanışmıştık. Mektup arkadaşlığı boyunca ulusal meseleye dair tartışma kararı almış ancak daha 3. mektupta çıktığı için ulusal sorunu başka bir zamana bırakmıştık. Genç-Sen içinde faaliyet yürüttüğümüz dönemde Cengiz yoldaşın çıktığı günlerde Genç-Sen kongresinde ilk olarak karşılaşmıştık. Ben çıktığını duymuş ve mektup arkadaşımla tanışayım diye bekliyordum. Sonra arkadaşların kendi arasında konuşmasından ismini duyunca anlamış ve gidip tanışmıştım. Daha sonra uzun süre karşılaşamadık ta ki ben gazeteye gelinceye kadar. Ben gazetede çalışmaya başladığımda çok değil ama bir süre Cengiz yoldaşla birlikte çalışmıştım.

Cengiz yoldaş bir kaplumbağa gibiydi, çok sık göremezdim onu ama büroya sırtında bir çantayla gelir, bir köşeye geçer çalışırdı. YDG faaliyet yürüttüğüm dönemlerde birçok arkadaş Cengiz için “küçük Lenin” derdi. Sürekli okurdu, çantasında Özgür Gelecek ve YDG dergisiyle birlikte farklı birçok günlük gazete, dünyadaki gelişmeleri takip etmek için farklı yayınlar alırdı düzenli olarak.

Tartışmalarını temellendirmek için uzun uzun karşıdakiyle tartışma sürdürürdü.

Onu bu hali dışında planlı hareket tarzı ve gülümsemesiyle hafızamda kaldığını düşünüyorum. Yemek konusunda çok iyi olmayan Cengiz yoldaşın büroda yemek yaparken hem çok gürültü yaptığını hem çok dağıttığını hatırlıyorum. Bir gün makarna yapmış, mutfakta kirletilmemiş bulaşık bırakmamıştı. Bu defa söylemeye karar verdim ve yanına gidip “Yoldaş bir makarna yapıp tüm mutfağı bu kadar dağıtmayı nasıl başardın? Gel de bir bak” demiştim. Cengiz yoldaş yüzünde gülümseme ile geldi ve kendi yarattığı manzara karşısında kendisi de hayrete düşerek temizlemeye başlamıştı.

Özgüç yoldaşla ise çok daha kısa birkaç sohbetimizi hatırlıyorum. Bir sohbet sırasında beni Artvinli sanmış ve çok sevinmişti. Benim Artvin’den gelmiş ancak Artvinli olmadığı öğrenince biraz “üzülmüştü”. Sonra Özgüç’ün Artvin’e gelmesi ve orada ilişkileri tanıştırması üzerinden bir plan yapmıştık ancak nedense olmamıştı, zaten sonra bir daha görememiştim. Özgüç yoldaşı en iyi Ankara bilir sanırım, en iyi Ankara anlatır onu bize.

3 yürek, 3 genç savaşçıdan öğrenecek çok şey vardır, bize kalan çok farklı özellikleri vardır. En başında onların dağ doruklarında yükselttiği kızıl bayrağı, yükselttiği mücadele bayrağı çok daha yukarıya yükseltmek, düşlerini, düşlerimizi gerçeğe çevirinceye kadar bastıkları yolda yürümek…

 

İzmir’den bir Partizan

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu