Güncel

GÜNCEL | Hırsızlar Halka Sabretmeyi Öğütlüyor!

"Sonuç olarak “devrim kitlelerin eseridir” şiarına inanan her devrimci militan tüm enerjisini bu eserin yaratıcılarıyla nasıl bağ kurabilirim, öğrenme, örgütlenme sürecine nasıl daha çok katılabilirim sorusuna-sorularına yanıt aramalıdır. "

“Dünyadaki en büyük sorun nedir? En büyük sorun yemek için yiyecek bulmaktır. En büyük güç nedir? En büyük güç halk yığınlarının birliğidir. Neden korkmamalıyız? Öte dünyadan korkmamalıyız. Hayaletlerden korkmamalıyız. Ölülerden korkmamalıyız.

Bürokratlardan korkmamalıyız. Militaristlerden korkmamalıyız. Kapitalistlerden korkmamalıyız. … Güçsüzlüğümüzün kaynağı esas olarak güçsüz oluşumuzdan değil, pratikten yoksun oluşumuzda yatar. Çünkü binlerce yıldır, yüz milyonlarca Çinli, bir köle yaşamına itilmiştir. Yalnızca bir tek kişi, ‘İmparator’ köle değildir. Daha doğrusu o da ‘uhrevi alem’in kölesiydi. İmparator her şeyi denetlediği için hiçbir pratik fırsatı verilmedi bize.

Bir an bile gecikmeye tahammülü olmayan halk yığınlarının yüce birliğinin gerçekleştirilmesi için daha enerjik biçimde hareket etmemiz gerekmektedir. Bizim Çin halkımız doğuştan büyük bir enerjiye sahiptir. Baskı ne kadar şiddetli ise, ona karşı direnç de o kadar büyüktür ve uzun bir süre birikmiş olan şey kuşkusuz aniden patlayacaktır. Çin halkının yüce birliği başarılmalıdır. Hepimiz çaba göstermeli, hepimiz en son gücümüzle ilerlemeliyiz. Altın çağımız, aydınlık ve muhteşem çağımız ileridedir.” (Seçme Eserler I, Mao Zedung, s. 24-25)

Girişi Başkan Mao ile yaptık. Yapılan bu siyasal değerlendirmeyi sadece tarihi tecrübe olarak göremeyiz. Eğer gerçekleri olgularda arıyorsak, gerçek karşımızda duruyor. Bugün de ezilen dünya halklarının en büyük sorunu açlık ve yoksulluktur. On milyonlarca insan, açlık sınırı altında yaşamaktadır. İçmek için temiz su bulamamaktadır. Sorun sadece ekonomik de değildir. Demokrasi ve özgürlükler sorunu vardır. Dahası birinci sorunun bu denli ağırlaşması, ikinci sorunun yoksunluğundandır. Birinci sorunun çözümü ikinci sorunun yani emek, demokrasi ve özgürlükler mücadelesinin zaferle taçlanmasındadır.

Her zaman ifade ettiğimiz gibi tarihin yaratıcısı halktır. Bütün imparatorları, kralları, faşist diktatörleri tarihin sahnesinden silen ve yeni tarihsel gelişmelere ön-ayak olan halk yığınlarının mücadelesidir. Bu mücadele halk yığınlarının birliği ile sağlanmıştır.

Güncel bağlamda coğrafyamızda milyonlarca insan açlıkla, yoksullukla boğuşuyor, banka-kredi borçlarının ağırlığı altında düşünmeye dahi fırsat bulamıyor. Aynı “kaderi” paylaşıyorlar, lakin aynı düşünmüyorlar. Çünkü egemen sınıflar, din, mezhep, hâkim ulus ırkçılığı propagandalarıyla halkın birliğine giden her yolu her gün mayınlıyor. “Camiyi kirlettiler”, “türbanlı bacıma saldırdılar”, “hakaret ettiler” vb. yalanlarla asgari ücrete mahkûm olan emekçileri birbirlerine düşman ediyorlar. “Dinimize saldırıyorlar” yalanlarıyla inanç ve vicdan özgürlüğüne kilit vuruyorlar.

Her fırsatta yoksul ve emekçilere sabretmeyi öğütleyen bir avuç hain utanmazca halktan toplanan vergileri hiç ediyorlar. Bu hainler soru sormayı, sorgulamayı hak aramayı itaatsizlik, biat etmeyi “vatanseverlik” olarak her gün yalan-tv kutuları, kiralık kalemşörleri vasıtasıyla kitlelere sunuyorlar.

Ne yazık ki, kitlenin önemli bir kesiminin pratik yaşamlarından edindikleri tecrübe, ulaştıkları bilinç düzeyi henüz ortaçağ zihniyetinin ürünü olan bu karanlık perdeyi parçalayacak düzeyde değildir. Dolayısıyla bu perde, çeşitli milliyetlerden halkımızın birliği ve örgütlü mücadelesi önündeki en büyük engeldir.

Bu engel, kitlelere taşınacak sınıf bilinciyle tüm demokrasi güçlerinin yürütecekleri demokrasi ve özgürlük mücadelesi ile aşılır. Bu engel, kitlelerin dikkatlerini “aş-iş” özgürlükler sorununa yöneltmekle ve bu eksenli propaganda faaliyetlerini, devrimci kitle eylemlerini yoğunlaştırmakla aşılabilir. Bu nedenle faşist diktatörlüğe karşı devrimci demokrasi güçlerinin ortak mücadele hattını daha da büyütmeye ihtiyaç vardır. Kitleleri devlet terörüyle sindirmeye çalışan egemenler, dipten gelen dalgayı da görüyorlar. Bu dalgaya karşı akıllarına gelen tek seçenek devlet terörüdür. Buna karşı yapılabilecek her türlü protesto eylemini şiddet hareketi olarak değerlendiriyorlar.

Dolayısıyla demokrasi güçleri sokak deyince egemenlerin tüm sözcüleri “cam-çerçeve kırmaktan” söz ediyor. Doğrusu binlerce “faili meçhul” cinayetin sorumlusu olan bir devletin “cam-çerçeve” hassasiyeti demogojiktir. An itibariyle hapishanelerde onlarca hasta tutsak vardır, bunların serbest kalması için sokakta yükselen çığlıklara kulaklarını tıkayıp yalanlarla copları devreye koyanlar her türlü insani değerle bağını koparmışlardır. Tabi ki bu şaşırtıcı değildir. Bilakis egemenlerin sınıfsal kimliklerine uygundur. Ve yine devlet terörü ile yaymaya çalıştıkları korku mikrobunun panzehiri de yığınların birleşik mücadelesidir. Elbette ki tüm bunlar örgütle, örgütlülükle başarılabilir.

Sonuç olarak “devrim kitlelerin eseridir” şiarına inanan her devrimci militan tüm enerjisini bu eserin yaratıcılarıyla nasıl bağ kurabilirim, öğrenme, örgütlenme sürecine nasıl daha çok katılabilirim sorusuna-sorularına yanıt aramalıdır. Çünkü devrimci olmak, devrimci kalmayı başarmak ancak bu onurlu kavganın öznesi olmakla mümkün olabilir.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu