GüncelManşet

“Beyazıt’a sefer olur ama zafer olmaz”

Sosyal medyadan ve haberlerden de sıkça duyuyoruz İstanbul Üniversitesi’ne yönelik saldırıları. İstanbul Üniversitesi’nin yasakçı zihniyetinin sonucusu ise üniversite yönetimi tarafından kantinlerde cam şişeli içeceklerin yasaklanması oldu! Trajikomik bir hal alan bu yasaklar silsilesinin muhalif öğrencileri hedeflemesi ise manidar. Zira DAİŞ çeteleri geçtiğimiz yıldan da bildiğimiz üzere okulun içinde rahatça yer alabiliyorlar! Aslında bu saldırılar başta T. Kürdistanı olmak üzere tüm ülkede yapılan saldırılardan bağımsız değil. Devlet aygıtı ezilen işçi sınıfı, emekçiler ve öğrencilere baskı politikalarını dayatıyor; onları edilgen konuma getirmek için bu baskı uygulamalarını yoğunlaştırıyor. Özellikle 7 Haziran seçiminde almış olduğu darbeyle iyice saldırganlaşan devletin temsilcilerinden AKP, 1 Kasım “zaferiyle” kendini kaybetti. Peki, gençlik bu saldırılardan nasıl etkileniyor? Özellikle direnişin ve kazanımların yoğun olduğu üniversitelerden devletin korkusu ne? Gelin hep beraber bu soruları biraz irdeleyelim.

Dünyada ve ülkemizde, geçmişten bugüne toplumsal muhalefetin gelişiminde gençlik, özellikle öğrenci gençlik, önemli bir rol oynadı-oynuyor. Daha çok okuma ve sorgulama şansı nedeniyle öğrenci gençlik, devletin “en tehlikeliler” listesinde yer alıyor. Zaten İbrahim, Mahir ve Denizlerin öğrenci olması tesadüfi bir durum değildir. Tam da bu yüzden devlet, üniversiteleri sindirme, susturma politikasını uygulamaya çalışıyor. Korkuyor! Çünkü karşısında sorgulayan ve hesap soran bir gençlik var.

İstanbul Üniversitesi de direniş tarihiyle adını duyurmuştur. Özellikle Beyazıt Kampüsü, “Beyazıt’a sefer olur ama zafer olmaz” şiarı ile faşist saldırılara ve her türden baskıya karşı geçmişinden aldığı mirası sahiplenen ve yükselten bir konumda günümüze kadar gelmiştir.

Mahmut Ak’ı yani zoraki rektörü birçoğumuz biliriz. Seçimlerde az oy aldığı halde iktidara yakınlığı vesilesiyle Cumhurbaşkanı R.T.Erdoğan tarafından atanan bu zat, öğrenci düşmanlığı ile meşhur! Daha rektör olmadan sosyal medya üzerinden öğrencileri tehdit eden söylemlerde bulunmuş, devletin üniversite içerisindeki en sadık temsilcisi konumuna gelmiştir. Ak, şu sıralar afiş asmaktan stant açmaya kadar kazanılmış birçok hakkı polis-ÖGB işbirliği ve soruşturmalarıyla geri almaya yelteniyor. En ufak bir muhalif sese tahammülü olmayan okul yönetimi neredeyse her gün okula polis sokuyor ve şiddet eşliğinde öğrencileri gözaltına alıyor.

Nafile Mahmut, nafile!

Mahmut AK(P) uyguladığı baskı politikalarından sonuç almayı bekleyedursun gelin bizler öğrencilerin cephesinden son duruma bir göz atalım. İstanbul Üniversitesi’ne gerçekleştirdiğimiz kısa bir ziyaret ile Beyazıt Kampüsü’nde öğrencilerin bu saldırılara karşı çalışmalarına ara vermeden sürdürdüklerini gördük.  Her yerde öğrenciler düşüncelerini beyan eden ve güncel politikaları yorumlayan afişler asıp stantlar kurmaya devam ediyor. Aslında her üniversitede olması geren bir şey de bu. Öğrenciler üniversitelerde kendi görüşlerini özgürce söyleyemedikten sonra oranın bir cezaevinden farkı olur mu? Tabii ki olmaz. İşte aslında bulunduğu alanı özgürleştirmek adına olması gereken oluyordu üniversitede. Günlük saldırı, gözaltı-işkence ve soruşturmalara rağmen okul gerçek sahiplerinin yani öğrencilerindi. Üniversitedeki her şeye o kadar hâkimdiler ki polisin gelme saatini bile biliyorlardı. Evet, polisin gelme saatini bile biliyorlardı! Ziyaretimiz sırasında polis adeta okula “sıradan” bir  çıkarmasını daha gerçekleştirdi. Önde kraldan çok kralcı olan Özel Güvenlik Birimleri; peşlerinde çevik kuvvet polisleri; en arkada ise şapkalı ve siyah çantalı sivil polisler. Öğrenciler tecrübelerinden kaynaklı stantları korumak amaçlı toplayıp afişleri daha doğrusu yaşam alanlarını korumak için yerlerini aldılar. Kantinde oturan ve alanlarını korumak isteyen onlarca öğrenci alkış ve masaya vurarak polisin gelişini protesto ettiler. Sivil polisler ellerindeki kameralarla öğrencileri fişlemeye devam ederken ÖGB ve çevik kuvvetin “orantısız” saldırısı ile afişler yırtılmak istendi ve öğrenciler darp edildi. Neredeyse öğrenci başına 3 polis düşüyordu. Buna rağmen öğrenciler kararlı duruşundan vazgeçmediler ve “Katil polis, üniversiteden defol” sloganı ile polis okuldan çıktı. Afişlerin çoğunu duvardan indiren ve öğrencileri tehdit eden polis ordusu geldikleri gibi okuldan çıktılar. Öğrenciler tekrardan afişlerini asıp stantlarını kurdular. Aslında polise ve okul yönetimine mesaj çok netti: “Nafile Mahmut, nafile!”

Daha sonra sohbet ettiğimiz birçok öğrencinin de bizlere ortak bir mesajı vardı: “Üniversitenin sorunu sadece biz öğrencilerin sorunu değildir. Nasıl ki toplumda olan her olay üniversitemizde yankısını buluyor ise bu durum tersi için de geçerli olmalıdır. Buranın ışığı söndüğünde toplum ciddi anlamda karanlıkta kalır. Bu yüzden tüm kesimlerin bizlere yapılan saldırıları gündemine alması ve harekete geçmesi gerekmektedir.”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu