GüncelMakaleler

Enternasyonal Savaşçılarla Söyleşi – 2

Saldırı ortamında Rojava devrimini savunan enternasyonal savaşçılarla "Sınıf Mücadelesini Yoğunlaştırmalı ve Her Yerde Devrimci Perspektifle Mücadele Etmeliyiz!” gibi başlıklarda yaptığımız söyleşilerin devamı.

13 Kasım tarihinde İstiklal Caddesi’nde halkı hedef alan bombalı saldırının ardından “terör kokusu alıyoruz” diyen Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Derik’ten Kobanê’ye, Şehba’dan Asos’a kadar çok geniş bir alan ve tüm sınır hattı TC devletinin yoğun hava ve kara saldırısına maruz kaldı. Saldırılar halen sürmektedir. TC devletinin hedefleri arasında sadece askeri güçler değil okul, hastane vb. de dahil halkın yaşadığı birçok yer var.

Halk ise saldırılar topraklarını savunmaya devam ediyor. Hem faşist TC devletine hem de onun işgal saldırılarına onay veren Amerika ve Rusya’ya karşı da tepki yükseliyor.

Bu saldırı ortamında Rojava devrimini savunan enternasyonal savaşçılarla söyleşiler yaptık.

“Devrim, Dünya Çapında Devrimcileri Güçlendirmektedir!”

– Merhaba, öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

– Merhaba ismim Zenda Eylem. Kısa bir süre önce Batı Avrupa’dan Rojava’ya geldim. Avrupa’da anarşist bir harekette örgütlüyüm. Şimdi TİKKO çatısı altında mücadeleye devam ediyorum.

Rojava devrimi, Rojava kadın devrimi tüm dünyada büyük direnişlere imza atılan bir süreçle bugünlere geldi. Elbette ki, bu devrimin yaratıcıları ve savunucuları olduğu gibi düşmanları da var. Bu düşmanlardan biri olan Türk devletinin 19 Kasım tarihinde Rojava ve Irak Kürdistanı’na yönelik startını verdiği bir saldırı söz konusu. Bu saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

– Öncelikle şunu belirtmek isterim ki 10 yıllık Rojava devrimi sürecinde binlerce yoldaş şehit düştü ve onların sürdürdükleri mücadele ve yürüdükleri yol sayesinde bu devrim mümkün olabildi. Bugünkü savaşlar onların izinden gidilerek gerçekleştiriliyor. Rojava devrimi, Ortadoğu ve dünya çapında ezilen ve sömürülen halklara bir perspektif sunuyor. Bu devrim aynı zamanda emperyalist güçlerin planlarına karşı da konumlanmış durumdadır. Devrim, emperyalist ve faşist saldırılara karşı direniş içindedir. DAİŞ’e karşı taktiksel olarak ABD/Rusya ve Rojava arasında iş birliği olsa da esasta devrim süreci emperyalist güçlerin çıkarları ile çatışmaktadır. Türk faşizmi için bu devrim onun “sınırları” için bir tehdit olarak algılanmaktadır. Son yıllarda Türk faşizmi emperyalist güçlerden destek alarak vekalet güçleri ile birlikte Rojava’ya karşı sürekliliği sağlanmış özel bir savaş sürdürmektedir.

Savaş farklı yoğunluklarda devam etmektedir. Türk devleti ve çeteleri, 2018 ve 2019 yıllarında kara ve hava harekatları ile Efrin, Serêkani ve Gire Spi’yi işgal ettiler ve o tarihlerden bu yana düşük yoğunluklu olarak ve birçok boyutu ile savaşı sürdürmeye devam etmektedir. Rojava’ya akan sular bloke edilmekte, ağır silah ve hava yolu ile sınır ve cephe hatlarına saldırmakta, hedefli/suikast tarzı keşif saldırıları gerçekleştirmekte ve ambargo yoluyla halkı göç etmeye zorlamaktadır. Bununla amaçlanan devrimin ekonomik ve toplumsal gelişme dinamiklerini zora sokulmasıdır.

2022 baharından bu yana Türk devletinin kara saldırısı noktasındaki tehditleri artmıştır. Bir yanı ile 2023 yılında Türkiye’de yapılacak seçimlerle bu durumun bir alakası varken, diğer yanıyla emperyalistler arası çelişkilerin derinleşmesi ve buna paralel olarak Rojava devriminin direnişi ve etkisinin de payı vardır. Erdoğan’ın 2023 seçimleri öncesinde dış politikada bir “başarı”ya ihtiyacı vardır, zira iç politik arenada krizler günden güne artmaktadır.

Kürdistan dağlarına yapılan son saldırılar başarısızlıkla sonuçlandı. Gerilla saldırıları boşa çıkardılar ve başarılı karşı saldırılar gerçekleştirdiler; geçtiğimiz Eylül ayında şehit Sara ve Ruken tarafından polis lojmanlarına yapılan eylem örneğinde olduğu gibi…

Kasım ayı başı Türk hükümeti, İstanbul’da yaşanan patlamayı, Rojava ve gerilla alanlarına saldırıları arttırmak amacıyla emperyalist güçlerden icazet almak için kullanmak istedi. Görüldüğü kadarıyla bir hava saldırısı için bu icazet verildi ve hava sahası Türk devletinin saldırılarına açıldı. Kara saldırısı için icazet alamadı. Burada farklı sebepler olabilir.

Birkaç noktaya temas etmek adına; bir yanıyla ABD’de NATO’nun ikinci büyük ordusu olan Türk devleti ile daha yakın çalışılması gerektiği, Türkiye’nin Ortadoğu’da ABD çıkarlarının temsiliyetinde ve uygulanmasında önemli bir partner olduğu açıklıkla dile getirilirken, aynı zamanda Türkiye, kendilerinin denetimi altında olan bölgeler açısından kontrollerinin eksik olması konusunda eleştirilmektedir. Türkiye işgali ettiği toprakları çeteleri aracılığı ile denetimini artırması imkânı sağlanabilir. Bundan sonra daha kapsamlı bir saldırıya izin verilebilir. Elbette burada daha farklı faktörlerin de rolü olacaktır.

İşgal saldırısı konusunda Rusya onayı, ittifak güçleri olan İran ve Suriye rejiminin çıkarları ile çatışmaktadır. Putin’in daha fazla işgali onaylaması için oldukça “iyi” bir pazarlığa ihtiyacı vardır. Erdoğan buna karşı birkaç adım atmaktadır. Bu durumu NATO’ya dahil olmaya çalışan Finlandiya ve İsveç örneklerinde gördük. Bu ülkelerin katılımları konusunda yaşanan tartışmaları Erdoğan bir yandan Kürt hareketini kriminalize etmek için kullanırken, diğer yanı ile NATO’ya olan katılımların gecikmesi Rusya’nın da işine gelmektedir.

Bugün büyük bir kara işgal saldırısının mümkün olmayacağı görülmektedir ancak bu durumun önümüzdeki süreçte yaşanacak değişimlere de bağlı olacaktır. Net olan şey, savaşın değişik yoğunluklarda devam ettiği, ağır silah saldırıların hemen hemen her gün yapıldığı ve dağlarda kimyasal silahların sürekli olarak kullanıldığıdır. Yapılan bu saldırı savaşları, Türk devlet faşizmine ve emperyalist çıkarlara karşı bir tehdit olan Rojava devrimine bir yanıttır. YPG, YPJ, QSD güçleri ve devrimci güçler güçlü bir direniş gerçekleştirmektedirler. Rojava’da olduğu gibi dağlarda da başarılı misilleme eylemleri gerçekleştirilmektedir.

Buradaki mücadele ile enternasyonal bir dayanışma yürütülmektedir ve devrim dünya çapında devrimcileri güçlendirmektedir. Rojava’da devrimin Türk devlet faşizmine karşı savunulması ve faşizmin yayılmacılığına karşı bütün gücü ile direnme konusunda bir kararlılık vardır. Örneğin kentlerde devrimci genç yapılanmalar, öz savunma birlikleri kurmaktadır ve halk tünel yapımlarına destek vermektedirler. Sivil kadın örgütlenmeleri silah kullanımı konusunda eğitimler örgütlemektedirler. Öz savunma farklı düzeylerde ve alanlarda ilerletilmektedir. Buna paralel olarak mücadele Türkiye, Avrupa ve dünyanın diğer yerlerinde de yürütülmek zorundadır. Burada savaşın Kuzey ve Doğu Suriye’de daha fazla yoğunlaşması beklenmemelidir.

“Enternasyonal dayanışma sloganlarda kalmamalıdır!”

– Siz bugün bu saldırılara karşı Rojava topraklarında direnişte yerinizi alıyorsunuz. Geldiğiniz ülkelerde de bu direnişi sahiplenip Rojava dayanışma eylemlerine katılıyordunuz. Bugün ise saldırı altında buradaki direnişin sahiplenicisi olarak Rojava’yı savunuyorsunuz. Bu konuya dair neler söylemek istersiniz?

– Enternasyonal dayanışma sözde ve sloganlarda kalmamalıdır. Farklı saldırılar ile emperyalist ve faşist cepheler arasındaki ilişkileri anlamak, bunun yanında da farklı direniş ve özgürlük mücadelelerini anlamak ve nerede olursak olalım kendimizi örgütlemek ve mücadele yürütmek zorundayız. Devrimci mücadeleler tarihinden de görebileceğimiz gibi enternasyonal dayanışmanın mücadelemiz açısından önemli bir anlamı vardır.

Rojava devrim sürecinin tecrübelerinin dünya devrimci hareketi üzerinde etkisi vardır. Rojava’ya karşı yürütülen işgal saldırılarında Batı Avrupa’nın destekleyici rolü vardır. Silah ticareti, mali yardım, politik destek, politik mültecilerin kriminalleştirilmesi vb. gibi konular, Batı Avrupa’nın Türk devlet faşizmini bu savaştaki desteklerinden sadece birkaçıdır. Devrim hem Rojava’daki cephelerde hem de savaşın arka bahçelerinde savunulmak zorundadır.

“Devrimci perspektif ve örgütlenme ile daha fazla alan/bölge özgürleştirilebilir!”

– ABD ve Rusya-Çin arasındaki çelişkiler, Ortadoğu coğrafyasında dengeleri değiştiriyor. Emperyalizmin kendi içindeki dalaşı hız kazanırken bunun faturası bölge halklarına kesiliyor. Hak gaspları ve saldırılar devam ederken halk günlerdir direniyor. İran ve Irak’taki direniş tüm dünyanın gündeminde. Buna dair neler söylemek istersiniz?

– Emperyalist güçler arası derinleşen ve artan çelişkiler farklı boyutlarda kızıştırılmaktadır. Teknolojik yenilik atılımlar, hammaddelere olan ulaşım, askeri üstünlük, dünyadaki paylaşılmış toprakların savunulması vb. noktasındaki rekabet; çok çeşitli düzeylerde ABD-AB ve Rus-Çin blokları arasında çatışma gözlemlenmekte ve hissedilmektedir. Bu gerginlik, bugünlerde vekalet savaşları, siber saldırılar ve ekonomik araçlarla yürütülmektedir.

Ortadoğu bölgesi, on yıllardır emperyalist güçler tarafından üzerinde dalaş yürütülen bir alandır. Elbette askeri araçlar burada esasa tekabül etmektedir. Bunun faturasını ise savaş ve çatışmaların ana kaynağı olan egemenler tarafından sömürülen, baskılanan ve birbirine karşı kışkırtılan halklar ödemektedir. Dünya çapında bu savaş ve çatışmalardan en fazla etkilenen kesimler emekçi kadınlar ve LGBTQ+lardır. Kadınların İran’da 3 ayı aşkın bir süredir isyana önderlik etmeleri ve yanı sıra işçilerin ve öğrencilerin mücadeleye katılımlarını başarmaları önemli ve güçlü bir mesajdır. İran’ın ayrımcılığa maruz kalan Kürt halkının yaşadığı bölgelerde protestoların başlaması ve oradan tüm İran’a yayılması ve farklı etnik grupların sokaklara çıkarak polis ve askere karşı hayatlarını riske atmalarının büyük bir anlamı var.

Bu protestoların başka alanlarda da büyük yankı uyandırdığını gözlemliyoruz. Örneğin Afganistan’da, İran’daki protestolarla dayanışmak için kadınlar sokaklara çıktı. İran büyükelçiliği önünde, Afganistan’da da Taliban’a karşı direnişte “Jin Jiyan Azadi” sloganını haykırdılar. Ezilen ve sömürülen sınıfın isyanlarının, emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki hesaplarını bozma potansiyeli taşımaktadır. Devrimci perspektifler ve örgütlenmeler yoluyla, Rojava’nın ve Kürdistan dağlarının yanı sıra daha fazla alan/bölge özgürleştirilebilir ve savunulabilir.

Batı Avrupa ve ABD’deki burjuva güçler İran’da patlayan isyanları kendi çıkarları için kullanmak istemekte ve bir “dayanışmadan” bahsetmektedirler. Ancak hemen akabinde de kapitalist bir saldırının hazırlığını yapmaktadırlar. Protesto ve isyanlar yoluyla Rusya’nın müttefiki olan İran’ın pozisyonunun Ortadoğu’da zayıflamasını ummaktadırlar ve kendi çıkarları için kullanmak isteyeceklerdir. Oysa ki İran sokaklarındaki protestolar emperyalist çıkarlar arasına sıkıştırılamaz. İran’da birçok kişi uzun hapis veya ölüm ceza tehditleri altındadır.

Şimdi devrimciler, kadın örgütleri ve tüm hareketler özellikle ABD ve Avrupa’nın kapitalist merkezlerinde bu saldırıları püskürtmek ve dayanışmayı salt sözde değil pratikte ve sokakta ifade etmekle sorumludurlar.

Kadın ve LGBTQ+ hareketlerinin devrimci mücadelede özel rollerine ilişkin; devrimci süreçlere dair kadınlar ve LGBTQ+ların katılımı olmadan bir perspektif oluşturulamaz. Devrimci hareketler, devletlerin ataerki egemen mantığına karşı mücadeleyi ve elbette kendi içlerinde de başlatmalı ve süreklileştirmelidir. İkili cinsiyet anlayışı ve ataerki baskı, bugün sistemin üzerinde yükseldiği zemindir. Kapitalist sistemlerdeki iş ve rol dağılımının örgütlenmesinde, kadınların baskılanmasında ve yeniden üretim sürecinde esaslı bir yeri olan ancak görünmeyen köşelere sıkıştırılmasında, devletin egemenliğinin aileye yansımasında, feminisidin (kadın kırımının) topluma karşı bir savaş aracı olarak kullanılmasında ve daha birçok örnekte bu zemin ortaya çıkmaktadır. Bu ataerkil şiddet nedeniyle direniş, toplu öz savunma, hayatta kalmanın gerekli araçlarından biridir. Batı Avrupa’daki feminist ve devrimci hareketler, Ortadoğu’nun çeşitli bölgelerinde mücadele eden kadınların ayaklanmalarda ve direniş hareketlerinde gösterdikleri kararlılık ve cesaretten, silahlı direnişte oynadıkları rolden çok şey öğrenebilirler.

– Yeni bir mücadele yılını Rojava’da karşılayacaksınız. Buradan mücadeleye katıldığınız coğrafyaya bir mesajınız var mı?

– Yeni yıla kararlılıkla, devrimci dayanışmayla ve öfkeyle başlayalım ve mücadeleleri yoğunlaştırarak sürdürelim. Şehit yoldaşların ayak izlerini takip edelim, mücadele tarihinden edindiğimiz tecrübe ve bilgilerle ve olacaklara dair merakımızla yolumuza devam edelim.

Geçmişteki mücadelelerin hatalarından ve sorunlarından ders çıkaralım ve yolumuza devam edelim.

Faşist güçlerin saldırıları yakın gelecekte artarak devam edecek, bu nedenle Rojava’da ve her yerde kendimizi örgütlemeli ve bunlara kararlılıkla karşı koymalıyız.

 

https://ozgurgelecek45.net/enternasyonal-savascilarla-soylesi-1/?swcfpc=1

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu