Güncel

Cumartesi Anneleri 765. Hafta | Ne kadar engellensek de yine de buradayız!

Cumartesi Anneleri’nin 765. hafta eyleminde, 1980 AFC’si tarafından gözaltında kaybedilen Hayrettin Eren’in akıbeti soruldu

İstanbul: Gözaltında kaybedilen yakınlarını bulmak için devam başlatılan Cumartesi Anneleri eyleminin 765’incisi, 66 haftalık Galatasaray Meydanı yasaklamalarından dolayı İnsan Hakları Derneği’nin bulunduğu Çukurluçeşme Sokak’ta yapıldı. Yoğun polis baskısı altında gerçekleştirilen eyleme kayıp yakınları ile birlikte aralarında Partizan ve Yeni Demokrat Gençlik(YDG) okurlarının da bulunduğu çok sayıda kişi katıldı.

“Bu ülkede adalet yok”

Bu haftaki eylemde 12 Eylül Askeri Faşist Cuntası tarafından 21 Kasım 1980’de gözaltına alınan ve kendisinden bir daha haber alınamayan Hayrettin Eren’in akıbeti soruldu. Eylemde konuşan Eren’in kardeşi İkbal Eren, anne ve babasının 39 yıl boyunca abisini aradığını vurgulayarak şunları belirtti:

Babam ve annem 39 yıl oğullarından haber alabilmek için mücadele ettiler. Önceleri bir cezaevi için, sonra çiçeklerle donatacakları bir mezar için mücadele ettiler. Elbette Hayrettin’in yaşam hakkını elinden alanların yargılanmasını görmekti. Ne yazık ki gözleri açık ve devletten alacakları olarak toprakla buluştular”

Eren, abisinin gözaltına alındıktan sonra birçok kez hukuki yollara başvurduklarını ancak ülkede var olan adaletsizlikten dolayı bunların sonuçsuz kaldığını belirterek şunları söyledi:

“Bu ülkede adalet yok. Babamın Hayrettin ile ilgili verdiği dilekçe hiç işleme konulmaması üstelik savcının da ‘Sen bu davadan vazgeç yoksa diğer çocuklarından da olursun’ dediler. Babamın içini bu çok acıtmıştı. Hayrettin için hukuk hiç işlemedi, çünkü yok. Işıklar içinde uyu babacım. Babalarımız annelerimiz bu karanlık içinde iğne ile kuyu kazmak gibi adaleti ararken gözlerini yumdular”

Eren, 699 hafta boyunca Galatasaray Meydanı’nda kayıplarını aradığını daha sonra yapılan saldırı ve engellemelerle Galatarasay Meydanı’na çıkamadıkları belirterek, İçişleri Bakanı Soylu’nun annelere yönelik ‘paçozlar’ kelimesini hatırlattı:

“Buradayız, ne kadar engellensek de, sevdiklerimizi bulma mücadelesinden asla vazgeçmeyeceğiz. Bir de İçişleri Bakanı var, meydanları kapatarak asayişi sağlandığını sanıyor. 699 hafta oturduğumuz meydanı kapatarak, üstelik annelere ‘paçozlar’ diyerek asayişi sağladığını sanan İçişleri Bakanlığı var. Annem ölünceye kadar ‘paçozun anlamı nedir’ diye sordu. Hiç sindiremedi. Işıklar içinde uyu anneciğim. Bizler kime taş gaz attık? Kaç kişi o meydanda öldü de orayı bize yasaklandınız? Biz bütün engellemelere rağmen ısrarımızdan vazgeçmeyeceğiz. Gözaltında kaybetmek insanlık suçudur, bu suçu işleyen faillerin hızımla yüzleşme ve yargılanma talebimizden asla vazgeçmeyeceğiz”

Biz, abimden inançlarına ihanet etmemeyi ve direnmeyi öğrendik

İkbal Eren’in ardından abisi Faruk Eren de abisinden, annelerden direnmeyi ve pes etmemeyi öğrendiğini belirterek şunları söyledi:

“Biz abimden inançlarına ihanet etmemeyi, annemden ve Cumartesi Anneleri’nden direnmeyi ve insan hakları mücadelesini öğrendik. Bu derneğin toplantı salonunda bir liste vardır. Bir dönemin insan hakları savunucuları. Çok şey öğrendik hepsinden. Burada olan her anne bizim annemiz bu fotoğraflarda ki her kayıp bizim kardeşlerimiz. Biz bu mücadeleyi sürdüreceğiz ve başaracağız. Kaybedenlerden hesap soracağız”

Eylemde okunan basın açıklamasında ise TC tarihinde yaşanan ağır hak ihlalleri ile yüzleşilmediğini ve bunun sonucunda ülkenin demokratikleşmediği vurgulanarak şunlar belirtildi:

“Toplumsal belleğimizde derin yaralar açan ağır hak ihlalleri ile köklü bir yüzleşme ve hesaplaşma yaşanmaması, Türkiye’nin demokratikleşmesini engelledi. Bireysel ve toplumsal hak ve özgürlükleri devletin bekası için tehlike olarak gören bir yönetim anlayışının hakimiyeti sonucunda Türkiye demokratikleşemedi. Bellek ve tarihin gücü elinde tutanların dili ile kurgulanması, şiddetin normalleştirilmesini, ihlallerin tekrarlanmasını sağladı. Hakikat ve adalet yerini inkar ve cezasızlığa bıraktı”

Hayrettin Eren dosyası da dahil olmak üzere kayıplar konusunda da aynı tutumun sergilendiği vurgulanarak şunlar söylendi:

“Gözaltında kaybedilen sevdiklerimizi istiyoruz. Onları kaybedenlerin, kaybedilmelerini engelleme görevini yerine getirmeyenlerin, kaybetme ve cezasızlık iklimini yaratanların adil bir biçimde cezalandırılmalarını istiyoruz”

Hayrettin Eren

Sosyalist kimliğiyle bilinen 26 yaşındaki Hayrettin Eren, İstanbul’da yaşıyordu. 12 Eylül faşist darbe koşullarında hakkında arama kararı vardı. 21 Kasım 1980 tarihinde İstanbul Saraçhane’de buluştuğu arkadaşı ile birlikte gözaltına alındı. Kullandığı otomobil ile birlikte önce Karagümrük Karakolu’na oradan da Gayrettepe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldü.

Hayrettin, Siyasi Şube’nin alt katındaki hücrede ağır işkence altındayken, kapıda bekleyen annesine “Gözaltında böyle biri yok” denildi. “Oğlumun arabası burada kendisi nasıl yok?” deyince tartaklanarak dışarı atıldı.

Hayrettin Eren’i gözaltına alınırken, karakolda tutulurken ve siyasi şubede işkencedeyken gören çok sayıda tanık vardı ama gözaltına alındığı bugüne kadar inkâr edildi. 39 yıldır ailesinin tüm girişimlerine rağmen hukuk işletilmedi. Hayrettin Eren’in akıbeti gizlenerek, onu kaybedenler cezasız bırakılarak, 12 Eylül zihniyeti devam ettirildi.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu