GüncelMakaleler

DENGÊ AZADÎ | Emperyalist Dalaşların Hız Kazandırdığı İşgal ve Petrol Trafiği

"Ortadoğu’da yaşanan emperyalist dalaşın yansımaları, halkların birbirlerine kırdırtılması şeklinde vuku bulacaktır. Mevcut süreçte yaşanan yoğun ekonomik krizler bölge halklarını büyük oranda yoksullaştırmış durumdadır."

Birkaç gün önce Hewler yakınlarında görüşen KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) ve KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) yöneticileri, kendi aralarında yaşanan krizin boyutunu gözler önüne serdi. Görüşmeden oldukça gergin ayrılan Bafıl Talabani’nin demeçlerine bakılırsa restleşmenin yaşandığı ortaya çıkıyor. Talabani, bundan sonra saldırılara aynı şekilde karşılık verileceğinden dem vuruyor. Toplantı öncesinde Talabani’nin Süleymaniye’de anti terör ekipleri ile güç gösterisinde bulunması ile KDP’ye mesaj gönderilmek istenmişti.

Süleymaniye’de ve KYB’nin kontrolünde olan bölgelerde, son dönemlerde artan suikastlerin arka planında KDP-MİT ortaklığının olması, KYB’nin KDP ile olan gerginliğini fitilleyen en önemli faktördür. Bu provokasyonlara karşı KYB’nin sessiz kalması, KDP tarafından, “eski gücünde değil” yorumlarına neden olmaktadır. KDP’nin bir temsilcisinin, “KYB artık eski gücünde değil, kendisini yeniden gözden geçirmeli” demesi gerginliğin basına yansımasına sebep oldu.

KDP ve TC’nin ortaklığında yeni bir dönemecin başladığına dair önemli ibareler de mevcut. Son seçimler ile iktidarını “tescilleyen” AKP-MHP gerici faşist ittifakının şefi Erdoğan’ın Bağdat ve Hewler’e ziyareti planlanıyor. Bu ziyareti ile Erdoğan, gerilla alanlarına Bağdat’ın daha etkili saldırmasını amaçlıyor. Diğer yandan Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin ihraç edemediği petrole bir çözüm bulmayı umuyor. Erdoğan, Irak yönetiminin en azından Şengal ve Maxmur’un yeniden kuşatılması konusunda ikna turu yapacaktır.

 Kürdistan petrolünü kimler nasıl talan edecek?

Petrol ihracatına yönelik yapılan blokeden sonra Kerkük-Ceyhan boru hattı kapatıldı. Erdoğan, petrol ihracatında Bağdat-Hewler arasında sorunun giderilmesi gerektiğinden dem vururken aynı zamanda bunun için de girişimlerde bulunacaktır. Yaklaşık on yıldır Irak ulusal şirketi Somo’nun (State Organization for Marketing of Oil/Petrol Pazarlaması için Devlet Teşkilatı) bypass edilerek yapılan petrol sevkiyatı, bu dönemde yapılacak pazarlıklarda önemli koz olarak elde tutulmaktadır. TC bu süreçte günlük 470 bin varil olan “yasa dışı” sevkiyattan dolayı Paris merkezli ticaret tanzim mahkemesi tarafından tazminat ödemeye mahkum edilmişti. 1 milyar dolar olan tazminatın miktarı daha da artacaktır. Nisan ayında bir anlaşma ile sevkiyat yine Somo şirketine devredilmiş ve KDP elindeki petrol ihracat gelirlerinden olmuştu.

Petrol satışı Bağdat-Hewler arasında gerginliğin ana noktalarından birisidir. Zira bu meselenin gelip dayandığı yer, bütçe paylaşımı ile gelirlere kimin ne kadar el koyacağı meselesidir. Irak bütçesinden % 12.8 oranında pay alacak olan Kürdistan Bölgesel Yönetimi, bu durumdan pek memnun olmasa da sevkiyatın başlaması yönünde Türk devletine olan çağrı, TC tarafından beklemeye alındı. 19 Haziran toplantısında bir anlaşma sağlanamamasının en temelinde TC’nin hegemonik ve yayılmacı amaçlarının yanısıra ödenecek tazminat miktarını tartışmaya açmasıdır. Diğer bir durum ise TC’nin ucuza kapattığı petrolün, Irak şirketine devredilmesiyle birlikte daha pahalı hale geldiğidir. Bu elbette TC’nin işine gelecek bir durum olmayacaktır. Pazarlıkların şiddetlendiği noktalardan birisi de budur ve TC’nin Kürdistan’da yürüttüğü kirli savaşın temel parçalarından birisidir. Irak açısından İran yanlısı grupların bu anlaşmanın olmaması yönünde ciddi baskıları olsa da, Irak ve Kürdistan ekonomisinin ciddi anlamda bu ihracata bağlı olduğu görülmektedir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi ekonomik olarak % 80 oranında petrol ihracatına bağımlı olduğu dile gelmektedir. Şu dönemde Kerkük petrolü dahil Irak petrolünün akış istikameti Basra Körfezi üzerinden yürütülmesi, gerek TC açısından gerekse de maliyetler açısından oldukça dezavantajlı bir durum ortaya koymaktadır. Gidişat, ABD emperyalizminin de baskısı ile Kerkük-Ceyhan boru hattının açılacağına işaret etmektedir.

Gerillaya karşı kader ortaklığı

KDP’nin petrol ihracatından doğacak kayıplarını başka yollarla telafi etmesi gerekecektir. Bu durum KDP’yi daha fazla TC ve AB emperyalistlerine bağımlı hale getirecektir. TC’nin ise KDP’den istedikleri açıktır: PKK gerillalarına yönelik saldırılarını ve de Şengal ve Maxmur’a yönelik kuşatma siyasetini artırması, gerekirse Irak ile birlikte bu iki öz yönetim alanlarını yeniden zapturapt altına alması…

Yerel kaynaklardan alınan bilgiler, KDP’nin geniş çaplı bir saldırı konsepti devreye sokacağını gösteriyor. Behdinan çevresine, Gare/Ber Gare alanlarına yönelik stratejik noktalara askeri yığınak yapmak, şeyh ve aşiret liderlerini aktifleştirmek ve bölgede bulunan yurtsever halkın göçe zorlanması ile gerillanın halk ile ilişkisi koparılmak istenmektedir.

Havadan ve karadan gerilla alanları kuşatma altına alınmak istenirken, halkın özyönetimler ile inşa ettiği Şengal’e yönelik gizli planlar devreye konuluyor. Ezidi halkı içerisinde devşirdikleri “kanaat önderleri” vasıtasıyla Irak ve KDP ile gizli görüşmeler gerçekleşmektedir. Deşifre olan bu görüşmelere göre Şengal’in güvenliği Irak askeri ve polisine devredilirken, eğitim, sağlık, kaymakamlık gibi idari kurumların KDP tarafından yürütülmesi planlanmaktadır. Amaç, özyönetimin lağvedilmesi, gerillanın hakimiyetinin daraltılmasıdır. Bu plan Ankara-Hewler ve Bağdat hattında yapılan ve yapılacak birçok açık-gizli pazarlığın kilit noktalarından birisidir. Zira TC, KDP ve Irak devletinin ortak çıkarlarını boşa çıkaran en önemli gücün gerilla olması, bu devletleri ve ihanet çizgisinde demirleyen KDP’yi kader ortaklığına sürüklemektedir. Burada Kürdistan petrolünün talanı konusunda yeni masalar kurulacak, yeni pazarlık düelloları yaşanacaktır.

Ukrayna’dan Rojava’ya savaş cephesi

Bölgede yaşanan gelişmelerin emperyalist dalaşlarla yakından ilintilidir. Rus emperyalizminin Ukrayna işgali yeni bir dönemece girerken, (Wagner ile) yıpra(tıl)nan Rus devletinin yeni hamleleri bekleniyor. Bu hamleler elbette Ukrayna ile sınırlı değil. Beklenen hamlelerin en belirgin olanı Suriye üzerinden gerçekleşecektir. Bu anlamda Ukrayna savaşının direk Rojava ile bağlantısı mevcuttur. Rojava topraklarında TC ile girişilen pazarlıkların ne aşamaya evrileceği, NATO’nun yönelimine bağlı olarak şekil alacaktır.

Astana görüşmeleri sonrasında yayınlanan bildirgede Rusya’nın Rojava’ya yaklaşımı TC lehine sert ifadelerle dolu. Bu anlamda SİHA (Silahlı İnsansız Hava Aracı) saldırılarının artmasının arka planında Rus istihbaratının indirekt katkılarının olduğu kanısı güçlenmektedir. Bu bağlamda Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim’in Şam ile diyalog kurma çabaları boşa çıkarılmaktadır. Rusya’nın amacı, bir Ankara-Şam yakınlaşması iken Şam’ın buna yanaşma olasılığının güçlendirmektir. Ancak Ankara’nın yayılmacı politikasından vazgeçmemesi Rusya’nın işini bir hayli zorlaştırıyor. Esad yönetimi, TC’nin Neo-Osmanlıcı yayılmacılığına işaret ederek, işgalci devletin eski Misak-ı milli sınırlarına ulaşmak istediğini, Halep ve Hesekê arası bölge ile Irak Kürdistan coğrafyasını denetimi altına alarak, Lozan süreci sonrasında fiili olarak topraklarını genişletme gayretinde olduğunu belirtiyor. Bu anlamda TC ile olan ilişkilerin yeniden başlatılması için TC’nin belli oranda geri adım atmasını dayatıyor.

Rusya bir yandan TC ile olan gerilimi düşük seviyede tutmaya çalışırken diğer yandan Ukrayna cephesi ile Rojava arasında direk bağları kurmaya devam ediyor. Hem hava saldırıları bakımından hem de Ukrayna savaşında yaşananlar bakımında cephelerin yakınlaşması daha belirgin olmuştur. Birden fazla alanda giderek daha yoğun bir şekilde savaşa dahil olan Rusya’nın aksine NATO ve İsrail güçlerinin henüz sıcak bir savaşa dahil olmadıkları, ileriki süreci görmek bakımından oldukça önemli bir faktördür. Vekalet savaşları sürecinin son aşamaları ile devletler arası savaşların giderek daha olası hale geldiği bir süreci yaşamaktayız. Bu anlamda Ortadoğu’da da her devletin bir hazırlık sürecinde olduğu, ittifakları bu temel üzerinden şekillendirdiğini görmek gerekir. Çin’in Ortadoğu’ya yönelik adımlarına karşılık; ABD ve AB’nin Çin Tayvan çelişmesine yönelmesi ile emperyalistler arası dalaşın ne denli yakınlaştığını görmek bu açıdan oldukça önemlidir. Bu dalaş AB emperyalistlerini de son tahlilde kararlaşmaya doğru götürecek, kendi içindeki farklılıkları belli düzeyde giderecekleri bir süreç olacaktır. Diğer bir ifade ile AB içi dizayn sürecinin de sancılı geçeceği görülmektedir.

Bölge halklarını ne bekliyor?

Ortadoğu’da yaşanan emperyalist dalaşın yansımaları, halkların birbirlerine kırdırtılması şeklinde vuku bulacaktır. Mevcut süreçte yaşanan yoğun ekonomik krizler bölge halklarını büyük oranda yoksullaştırmış durumdadır. Bu hoşnutsuzluk hali yeni bir ayaklanmaya evrilmeden, egemenlerin süreci bir savaşa doğru yöneltme olasılığı oldukça güçlüdür. Türkiye, Irak, İran, Lübnan, Mısır, Suriye ve tüm Kuzey Afrika ekseni yeni halk isyanlarına gebedir. Halk güçleri büyük oranda sindirilmiş olsalar da, halkların kendiliğinden isyanları egemenleri büyük oranda rahatsız etmektedir. Devrimci önderliklerden yoksun halkların bu isyanlarını sistem içine akıtma çabaları sürerken, diğer yandan tarihsel ve güncel çelişkilerin derinleştirilmesi ile halklar böl-parçala-yönet siyaseti ile birlikten yoksun hale getirilmektedir. Egemen milliyetler ve azınlıklar arası yaşanan çelişmeler, dinsel ve mezhepsel çelişmeler bu siyasetin en temel zemini olmaktadır.

İnsanlık tarihinin kadim yerlerinden Ortadoğu coğrafyası, emperyalist dalaşların odak noktalarından birisidir. Aynı zamanda yeni direnişlerin de odak noktası olmada en güçlü aday durumundadır. Bu minvalde bölge siyasetinde güç bakımından oldukça önemli bir yerde duran Türkiye, İran ve İsrail’de yaşanacak halk isyanları en yakından incelemek, birleşik mücadele ruhu ile içinde yer almak, örgütlemek ve geniş birliktelikler yaratmak, sürecin gidişatını temelden değiştirecektir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu