GüncelMakaleler

DENGÊ AZADÎ | Eşkâli Dağlara Dönen Bir Mücadele!

"Ormanların dahi kardeş olamadığı bir coğrafyada gerillanın sergilemiş olduğu bu tarihi direnişin devrim mücadelesinin geleceğini şekillendirecek bir yerde durmaktadır."

Kürdistan’ı tanımlayacak en doğru kelime hangisi diye sorulsa muhtemelen “direniş” ilk sıralarda yer alır. 21. yüzyılın ilk çeyreğinde de direnmek kalıyor Kürde. Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkının aleni olarak gasp edildiği biçimiyle de okunması gereken “Lozan Antlaşması”nın yüzyılı geride kaldı. Kürdistani parti ve hareketler “Lozan Antlaşması”nın sonuçları üzerinden bir dizi konferans vb. yaptılar. Bu konferansların ana mottosu “yeni Lozanlar olmaması için Kürtlerin birliğini sağlamak” şeklinde özetlenebilir.

Dört parça Kürdistan’da Kürt ulusu çeşitli katliamlar, asimilasyon vb. siyaseti ile yüzyıla yayılmış soykırım gerçeğiyle yaşamak zorunda bırakıldı.

“Lozan Antlaşması”nın emperyalistler arası bir antlaşma olduğu ve emperyal örgü içerisinde meselenin Ortadoğu’nun emperyalistler arası paylaşım antlaşması olduğunu vurgulayalım. Dönemin gerçekliği içerisinde Türk egemen sınıfları en örgütlü yapı olarak kendi lehine bazı tavizler koparmasını bilmiştir. Dönemin Kürtler açısından en karakteristik özelliği kendi içerisinde parçalı otonom bir yapıya sahip olmasıdır. Evvelinde Osmanlı, sonrasında Kemalist iktidar, bugünlerde AKP-MHP faşizmi Kürt ulusu içerisinde işbirliğine teşne feodal beyler, aşiret reisleri bulmakta zorlanmamıştır.

Gerçekleşen “Lozan konferanslarının” arayış ve çıkış noktası dediğimiz gibi Kürtlerin birliği, Türk devletinin soykırımcı karakterine vurgularla sonuçlandı. Sorunun emperyalizm yönü üzerinden atlandı. Kürt hareketi, meselenin diplomasi ayağına her zaman stratejik bir rol biçti. Buraya açılan kapıları hep açık tuttu. Böyle olunca tavır ve tutum takınmada bölgesel düzlemde kalmaya özen gösterdi. Bu durum “siyasetin reel parametreleri” olarak açıklanmaktadır.

Dört parça Kürdistan’da Kürdistani partiler üzerinden gerçekleştirilmek istenen birlik, her defasında KDP duvarına çarpmaktadır. Dört parça Kürdistan’da örgütlenen ve ideolojik-politik olarak etki sağlamaya çalışan iki hareket vardır. Bunlar PKK ve KDP’dir. İdeolojik hegemonya alanında KDP daha baskın ve etki alanı daha geniştir.

KDP yıllar içerisinde Türk devletiyle geliştirdiği ekonomik-politik-askeri işbirliğini derinleşerek Kürt düşmanlığında demirlemiştir. Gerek Rojava’da gerek T. Kürdistanı’nda ve gerekse de -elbette buna İran Kürdistanı’nı da eklemek gerekir- Irak federe Kürt bölgesi içerisinde kendi dışındaki hareketlere karşı düşman hukuku ile yaklaşmaktadır. KDP’nin rol modeli AKP’dir. Faşist Türk devletinin her alanda Kürt hareketine karşı yaptığı operasyon veya farklı saldırıların içinde KDP aktif olarak yer almaktadır. Artık gelinen aşamada Barzani ailesi korucu başı, KDP de korucu partisine dönüşmüş bulunmaktadır.

Türk devleti gibi KDP’nin de yenilgiye uğratılması gerekmektedir

Kürt ulusunun kendi kaderini tayin etme hakkının elde edilmesinde Türk devlet örgütlenmesi kritik bir yerde durmaktadır. Türk devleti, bölgesel hegamonik bir güç konumundadır. Türk devleti bölgede geriletilmeden, yenilgiye uğratılıp parçalanmadan Kürt ulusunun bugün için elde etmiş olduğu kazanımların korunması, Kürdistan’ın tam bağımsızlığını kazanması söz konusu olamayacaktır.

Aynı şey KDP için de geçerlidir. Gerek Türk devletinin geriletilmesi olsun gerekse de “Kürtlerin birliği”nin sağlanması noktasında Kürdistan’da KDP’nin ve onun bağlaşıklarının ideolojik-politik hegemonyası kırılmadan, Türk devletine karşı Kürt siyasi hareketleri arasında ortak bir cephenin oluşturulması beklenmemelidir. Denilebilir ki; Kürt ulusunun Rojava’da ve Şengal’de kazanımlarını koruyabilmesi ileriye taşıyabilmesi için Türk devleti gibi KDP’nin de yenilgiye uğratılması gerekmektedir.

KDP sadece Türk devleti açısından değil aynı zamanda emperyalist hegamonik güçler açısından da kullanışlı bir aparattır. Ortadoğu coğrafyasında Kürdistan bölgesi devrimci dinamiklerin güçlü olduğu bir alandır. Emperyalistler bölgedeki çıkarlarını yaşama geçirmek için, kitle tabanına sahip işbirlikçi yerel güçlere ihtiyaç duymaktadır. KDP hem muhafazakâr-feodal, hem de seküler toplumsal yapısıyla emperyalistlerin bölgesel çıkarlarına uyum sağlamaya çalışmaktadır. Özellikle ABD, İngiliz ve Fransız emperyalistlerinin bölgede en rahat ettikleri yer federe Kürt bölgesi olması, Ortadoğu’nun diğer alanlarına nazaran kendilerine yönelik saldırıların en az olduğu bölge olması önemlidir.

Bundan kaynaklı emperyalistler KDP dışındaki diğer “Kürdistani parti ve hareketleri” ideolojik ve siyasal olarak KDP çizgisine doğru çekmeye çalışmaktadır. Özellikle Rojava bölgesinde PYD ve PKK ayrımı oluşturmaya çalışmakta, federe Kürt bölgesine yakın bir sistemin oluşturulması için çabalamaktadır. Kürt hareketi içerisindeki milliyetçi kesimlere desteğini esirgememektedir. Benzer bir politikaya Türk devleti de sahiptir. Milliyetçi muhafazakâr-islamcı kesimler üzerinden Kürt hareketinin devrimci-ilerici damarı yok edilmek istenmektedir. Kürt hareketi ile sol-sosyalist hareketler arasındaki tarihsel bağları koparmaya çalışmaktadırlar. Bu durumun belli oranda karşılık bulduğunu belirtmek gerekir. Tekçi, diğer ezilen etnik kimliklere çok fazla fırsat ve imkân tanımayan, sol-sosyalist gelişim dinamiklerini ezmeye çalışan, kadın ve erkek dışında kalan LGBTİ+ bireylere karşı tutum ve uygulamada bölgenin muhafazakâr-gerici kesimleri ile uzlaşıp aynılaşan kesimler özerk yönetim içinde gelişmektedir.

PKK’nin önder kadrolarından Duran Kalkan verdiği bir röportajında NATO bünyesinde PKK’ye karşı ortak operasyon komutanlığının kurulduğundan bahsetti. Bu tespit önemlidir. Türk devleti 21 Temmuz’da Medya Savunma Alanlarına yeni işgal saldırısı başlatmıştı. İki haftadan fazla bir süredir faşist Türk ordusu ile gerilla arasında çetin bir savaş sürmektedir. “Eşitsizler” arasındaki bu savaşta faşist Türk ordusu emperyalizmin savaş makinesi NATO’nun her türlü askeri teknik imkanından yararlanmaktadır. Bunun karşısında gerilla sınırlı teknik imkân ve zengin gerilla taktikleri ile karşı koymaya çalışmaktadır. İşgal saldırısının başladığı günden bu yana Türk ordusu gerilla saldırıları karşısında önemli kayıplar verdi. Savaş tünelleri Türk askeri açısından sendroma dönüşmüş durumda. Gerilla neredeyse her gün farklı bir dizi noktadan, farklı taktiklerle düşmanı darbelenmektedir.

En genel haliyle emperyalistler özelde Türk devleti Kürt halkının kalbinin gerilla alanlarında attığının farkındadır. Bunun için NATO desteğini arkalayarak tüm imkânlarını ve dikkatini gerillanın yok edilmesine verdiği açıktır.  Türk devleti yaşadığı ekonomik krize rağmen ülkenin kaynaklarının büyük bölümünü bu savaşın ihtiyaçlarına ayırdığı bilinmektedir. Fakat buna karşın arzu ettiği sonuca ulaşamamaktadır. Çünkü saldırılar ne kadar şiddetli olursa olsun gerillanın özgürlük tutkusu karşısında çaresiz kalmaktadır.

Ormanların dahi kardeş olamadığı bir coğrafya…

Türk devletinin son işgal saldırısını diğerlerinden özgün bir yana çeken şey Duran Kalkan’ı doğrular tarzda NATO toplantısında Kürt hareketinin ve Rojava’nın özel gündem yapılmasıdır. Kürt ulusal özgürlük mücadelesi terör parantezinin içine çekilerek kriminalize edilmeye çalışılmıştır.

Diğer yandan daha öncesinde keşif istihbarat bilgisiyle Türk devletinin işgal saldırısına eklemlenen korucu partisi KDP şimdi askeri gücüyle de gerilla alanlarının kuşatılmasında yer almaktadır. Peşmerge’nin bölge ve arazi hâkimiyeti Türk ordusuna verilen en önemli desteklerden bir tanesidir. Türk ordusunun tek başına bölge ve arazi bilgisi zayıftır. Elinde bulundurduğu keşif uçakları kendi başına bu ihtiyacı karşılamaya yetmemektedir. Gerilla noktalarının bilgisini karadan Türk ordusuna veren Peşmerge’dir. KDP’nin işgal saldırıları karşındaki tutumu bir bütün Kürdistan’ın toplamına karşı yapılmış bir ihanettir.

İşte tam da ABD emperyalizminin ve Türk devletinin bir bütün Kürt ulusal hareketini çekmeye çalıştığı çizgi böylesi bir çizgidir. Üç beş dolar için iradesini kimliğini onuru kaybetmiş bir Kürt yaratmak istemektedirler. Bu açıdan başa dönersek Kürt ulusunun kazanımlarının korunması için nasıl ki Türk devletinin geriletilerek yenilmesi elzemse aynı şekilde KDP’nin de zayıflatılarak etkisinin kırılması, yok edilmesi bir o kadar elzemdir.

Ormanların dahi kardeş olamadığı bir coğrafyada gerillanın sergilemiş olduğu bu tarihi direnişin devrim mücadelesinin geleceğini şekillendirecek bir yerde durmaktadır. Gerilla mücadelesinin zayıflatılarak akamete uğratılması sadece Kürdistan coğrafyasını etkilemeyecektir. Bölgesel düzlemde yayılmacı faşist Türk devletinin gericiliğinin geniş bir alana yayılarak halklar nezdinde yeni katliamların önünü açacaktır.

Türk devletinin işgal saldırıları ne yazık ki gündem sıralamasında kendine yer bulamamaktadır. Devrimci hareket hatta denilebilir ki Kürt hareketinin legal platformlarında dahi ana gündem Kürdistan’daki işgal ve ilhak saldırıları değildir.  Bu tablonun değişmesine ihtiyaç vardır.

Eşkâli dağlara dönenlerin tarihin döngünü değiştirecekleri ise mutlak bir gerçektir. Bu gerçeğe tutunmak birleşik devrim mücadelesinin başköşesine yerleştirmek ise hepimizin görevidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu