Güncel

Enternasyonal Savaşçılarla Söyleşi – 3

Saldırı ortamında Rojava devrimini savunan enternasyonal savaşçılarla yaptığımız söyleşi dizisinin son bölümü.

“Direnişlerle Birlikte Çalışmalı, Eksikliklerini Eleştirirken Desteklemek ve Genişletmek İçin Çaba Harcamalıyız!”

13 Kasım tarihinde İstiklal Caddesi’nde halkı hedef alan bombalı saldırının ardından “terör kokusu alıyoruz” diyen Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Derik’ten Kobanê’ye, Şehba’dan Asos’a kadar çok geniş bir alan ve tüm sınır hattı TC devletinin yoğun hava ve kara saldırısına maruz kaldı. Saldırılar halen sürmektedir. TC devletinin hedefleri arasında sadece askeri güçler değil okul, hastane vb. de dahil halkın yaşadığı birçok yer var.

Halk ise saldırılar topraklarını savunmaya devam ediyor. Hem faşist TC devletine hem de onun işgal saldırılarına onay veren Amerika ve Rusya’ya karşı da tepki yükseliyor.

Bu saldırı ortamında Rojava devrimini savunan enternasyonal savaşçılarla söyleşiler yaptık.

– Merhaba, öncelikle kendinizi tanıtır mısınız?

Merhaba, adım Anna Campbell. Bu topraklara Rojava devrimini tanımak için Avrupa’dan geldim. Kuir bir kadınım.

Rojava devrimi, Rojava kadın devrimi tüm dünyada büyük direnişlere imza atılan bir süreçle bugünlere geldi. Elbette ki, bu devrimin yaratıcıları ve savunucuları olduğu gibi düşmanları da var. Bu düşmanlardan biri olan Türk devletinin 19 Kasım tarihinde Rojava ve Irak Kürdistanı’na yönelik startını verdiği bir saldırı söz konusu. Bu saldırıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?

– 19 Kasım tarihinde başlayan güncel saldırılar geçmişteki saldırılardan kopuk ve tek başına değildir. Türk devletinin Kürt halkını ve onların on yıllardır, yüzyıllardır sürdürdüğü direnişi zayıflatmaya, bölmeye ve yok etmeye yönelik uzun bir geçmişe dayanan çabasıyla bağlantılıdır. Kürtlerin varlığı Türk ulus devletinin homojenliği için bir tehlikedir. Türk devleti, halkını kontrol etmek ve boyun eğdirmek için bu homojenliğe ya da en azından homojenlik görüntüsüne şiddetle ihtiyaç duymaktadır. Mevcut saldırılar aynı zamanda halktan Türk milliyetçiliğine sempati toplamak gibi özel bir amaca da hizmet etmektedir. Erdoğan’ın gözü 2023 seçimlerinde. Şu anda Türkiye’deki kötü ekonomik durum, Türkiye’deki insanlar arasında çok fazla huzursuzluk ve hoşnutsuzluk olduğu anlamına geliyor, bu nedenle Erdoğan’ın yeniden seçilme şansı zayıf görünüyor. “Ülkenin güvenliğini güvence altına alan” bir askeri zafer, gidişatı değiştirebilir ve Erdoğan’a destek toplayabilir.

Aynı zamanda, Avrupa ve ABD’nin pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de patriyarka kontrolünü genişletmeye ve sağlamlaştırmaya çalışıyor. Kadınlar ve LGBTİ+lar için yasal hak ve korumaların kazanıldığı bir dönemin ardından, şimdi yukarıda bahsi geçen tüm coğrafyalarda bu ilerlemeyi geri almaya yönelik ağır saldırılar görüyoruz.

Rojava’daki kadın devriminin başarıları önemlidir, bu nedenle faşist devletle yakından bağlantılı ve onun için gerekli olan ataerkil iktidar için de bir tehdittir. Türk devleti, bu fikirlerin ve değişimlerin daha fazla yayılmasını önlemek için Rojava’daki kadın devrimini ve kadın gerillaların önemli bir öncü rol üstlendiği Irak Kürdistanı’ndaki özgür bölgeleri yok etmeye çalışıyor. Şu ana kadar kaydedilen ilerlemeyi korumak, Kürdistan’daki durumun aciliyeti ve keskinliği ve Kürdistan’daki başarıların devam etmesi halinde bunun Ortadoğu’daki kadınların önünü daha da açacak olması nedeniyle tüm dünyada ve özellikle Kürdistan’da kadınların ve LGBTİ+ların mücadelesini ilerletmeye devam etmek bizim görevimizdir.

 

“Kendimizi devrimin öznesi olarak konumlandırırsak, devrimci oluruz!”

– Siz bugün bu saldırılara karşı Rojava topraklarında direnişte yerinizi alıyorsunuz. Geldiğiniz ülkelerde de bu direnişi sahiplenip Rojava dayanışma eylemlerine katılıyordunuz. Bugün ise saldırı altında buradaki direnişin sahiplenicisi olarak Rojava’yı savunuyorsunuz. Bu konuya dair neler söylemek istersiniz?

– İnsanın kendini sadece bir gözlemci olarak değil, bu devrimin bir sahibi olarak görmesi çok önemlidir. Avrupa’da çevremdekilerle Rojava’ya gelen enternasyonaller hakkında konuştuğumuzda, genellikle bu devrime gerçekten bir şey veremeyeceğimiz, alçakgönüllülükle sadece devrimden-buradaki yaşamdan öğrenmek için gitmemiz gerektiği fikri ortaya çıkıyordu. Enternasyonaller olarak Kürdistan ve Ortadoğu’ya dair kültürel ve tarihsel bir anlayış geliştirmek için çok çalışmamız gerektiğine ve yaklaşımımızın mütevazı olması gerektiğine katılıyorum. Aynı zamanda Rojava’da geçirdiğim süre boyunca bu devrim ve yoldaşlarımız için elimizden geleni yapmamız gerektiğini de anladım. Buraya sadece öğrenmek, almak için gelirsek, bu devrimi tüketmiş oluruz ve böylece onun dışında kalırız. Bu devrimin içinde olmak, onun bir parçası olmak, vermeyi ve almayı gerektirir. Eğer kendimizi bu devrime gezmeye gelmiş turist olarak konumlandırırsak, olacağımız şey elbette turisttir. Kendimizi bu devrimin öznesi, sorumlusu olarak konumlandırırsak, devrimci oluruz.

“Ezilen kitleler arasındaki dayanışmanın sağlamlaştırılması gerekiyor!”

– ABD ve Rusya-Çin arasındaki çelişkiler, Ortadoğu coğrafyasında dengeleri değiştiriyor. Emperyalizmin kendi içindeki dalaşı hız kazanırken bunun faturası bölge halklarına kesiliyor. Hak gaspları ve saldırılar devam ederken halk günlerdir direniyor. İran ve Irak’taki direniş tüm dünyanın gündeminde. Buna dair neler söylemek istersiniz?

– İran’daki mevcut ayaklanmalara kadınlar öncülük ediyor ve kadın sorunları ön planda. Kürt kadın Jina Amini’nin devlet tarafından öldürülmesi bardağı taşıran son damla oldu ve sadece kadınların değil, tüm ezilenlerin seslerini yükseltmeleri için bir katalizör görevi gördü. Ancak bu ayaklanma şaşırtıcı değil, son beş yıldır İran’da huzursuzluk giderek artıyor. Son on yıllarda hem emperyalist müdahalelerin hem de otoriter neo-liberal liderliğin bir sonucu olarak, İran’daki işçi sınıfı ve ezilen halkların sorunları giderek artmaktadır. Mevcut ayaklanmalar çok güçlü olmakla birlikte, işçi sınıfı yeterince birleşip örgütlenemediği sürece kalıcı değişikliklere yol açmayacaktır. Sendikalar kitleleri biraraya getirme ve örgütleme rolünü bir ölçüde üstlenmiş durumdalar, ancak bu andan yararlanmak için bu örgütlenmenin genişletilmesi, sınıf bilincinin ve çeşitli ezilen kitleler arasındaki dayanışmanın sağlamlaştırılması gerekiyor.

Yaşlı muhafazakâr erkekler tarafından yönetilen bir ülkede kadınların, özellikle de genç kadınların bu mücadelede böylesine mahcup olmayan ve güçlü bir şekilde ön saflarda yer aldığını görmek hepimiz için bir umut kaynağı olmalıdır. Her yerdeki devrimciler olarak, kendi şehirlerimizde ve ülkelerimizde kapitalizmin ve ataerkilliğin ilerleyişine nasıl karşı koyabileceğimizi ve bu kritik dönemde Ortadoğu’daki yoldaşlarımızla nasıl ilişki kurabileceğimizi ve onları nasıl güçlendirebileceğimizi değerlendirmek için bir dakikamızı ayıralım.

– Yeni bir mücadele yılını Rojava’da karşılayacaksınız. Buradan mücadeleye katıldığınız coğrafyaya bir mesajınız var mı?

– Sol grupların bir kısmı, doğru kelimeleri kullanmayan, doğru konuları ele almayan ve herkesi her zaman kapsamayan her türlü ayaklanma ya da devrimi reddetme eğilimindedir. Bu düşüncenin nereden kaynaklandığını anlamakla birlikte, bunun ters etki yarattığını ve ezilen sınıfların birlikte kullanabilecekleri gücün bölünmesine ve parçalanmasına yol açtığını açıkça söylemek gerekir. İran ayaklanmaları “kusur”ludur ve her geçen gün değişmektedir. Rojava’daki kadın devrimi de mükemmel olmaktan uzak, en yoksul kadınlar hala örgütlenme çabalarının dışında bırakılıyor, aile içindeki patriyarkal unsurlar hala kadınların hayatları hakkında büyük kararlar alıyor, bu devrim LGBTİ+ meselesini ve hatta varlığını açıkça görmezden geliyor. Yine de bu direnişleri desteklemeli, sadece gözlemlemekle kalmamalı, aynı zamanda müdahil olmalıyız. Bu “kusur”lu ama gerçek direnişlerle birlikte çalışmalı, eksikliklerini eleştirirken aynı zamanda çabalarımızı onları desteklemek ve genişletmek için harcamalıyız. Kaydedilen ilerlemeyi Avrupa ya da ABD ile kıyaslamak yerine ait olduğu bağlamda değerlendirmeliyiz.

Bununla bağlantılı olarak, bir önceki soruda da söylediğim gibi Avrupa’daki yoldaşların da na-trans hetero patriyarkal kuşatmayı ciddiye almaları gerekiyor. Eğer bu kuşatma geriye itilmezse, kazanılmış haklar geri alınacaktır. Birlikte direnmek, tek bir meselenin ötesine geçen kapsayıcı bir örgütlenme varsa, kadınları, LGBTİ+ları, beyaz olmayanları ve diğer ezilen grupları daha güçlü bir şekilde biraraya getirmek için de bir araç olabilir. Kürtaj hakkının, LGBTİ+ haklarının vb. geri alınmasının sadece ABD’de olduğunu düşünmek saflık olur, Avrupa’da da zaten var, Polonyalı yoldaşlarımıza sorun, acı bir şekilde bunu tecrübe ediyorlar. (Bitti)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu