DünyaMakaleler

ARUNDHATİ ROY | Tehlikeli demokraside seçim sezonu

Son seçmen analizlerine ve seçim anketlerine bakıldığında iktidar partisi Bharatiya Janata Party (BJP) ve Başbakan Narendra Modi’nin popülaritesinin çok hızlı bir şekilde düştüğü görülüyor. Onlar açısından alarm etkisi yaratıyor bu. Bu aynı zamanda çok tehlikeli bir sürece girdiğimizi de gösteriyor. Dikkati, bu popülerlik kaybının nedenlerinden uzaklaştırmak ve muhalefetin büyüyen dayanışmasını kırmak için sürekli ve amansız girişimler olacaktır.

Geçen perşembe günü Hindistan gazeteleri uzun süredir tartıştığımız bir konuya netlik getirdiler. Hindistan Express gazetesinin ön sayfasında çıkan haberde şöyle yazıyordu; “Pune polisi mahkemede ‘Tutulanlar Hindistan hükümetini yıkmayı hedefleyen anti-faşistlerdir” dedi. Kendi polisinin bile faşist dediği bir rejimle karşı karşıya olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Bugünün Hindistan’ında azınlık olmak bir suç. Öldürülmek suç. Linç edilmek suç. Yoksul olmak suç. Yoksulun yanında olmak bile devleti yıkmak için komplo olarak görülüyor.

Maharashtra devlet polisi eş zamanlı yaptığı ev baskınlarında aralarında tanınmış aktivist, sanatçı/aydın ve rahiplerinde olduğu üç insan hakları savunucusu ve iki avukatı asılsız suçlamalarla göz altına alarak tutuklarken devlet buna karşı bir tepki olacağını biliyordu. Bu operasyon, olası bütün karşı tepkiler hesaplanarak yapıldı. Peki bu operasyon neden yapıldı?

Son seçmen analizlerine ve seçim anketlerine bakıldığında iktidar partisi Bharatiya Janata Party (BJP) ve Başbakan Narendra Modi’nin popülaritesinin çok hızlı bir şekilde düştüğü görülüyor. Onlar açısından alarm etkisi yaratıyor bu. Bu aynı zamanda çok tehlikeli bir sürece girdiğimizi de gösteriyor. Dikkati, bu popülerlik kaybının nedenlerinden uzaklaştırmak ve muhalefetin büyüyen dayanışmasını kırmak için sürekli ve amansız girişimler olacaktır. 2019’da yapılacak seçimlere kadar tutuklamaların, suikastların, linç girişimlerinin, bombalı saldırıların, isyanların vs. olacağı bir sürece tanıklık edeceğiz. Seçim dönemlerinde, seçimler ve yükselen şiddetin arasındaki bağlantıyı biliyoruz artık. Böl ve yönet. Bir de buna dikkatini dağıt ve yönet ekleyin. Bugünden seçimlere kadar olan süreçte üzerimize düşecek olan ateş topunun ne zaman, nereden ve nasıl geleceğini ya da yapısının ne olacağını bilemiyoruz.

Bu yüzden, avukat ve aktivistlerin tutuklanmalarına geçmeden önce, her ne olursa olsun dikkatimizi başka yöne çevirmememiz gereken birkaç noktaya dikkat çekmek istiyorum.

8 Kasım 2016 da Başbakan Modi’nin televizyona çıkıp dolaşımda olan paranın % 80’inin tedavülden kaldırılmayı planlandığını duyuralı henüz bir yıl 10 ay oldu. Bu açıklama kendi kabinesinde bile şaşkınlık uyandırmıştı. Hindistan Merkezi bankası tedavülden kalkan paranın % 99’unun bankacılık sistemine geri döndüğünü açıkladı. The Guardian’ın haberine göre, bu politika ülkenin GSMH’nın yüzde birini sildi ki bu da 1.5 milyon insanın işsiz kalmasına neden oldu. Bu arada, yeni para biriminin basılması ülke ekonomisine milyonlarca dolara mal oldu.

Tedavülden kaldırma meselesinin ardından yeniden düzenlenen Mal ve Hizmet Vergisi sistemi zaten zor durumda olan küçük ve orta işletmelere daha büyük bir darbe vurdu. Bir yandan bu işletmeler ve yoksullar büyük zararlar görürken BJP’ye yakın olan şirketler zenginliklerine birkaç kat artırdılar. Kingfisher Havayolları, Bira devi Vijay Malla ve pırlanta tüccarı Nirav Modi gibi iş adamları kamu malı yüz milyonlarca Rupi’yi hiç etmesine hükümet göz yumdu.

Hükümetin buna hesap sormasını bekleyebilir miyiz? Tabii hayır. 2019 yılındaki seçimlere hazırlanan BJP tüm bu olanlardan açık farkla en karlı siyasi parti olarak çıktı. Son süreçte çıkarılan seçim tahvilleri, bağışçılar tarafından satın alınabilecek ve anonim bir şekilde istedikleri bir siyası partiye bağışta buluna bilecekler. Bu da siyasi partilerin gelir kaynaklarının kamu denetiminden sır olacak kalacağını garantiliyor.

Hepimiz 2016 yılında Mumbai’de Modi tarafından açılışı yapılan “Make in İndia” kültür festival esnasında sahnede çıkan yangını hatırlıyoruz. Aslında gerçek şenlik, savunma bakanının haberi olmadan Başbakan Modi’nin Fransa hükümetiyle 2015 Nisan ayında imzaladığı savaş uçağı anlaşmasıydı. Bu bilinen her türlü protokole karşıdır. İşin aslı, 2012 yılında Kongre liderliğindeki UPA hükümeti altında, kamu sektörü şirketi Hindistan Aeronautics Limited tarafından bir montajı yapılacak uçakların satın alınması için bir anlaşma yapılmıştı. Bu anlaşma Modi tarafından iptal edilerek yeniden düzenlendi. Hindistan Aeronautics Limited şirketi eksize edildi. Kongre partisi ve birkaç farklı kurum tarafından incelenen bu anlaşmanın büyük bir yolsuzluk anlaşması olduğunu belirttiler. Hindistan hükümetini borç batağına saplanmış ve bir tane bile uçak üretememiş özel şirket olan Reliance Defence Limited ile kontrat imzalamakla suçladılar. Muhalefet, bu olayın soruşturulması için bir meclis komitesi kurulmasını talep etti. Böyle bir soruşturma komitesi hiçbir zaman kurulmadı.

Karnataka devlet polisinin gazeteci ve eylemci Gauri Lankesh’e yönelik suikast ile ilgili yaptığı soruşturma tutuklamalara yol açtı ve bu da aşırı sağcı Sanatan Sanstha grubu gibi birkaç sağcı Hindutva örgütünün faaliyetlerinin ortaya çıkmasına neden oldu. Ortaya çıkan başka bir şey ise ölüm listeleri, saklanma yerleri, cephaneler, bombalı saldırılar ve zehirle cinayet planları olan bir terörist organizasyon oldu. Bu grupların kaç tanesinden haberimiz var? Bu örgütlerin hangileri gizli çalışmalarına devam ediyor? Arkalarına aldıkları güçlü kimselerle, hatta polisin bile desteğini alarak bize yönelik ne tür planları var? Nerede ve ne tür saldırılar bizi bekliyor?

Kaşmir de mi? BJP’nin, 1992 yılında BJP liderleri tarafından desteklenen bir grup saldırgan tarafından yıkılan Babri Mescidi isimli Cami yerine tapınak yaptırmaya söz verdiği Ayodhya da mı? Son yapılan sayımlarda 4 milyon insanın Ulusal Vatandaş Kayıtlarından silindiği Assam da mı? Ya da Ocak 2019 da 10 Milyondan fazla hacının katılacağı Hindu festivalinin yapılacağı Kumbh Mela da mı? Hükümetin denetiminde olan havuz medyanın da en küçük bir olayı abartarak sunması herşeyi çok kolay bir şekilde yolundan saptırabilir. Gerçek tehlikeler üzerindeki dikkati dağıtmak için bu tutuklamalar yapılmış olabilir.

Eğitim kurumlarının hızlı bir şekilde dağıtılması. Yüksek performanslı üniversitelerin yıkılarak yerlerine sadece kâğıt üzerinde olan hayalet üniversiteler yapılıyor. Bu tartışılan konular içerisindeki en üzücü şey. Bütün bunlar birkaç farklı yoldan yapılıyor. Jawarharlal Nehru Üniversitesi’nin gözlerimizin önünde yıkılmasını izliyoruz. Öğrenciler ve öğretim görevlileri sürekli bir saldırı altında. Birçok televizyon kanalı, aktif olarak öğrencilerin hayatını tehlikeye atan yalan haber ve sahte videolar yayıyor ve bunlar, acımasızca hakarete uğrayan genç akademisyen Umar Khalid’e yönelik bir suikast girişimine yol açtı. Bir de tarihin çarpıtılması ve eğitim müfredatının giderek “salaklaştırılması” birkaç yıl içinde geri dönülemez bir zihinsel donukluğa yol açacak. Son olarak, eğitimin özelleştirilmesi, yer ayırtma politikasının bile çok küçük bir kısmını geri almaktır. Bu kez kurumsal kıyafetlerle donatılan eğitimin yeniden Bradinizasyonuna tanık oluyoruz. Dalit, Adivasi ve “Diğer Geri Kast”lardan (resmi devlet tanımı) gelen öğrenciler harçlarını ödeyemedikleri için üniversitelerden dışlanıyorlar. Bu kabul edilemez.

Bazı şeyleri görmezden gelemeyiz. Tarım sektöründe yaşanan muazzam sıkıntı, artan çiftçi intiharları, Müslümanlara ve Dalitlere yönelik yapılan linç girişimleri, üst kastların yaptıkları saldırılara karşı çıkma cesareti gösteren Chandrashekhar Azad isimli aktivistin tutuklanması vs.

Kabile ve Azınlıkları Koruma Yasası’nın seyreltilerek azınlıkların her türlü saldırıya açık hale getirilmesi.

Bu kadar şey söyledikten sonra son tutuklamalara dönecek olursak: Geçen hafta tutuklananların hiç birisi 31 Aralık 2017 de Pune’de yapılan Elgar Parishad etkinliğine katılmamıştı. Bu etkinlik iki emekli Yargıç (Sawant ve Kolse-Pati) Bhima – Koregaon (Dalitliler Peshwa rejimini devirmek için İngilizlere birlikte savaşa girmişlerdi- Dalitlerin övünerek kutladığı sayılı zaferlerden birisidir) zaferinin 200. yılı kutlaması için organize edilmişti. İkinci etkinlik Hindutva fanatiklerinin saldırışa uğradı ve birkaç gün süren olaylara yol açtı.

Bu şiddet saldırısını teşvik etmekle suçlanan iki kişi, Milind Ekbote ve bir Hindutva ideoloğu Sambhaji Bhide’dir. İkisi de hala ellerini kollarını sallayarak dolaşıyor. Bunun yerine, taraftarlarından birinin kaydettiği bir FIR (İlk Bilgi Raporu) sonrasında, Haziran 2018’de, Pune polisi beş kişiyi tutukladı: Delhi’den politik bir aktivist olan Rona Wilson; Mumbai’den bir Dalit aktivisti olan Sudhir Dhawale; Nagpur’dan bir profesör olan Shoma Sen; Eylemci ve eski Başbakan’ın Kırsal Kalkınma programı üyesi Mahesh Raut ve avukat Surendra Gadling. Bunların hakkındaki suçlama ise 1 Ocak eyleminde şiddet kullanma ve Başbakan Modi’ye yönelik suikastı planı yapmaları. Hala, yasadışı Etkinlik (Önleme) yasasından kaynaklı göz altında tutuluyorlar. Hala hayatta oldukları için çok şanslıyız. Aynı suçtan yargılanan 19 yaşındaki kadın Ihsrat Jahan 2004 yılında, Sohrabuddin Sheikh ve eşi Kauser Bi ise 2006 yılında mahkemeye çıkarılmadan polis tarafından nefsi müdafaa gerekçesiyle kurşunlanarak öldürülmüşlerdi.

Maharashtra eyalet polisi, bu son tutuklamaların nedenini, haziran ayında tutuklananlardan alınan bilgi ışığında, göz altına alınan 5 kişinin, Elgar Parishad ve Bhima- Koregaon yıldönümü mitinglerine saldırı planı ve Narenda Modi’ye yönelik suikast planı yaptıkları için olduğunu iddia ediyor.

Emekli yargıçlar Sawant ve Kolse-Patil, halkı bölücü Hindutva güçlerine karşı toparlamak amacıyla Elgar Parishad’ın mitinginin ana organizatörleri fon sağlayıcıları olduklarını açıklayarak her ikisi de etkinlik için tüm sorumluluğu üstlendiklerini belirttiler. Yine de polis ve hükümet onları tamamen görmezden geldi. Polis ve hükümetin kendi sebepleri var.

Şimdiki hükümet BJP, bir önceki hükümet olan Kongre liderliğindeki UPA için Dalitlere ve Adivasis’lere yönelik saldırılarını Maoistlere ya da Naksalitlere yönelik saldırılar diye lanse ediyorlar. Bunun nedeni, tüm ana siyasi partilerin seçmen kayıtlarından neredeyse tamamı silinmiş olan Müslüman seçmenlerin aksine, potansiyel oy bankaları olarak Adivasi ve Dalit seçmenlerine gözlerini dikmeleridir.

Tutukladıkları aktivistlerin Maoist ya da Naksalit militanları gibi göstererek, bir taraftan “Dalit Sorununa” duyarlı yaklaştığını göstererek esasta ise farklı isim vererek Dalitlere saldırıyor. Bugün ülke çapında evleri, toprakları, haysiyetleri için mücadele eden on binlerce yoksul insan aslı olmayan suçlamalarla mahkemeye çıkarılmadan hapishanelerde kötü koşullarda tutuluyorlar.

Hükümet, üç avukat ve yedi aktivisti tutuklayarak onların sözcüleri olduğu milyonlarca insanın adalet arayışını ve mücadelesinin önünü kesmeyi amaçlıyor. Çünkü tutuklananlar yoksul milyonların sözcüleridir.

Yıllar önce paramiliter güçler ve devlet destekli Salwa Judum olarak bilinen grup mineral açısından zengin olan Baster ormanlarında insanları öldürdüklerinde, kadınlara tecacüz ettiklerinde ve köyleri yaktıklarında Chhattisgargh bölgesinde dönemin Kişisel Özgürlükler için Halkın Sendikası genel sekreteri Dr. Binayak Sen bu katliama karşı çıkmıştı ve halkın yanında yer almıştı. Binayak Sen tutuklandıktan sonra onun yerini, bölgede uzun yıllar çalışmalar yürütmüş olan avukat ve sendika lideri Sudha Bharadwaj almıştı.

Bastar bölgesindeki para-militer operasyonlara karşı yorulmak bilmeksizin mücadele eden Profesör Saibaba, Binayak Sen’in tutuklanmasına karşı çıktı. Saibaba tutuklanınca da Rona Wilson ona sahip çıktı. Saibaba’nın avukatı Surendra Gadlingle birlikte tutuklanan Rona Wilson’a Sudha Bharadwaj, Gautam Navlakha ve diğerleri sahip çıktı ve tutuklandılar.

Savunmasız olanlar kordon altına alınarak susturuluyor. Buna karşı bağırıp çağıranlar ise tutuklanıyor. Tanrım ülkemizi kurtarmamıza yardım et.

Kaynak: https://www.nybooks.com

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu