GüncelMakaleler

HALKIN GÜNDEMİ | Mahpuslara İnsan Onuruna Yaraşır Bir Tutumla Yaklaşılmalıdır!

Elazığ Hapishane’de geçtiğimiz günlerde yaşanan saldırılarla beraber Türkiye hapishanelerindeki uygulamaları İHD Amed Şubesi, Hapishaneler Komisyonu üyesi Avukat Yusuf Erdoğan ile konuştuk.

Elazığ Hapishane’de geçtiğimiz günlerde yaşanan saldırı kamuoyunda, tutsak ailelerinde ciddi bir endişeye neden olmuştu. Gardiyanlara ve jandarmaya rağmen yaşanan saldırı, hapishanelerin tutsaklar için ne kadar güvenli olduğu, buradaki insan hakları ihlalleri ve hukuksuzluklar üzerinde daha fazla durulması gerektiğini gösterdi. Biz de Özgür Gelecek olarak hem yaşananları hem de genel olarak Türkiye hapishanelerindeki uygulamaları İHD Amed Şubesi, Hapishaneler Komisyonu üyesi Avukat Yusuf Erdoğan’a sorduk.

– İlk olarak Elazığ Hapishane’de yaşananları baz alırsak, “Biz derin devletiz” denilerek hapishanede tutsaklara saldırı oluyor. Diyarbakır’da da benzeri saldırılar yaşanıyor. Açığa çıkan tabloyu nasıl değerlendirmek gerekiyor?

Aslında Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Hapishane’de yaşanan olay, İHD başta olmak üzere birçok sivil toplum örgütünün kaygılarında ne kadar haklı olduğunu göstermiştir. Derneğimize daha önce TMK kapsamında hapishanelerde tutulan mahpuslar ile aileleri tarafından yapılan başvurularda özellikle adli mahpuslar veya başka suç örgütlerinden kişilerle bitişik veya yakın odalarda bulunulmasından şikayet ediliyordu. Derneğimiz de birçok defa bu konuyla ilgili Adalet Bakanlığı ile ilgili makamlara yazışmalar yaptı. Ancak yapılan yazışmalara cevap verilmediği gibi söz konusu uygulama Türkiye’nin birçok hapishanesinde yaygın bir uygulama haline geldi.

Elazığ 1 No’lu Yüksek Güvenlikli Hapishane’de 7 Ağustos 2023 tarihinde gerçekleşen saldırı, alıkoyma ve tehdit fiilleri ise durumun vahametini bir kez daha göstermiştir. Başvurucu mahpuslar ile aileleri tarafından edinilen bilgilere göre saldırı olayında yer alan iki adli mahpus özellikle TMK kapsamındaki mahpuslara kesici aletlerle saldırmış ve bazı mahpusları ise belli bir süre alıkoymuşlardır.

Derneğimiz tarafından söz konusu hapishaneye ziyaret gerçekleştirilmiş ve ziyaret sonucu hazırlanan rapor kamuoyu ile paylaşılmıştır. Ancak 7 Ağustos’tan bu yana gerçekleşen olaya ilişkin ilgili idare başta olmak üzere Adalet Bakanlığı tarafından kamuoyunun kaygılarını giderici bir açıklama gerçekleştirilmemiştir. Bir kez daha bu olay özelinde belirtmek isteriz ki; Hapishanelerde tutulan mahpusların can güvenliği devletin sorumluluğundadır. Devlet, mahpuslar ile ilgili koruyucu tedbirleri almalı ve bir daha benzer saldırı girişimlerinin gerçekleşmemesi için özellikle aynı “suç” gruplarından olmayan mahpusları bitişik/yan odalarda/koğuşlarda barındırmamalıdır.

Bu husus dışında, sorduğunuz soruya istinaden özellikle şunu belirtmek isteriz: Saldırıyı gerçekleştiren mahpusların “Biz derin devletiz, kimse bize karışmayacak” gibi söylemlerinin özellikle dikkate alınması gerekir. Saldırı motivasyonunun ne olduğu, uzun bir süre devam eden saldırıya ilişkin- mahpusların aktardığına göre- bir müdahalenin olmayışı özellikle TMK kapsamında hapishanede tutulan mahpuslar için devam eden bir riskin bulunduğuna işaret etmektedir.

İlgili hapishane idareleri ayrım gözetmeksizin hapishanede tutulan mahpuslara insan onuruna yaraşır bir tutumla yaklaşmalıdır.

“Derneğimiz mücadeleyi sürdürüyor!”

– İHD olarak birçok hapishaneyi gözlemleme şansınız var. Son yıllarda politik tutsakların tecrit edilmesi ve infazlarının yakılması sorunu yaşanıyor. Siz neler söylersiniz, başta bölge olmak üzere hapishaneler gerçeği hakkında?

– İHD bildiğiniz üzere kurulduğundan bu yana hapishanelerde yaşanan hak ihlallerinin giderilmesi ve sorumlular ile yargı önünde hesaplaşılması için kesintisiz bir mücadele yürütmektedir.

Türkiye hapishanelerinde belirttiğiniz üzere son yıllarda tecrit ve izolasyon ile mahpusların infazlarının İdare ve Gözlem Kurulu tarafından infazlarının uzatılması/yakılması sorunu ile karşı karşıyayız. Öncelikle tecrit hususuna değinmek istiyorum. Tecrit, mahpusların hapishanelerde tutulduğu sürede sosyal izolasyona maruz bırakıldıkları; diğer mahpuslar ve dışarısı ile iletişimlerinin kesilmesi sonucu ortaya çıkan ve genellikle politik mahpusların kişiliklerine bir saldırı bağlamında, mahpusların kendilerini yalnız hissetmelerini sağlamaları ile kendinden başka veya kısıtlı bir şekilde birkaç mahpus dışında bir temasın/sesin olmadığı bir işkence yöntemi olarak özetlenebilir.

Tecrit, özellikle Türkiye gündeminde İmralı Hapishanesi’ndeki mevcut verili durum ile birlikte neredeyse Türkiye’deki bütün hapishanelerde süregelen bir uygulama olarak varlığını sürdürmektedir. Derneğimiz hem İmralı Hapishanesi’nde hem de Türkiye’deki diğer hapishanelerde devam eden tecrit uygulamalarına karşı birçok girişimde bulunmakla birlikte esasen tecride ilişkin bütünlükçü bir yaklaşımla; diğer sivil toplum örgütleri ile birlikte etkili bir kamuoyu oluşturmanın yeni yollarının bulunması gerektiğini düşünmektedir. Tecrit ile ilgili konuşmanın bu meseleyi tartışmanın riskleri olmakla birlikte insan hakları savunucularının her türlü riske karşılık bir işkence yöntemi olan tecride karşı etkin bir mücadele ortaya koyması sorumluluğu vardır. Derneğimiz bu sorumlulukla tecride karşı mücadelesini sürdürmektedir.

Özellikle son yıllarda politik mahpusların koşullu salıverme haklarından faydalanmasının önündeki en büyük engellerden biri İdare ve Gözlem Kurulları diyebiliriz. İdare ve Gözlem Kurulları 5275 sayılı yasanın 89. Maddesinde yapılan değişiklik ile Gözlem ve Sınıflandırma Merkezleri ile Hükümlülerin Değerlendirmesine Dair Yönetmelik, 2020 Aralık ayında Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu Kurullar esasen mahpusların iyi halli olup olmadıklarını değerlendirmektedir.

Söz konusu Kurullar kurulduğundan bu yana derneğimize birçok şikayet başvurusu yapılmıştır. Özellikle infazlarını tamamlayan ve koşullu salıverme hakkından faydalanmak isteyen politik mahpusların infazlarının 6 ay-3 ay gibi sürelerle uzatıldığı derneğimizce tespit edilmiştir. Bu Kurulların yapısına ilişkin birçok kez yasal başvuru (derneğimiz tarafından iptali istemiyle açılan dava devam etmektedir) ve raporlama gerçekleştirilmesine rağmen halen infaz uzatma/yakma şikayetleri yoğun olarak derneğimize yapılmaktadır. Özellikle mahpusların, infaz uzatılma/yakma gerekçeleri tarafımızca incelendiğinde “pişmanlık göstermediği”, “örgütten ayrıldığına dair somut emarenin olmadı”, “geçmiş dönemlerdeki disiplin cezaları” gibi gerekçeler ileri sürülmektedir. Kurullar objektif kriterlerden ve evrensel insan haklarını esas almadan; subjektif değerlendirmeler ile kendilerini mahkeme yerine koyan bir tutumla hareket etmektedir.

Özellikle Kurulların bu yöndeki olumsuz kararları “umut hakkına” aykırı; subjektif kriterlerle şekillenmektedir. Derneğimiz, bu Kurulların mahpus haklarına aykırı olduğunu düşünmekte; bu Kurulların derhal kaldırılması için mücadelesini sürdürmektedir.

Yeni mücadele yöntemleri zorunludur!

– Elazığ’da yaşananlar son dönemlerinde en endişe verici bir durum.

Hapishanelerde durum her geçen gün kötüleşiyor. Bu vb. saldırılara karşı kamuoyuna yönelik nasıl bir çağrınız var?

– Öncelikle başta hapishaneler olmak üzere birçok alanda işkence ve kötü muamele uygulamaları ile birçok ağır insan hakları ihlalinin yaşandığı ve bu ihlallere karşı mücadele eden insan hakları savunucularının çeşitli baskılarla karşılaştığı bir dönemdeyiz.

İnsan hakları savunucuları olarak her zaman yaptığımız gibi ayrımsız bir şekilde insanlığın geçmişten bu yana ortaya koyduğu; mücadelelerle elde ettiği hakları korumaya devam etmeliyiz. İHD dışında da birçok sivil toplum örgütü bu ihlallere karşı etkin bir mücadele pratiği ortaya koymaya çalışıyor ancak bugün bu alanda mücadele eden insan hakları örgütlerinin beraberce ve daha bütünlüklü bir insan hakları mücadele pratiği geliştirme sorumluluğu bulunmaktadır. Bu pratik yeni mücadele yöntemlerini zorunlu kılmakta bu suret ile kamuoyunun bu ihlallere karşı duyarlı ve harekete geçmesi için yurttaşlarla bağın tekrar güçlendirilmesi zorunluluğunu dayatmaktadır. Belki de insan hakları savunucuları olarak mücadele hattını böyle genişletebiliriz. Kamuoyunun insan hakları mücadelesinin odağı olduğu gerçeğini kendimize tekrar tekrar hatırlatmamız ve bunu esas alarak mücadele yöntemlerini çeşitlendirmemiz gerekir. Kamuoyuna sürekli çağrı yapmakla yetinmeyen, kamuoyunu bu sürecin öznesi olarak gören bir pratiği hayata geçirebilirsek başarılı olabiliriz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu