Makaleler

Başkanlık sistemine karşı tek ses: No Passaran!

Siyasi arenadaki tartışmalar, politik gelişmelere paralel sürekli değişkenlik gösterir. Bu durum düşünsel algıda belirleyici olanın üst yapı olduğu gibi bir yanılsama yaratır. Göz önünde olan üst yapı unsurları olması bu yanılsamayı güçlendirir. Başkanlık tartışmalarında da gürültünün siyasi arenada kopması belirleyici alt yapıyı gölgeliyor. Sorun R.T. Erdoğan’ın tek adamlığa giden yolda “iktidar hırsı”, “otoriter”, “totaliter” gibi kavramlar üzerinden tartışılıyor. Fakat başkanlık sistemini gündeme taşıyan Erdoğan’ın kişisel hırsları değildir. Bununla örtüşen büyük sermayenin sermaye birikimi için duyduğu ihtiyaçtır. Tarih iyi veya kötü tek başına yöneticilerin tarihi değildir.

Kapitalist sistem içinde yönetim biçimlerini kişiler belirlemez. Kişilerle birlikte yönetim biçimini belirleyen egemen sınıf burjuvazisidir. Sermaye birikimin sürecinin, azami karın duyduğu ihtiyaç yönetim ve kadro yapısını belirler. Tersi bir durum olamaz. Devlet sınıfı değil, sınıf devleti yaratır.

Bugün devam eden parlamenter sistem Türk hakim sınıflarının üzerinde ortaklaştığı bir sistemdir. Tüm sermaye gruplarının ve toprak ağalarının çıkarını temsil eden bir sistem olduğu için yarım asırdır uygulanıyor. Darbe dönemleri yarı-sömürge gerçekliğin bir ürünü olup özünde parlamenter sisteme müdahale değildir. Sistemin önündeki tıkanıklığa yönelen müdahaledir. 12 Eylül AFC’si emperyalist ekonomi politikalarını oldukça yüksek olan toplumsal muhalefet karşısında uygulayacak gücü olmayan parlamenter sisteme müdahale değildir. Emperyalist sermaye ve komprador sermaye önündeki engele yönelen bir müdahale idi. Büyük sermayenin birikim ihtiyacına paralel parlamenter sistem askıya alınmış, demokrasi maskesi indirilmiş devletin gerçek yüzü olan faşizm hayata geçirilmişti.

Başkanlık sistemi tartışmaları da komprador Türk sermayesinin birikim ve azami kâr hırsından ayrı ele alınamaz. Büyük sermaye, bir yandan büyük durgunluk denilen ekonomik krizden çıkma uğraşındayken diğer yandan devlet eliyle “dev şirketler” kurma hedefi içinde. Sermayenin tekelleşmesi anlamına gelen bu hedef aynı zamanda sermaye birikimi önündeki engelleri kaldıracak bir sistemi ön koşullar. Başkanlık sistemi burada anlam kazanıyor. Büyük sermaye önündeki en büyük engel T. Kürdistanı’ndaki direniş, Gezi İsyanı, Cerattepe direnişi, 7 Haziran seçimindeki başarı gibi toplumsal muhalefetin yükselişte olmasıdır. Komprador Türk sermayesi hem kriz koşullarında hem de kitle hareketinin ivmelendiği koşullarda faşizmin uygulanmasından yanadır. Bunun bariz göstergesi T. Kürdistanı’ndaki savaştır. “Fiili olarak başkanlığın” uygulandığı yer T. Kürdistanı’dır. Ekonomik büyümede sınıra dayanan Türk sermayesinin, tekelleşme hedefinde T. Kürdistanı’nda bulunan modern, enerji ve diğer kaynaklara her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Buna paralel T. Kürdistanı’nda faşizmin önü ardına kadar açılmıştır.

Başkanlık tartışmalarının uzaması başkanlığı uygulayacak RTE/AKP yaşanan pürüzdür. Ortadoğu’daki tüm dengelerin değişmesine, iki emperyalist gücün doğrudan müdahil olmasına rağmen, Ortadoğu ihvanı olma iddiasını sürdüren RTE/TC en başta ABD emperyalizmi ile karşı karşıya geldi. RTE’ye ayar verme dozu giderek sertleşti. Rıza Sarraf’ın tutuklanması ve Uluslararası Ceza Mahkemesi için RTE hakkında belge hazırlanması son nokta oldu. Dış ve iç politikada iş iyice köşeye sıkışan RTE/AKP çark etme adına “dostları artırma” adımları atması, Rusya’dan özür dileyip İsrail’e koştuğu şartlardan vazgeçip Mavi Marmara’da katledilenler için “Bana mı sordunuz?” denmesi, şelaleden aşağıya düşmeme çırpınmasıdır.

Ilımlı İslam veya İhvancılığın da nasıl bir sonuç doğurduğunu Mısır’da Mursi yönetimiyle gören ABD, RTE İhvancılığını da uçak krizi son radde olarak Ortadoğu’dan elini eteğini çektirdi. T. Kürdistanı’ndaki katliama ses çıkarmayarak zımmi bir anlaşma içinde olunsa da AB başkanlık konusunda soruna bitaraf kalmadı. Zira RTE/AKP’nin hem politik duruşu hem muhafazakar kimliği hem de kitle gücüyle uygulayacağı başkanlık ihvanlıktan öte olmayacaktır. ABD emperyalizmi için kapatılan ılımlı İslam sayfasını açmaya çalışan faşist RTE, gelinen aşamada Dimyad’a pirince giderken elindeki bulgurdan olma noktasındadır.

Başkanlık tartışmasında RTE/AKP’nin oldu-bitti diyecek bir kudreti yoktur. Büyük sermayenin temsilcisi olarak, onun istemlerine göre şekillenmek zorundadır. Erdoğan’ın kendi geleceğini garantiye almanın aracı olarak başkanlığı tartıştırması meselenin özünü değiştirmez.

Egemen sınıflar kendi düzenlerini kurmanın, kitleleri yönetmenin tartışmasını yaparken başkanlığın gelmesi ya da gelmemesi nitel olarak faşist diktatörlüğü bir değişime uğratmayacaktır. Başkanlık sistemi egemen sınıfların kitleler karşısında daha örgütlü olması anlamını taşıyor. Çelişkilerin açığa çıktığı bu süreçte ezilen sınıflar önünde teşhir olan RTE/TC’nin yönetememem krizini daha da derinleştiren kitle hareketleri örgütlemek, kitlelerin düzene olan bağını cüreti koparacaktır. Savaşın, baskının, zulmün her yerde olduğu bu dönemde cüreti kuşanalım, isyanı her yana yayalım. (Bir Partizan)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu