ForumGüncel

FORUM | Kültüre Dair Bir Deneme

Devrimci-sosyalist örgüt ve kurumların kültür politikalarının temel ilkelerini ideoloji belirler. Politikası ideolojinin ışığında belirlenmezse, kültürün çeşitli alanları (eğitim, aile, din, sanat...) arasında çelişkili uygulamalar yapılması kaçınılmaz olur.

Devrim mücadelesinin sorunlarıyla ilgili tartışmalarda, kültürün yeri her zaman politikadan sonra gelir. İnsanların günlük yaşam kavgalarının ekonomik olması; maddi durumlarını etkileyen tartışma ve kararların politikanın konusunun olması ve devrimin esas olarak siyasi bir değişim olması ona öncelikli bir rol verir.

Üstelik, bugün dünyanın çeşitli alanlarında olduğu gibi, halklar her gün ölümü görüyor ve barut kokuları ortasında yaşamını sürdürüyorsa, devrimci mücadelenin kültürel yanıyla ilgili tartışma yapmanın zamanı ve yeri değildir, diye düşünülür.

Kültür -deyim yerindeyse- edindiğimiz değerlerin her gün sorgulanmasını gerektirmeyecek bir soyutlukta cereyan eder. Borç batağı içerisinde yüzüyorsak boğulduğumuzu hissederiz ve çareler ararız; çünkü söz konusu olan ayakta kalma mücadelesidir. Ama -örneğin- göç ettiğimiz ülkede uyum sorunu yaşıyorsak ya da çocuğumuzun müzik tercihini anne baba olarak beğenmiyorsak acil bir kurtuluş programı uygulamayız.

Birey olarak kendi içerisinde tutarlı bir kültürel yaşam sürdürüp sürdürmediğimizi düşünmeyiz. Öncelikle bize pratik katkısı olacak değerleri tercih ederiz. Çünkü yaşam mücadelesini bireysel ( aileyi de içine katarak yazıyorum) olarak yapmayı tercih etmişizdir ve bu acımasız kavgada ezilmek tehlikesi vardır. Yitip gitmemek için çoğunluğun hayat tarzına uyum sağlarız. Çünkü ilkede ısrar etmek, ancak sosyal yapının varlığıyla mümkündür.

Devrimci-sosyalist örgüt ve kurumların kültür politikalarının temel ilkelerini ideoloji belirler. Politikası ideolojinin ışığında belirlenmezse, kültürün çeşitli alanları (eğitim, aile, din, sanat…) arasında çelişkili uygulamalar yapılması kaçınılmaz olur.

Devrimciler için kültürün görevinin, en kısa tanımla, ezilen sınıfları devrim saflarına katmak için bilinç değişimi sağlamak olduğunu biliyoruz. Bu görevi layıkıyla yerine getirmek, insanların maddi koşullarının yarattığı kültürel biçimlenmeyi doğru analiz ederek olur.

Açıktır ki, her hangi bir sosyal dokuyla kendini anlamlandırma ihtiyacı duymadan yaşayıp çalışan, tekniğin ve bilginin ulaştığı muazzam düzeyin biçimlendirdiği bireylerin olduğu bir Avrupa toplumuyla; feodalizmin ve kapitalist toplum ilişkilerinin iç içe olduğu, buna bağlı olarak çarpık sosyal ve kültürel yaşam biçimlerinin yaşandığı ve dinin hala büyük bir otorite olduğu Türkiye’de devrimci kültürün görevi farklıdır!

Kültürü; sadece film izlemek, halk oyunları yoluyla genç kazanmak, gereksiz laf kalabalığı olarak algılarsak, hem kitleleri hem de devrimci saflardaki insanları biçimlendirmedeki rolünü tam açıklığıyla göremeyiz.

Kültür tüm alanlarıyla ele alınıp organize edilmeyi gerektiren bir olgudur!

Türkiye’ye bakınca konunun ne kadar önemli ve hassas bir konu olduğunu görüyoruz: Ülkede, politik gelişmeler kadar kültürel konular her zaman gündemde. Bu, çok çeşitli etnik ve mezhepsel yapının varlığından ve hakim sınıflar arasındaki iktidar mücadelesinin henüz sonuçlanmamasından kaynaklanıyor olsa gerek. Her bir klik kazanmak için politika kadar kültürel konuları

da gündeme taşıyıp ‘puan almaya’ çalışıyor. Gündemdeki, kadın cinayetleri, türban, eşcinsellik, iktidarın geleneksel aile yapısına vurgu yapması, laiklik… gibi konuları bu bağlamda değerlendirebiliriz.

Devrimci sosyalist örgütlerin büyük ve zorlu bir görevi var: Emeğin kurtuluşu için ezilen sınıfları bir araya getirmek ve devrim mücadelesini yükseltip taçlandırmak; Kürt-Türk, Alevi-Sünni ayırımı yapmadan, ama aynı zamanda laik-başörtülü, Doğu-Batı ayırımı da yapmadan ve kadınla erkeğin el ele yürüyeceğini bilerek tüm ezilenlerin sesi olmak!

Sömürücü hakim sınıfların halkı bölmek için kültürel ayırımları kullandığı bir zamanda birleştirici olmak hayati önemdedir. Devrim mücadelesinin politik ve sosyal sorunlarını çözmek için teorik ve pratik yardıma ihtiyaç duyduğumuzda, bu işin ustalarının yazdığı klasiklere ve devrim mücadelesini yapmış ulus ve halkların tecrübelerine başvururuz. Aynı yönelimi kültürel alanda da yapmalıyız.

Latin Amerika halklarının devrim mücadelesi, Sovyet ve Çin devrimlerinin büyük bedeller sonucu yarattığı muazzam birikim ve tecrübe bugün bile kullanabileceğimiz çağdaşlığa sahip!

Enternasyonalizm denilen şey biraz da karşılıklı öğrenmek değil midir?

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu