EmekGüncel

HALKIN GÜNDEMİ | Ulusal Süt Konseyi; Kurda Kuzunun Teslim Edilmesinin Adı

IMF, DB, DTÖ ile yapılan anlaşmalar kapsamında devletin tarımsal sübvansiyonları kaldırması veya göstermelik düzeye indirgemesi, çiftçinin ürününü devlete satamaması, piyasada özel şirketlerin tekelleşmesini doğurdu.

TÜİK enflasyonuyla hesaplanan maaşlar nasıl patronların kasasını dolduruyorsa Ulusal Süt Konseyi’nin belirlemiş olduğu süt fiyatı da aynı şekilde süt sanayicilerinin kasasını dolduruyor.

AKP tarafından 2006 yılında çıkartılan Tarım Kanunu ile 2009’da kurulan Ulusal Süt Konseyi’ne verilen çiğ süt alım fiyatını belirleme yetkisi, tavuk kümesinin kapısına tilki bağlamaktır. Çiftçinin-besicinin binbir emekle ürettiği ürünü üzerinde söz sahibi olmamasıdır.

Hayvan yetiştiriciliği diğer tarımsal üretim çeşitliliğine (veya başka bir iş koluna) benzemez. Besicilik yapan çiftçinin ne yazı vardır ne kışı, ne tatili vardır ne bayramı, ne cenazesi vardır ne düğünü, ne gecesi vardır ne gündüzü. Bilfiil 7/24 zamanının tümünü hayvanlara ayırmak, onların başında durup bakımıyla ilgilenmek zorundadır. Hayvancılık tarımsal üretimin doğrudan bir parçası olsa bile hayvan canlı bir varlıktır, yaşamsal ihtiyaçları besici tarafından karşılanmalıdır.

Aksi taktirde üretim durur veya hayvan ölür. Doğum yaptığında özel bakım gerekir. (Türkiye’de buzağı ve kuzu ölümü çok yüksektir.) Süt, zamanında ve uygun bir şekilde sağılmazsa hayvan ya hastalanır ya da süt verimi düşer, masraflar karşılanamaz hale gelir. Kısacası besicilik yoğun emek gerektirir.

Hal böyle olmasına karşın çiftçinin emeğinin değerini alması şöyle dursun yıldan yıla zarara uğratıldığı bir sistem var. Dünyada ve Türkiye’de tarımsal üretim paramparça endüstriyelleştiriliyor. Üretimin ilk basamağı sayılan tohumdan son aşaması sofraya gelene kadarki bütün süreç tekellerin elinde toplanıyor. Dünyada hayvancılık ve et-süt mamulleri tarım tekellerinin endüstriyel sanayinin doğrudan bir aparatı haline gelmiştir.

“Konu süt olunca, tarafları tüketiciler ve çiftçiler olarak belirlemek yanlış. Çünkü süt, 21. yüzyılda geldiği aşama itibariyle trilyonlarca dolarlık bir sanayi hammaddesi, süt alelade bir tarım ürünü olmaktan çıkalı çok oldu. 8 milyar insan, süt üretimi için 1,5 milyar inek besliyor. Bu ineklerin yemleri için Kanada büyüklüğünde tarım arazisi kullanılıyor. Artık ürün yelpazesiyle gıda ve kozmetik sanayinin en önemli hammaddesini bizlere inekler sağlıyor. Böyle bir emtianın kontrolünü ise gelişmiş ülkeler kaybetmek istemiyor. Küresel arenada süt endüstrisinin en büyüğü ABD. Toplam süt miktarına göre dünyanın en büyük sanayicisi ABD’li ‘Dairy Farmers of America’ ya da kısa adıyla DFA Milk. Bu şirket yılda 29 milyon ton süt topluyor. Tek başına dünyada tüketilen her 100 litre sütün, 3,5 litresi bu şirketin makinalarında işleniyor. Süt endüstrisi yan ürünleriyle birlikte trilyonlarca dolarlık bir sektör.” (Sütümüz Nasıl Bozuldu? Ozan Gündoğdu, Birgün, 19.01.2024)

Küresel ölçekte trilyonlarca dolar ulusal bazda milyarlarca dolarlık bir pazar söz konusu. Süt, temel gıda ürünlerinden biri olmaktan ziyade piyasada emtia değeri taşıyan bir meta olarak işlem görüyor. Türkiye’nin yıllık süt üretimi TÜİK’in çiğ süt üretim istatistiklerine göre 2022 yılında 21.5 milyon ton olarak gerçekleşti.

Yine TÜİK’in “Kasım 2023” süt ve süt ürünleri üretim verilerine göre ticari süt işletmeleri tarafından toplanan inek sütü miktarı tarım ayında yüzde 1.1 arasında azalarak 810 bin 220 ton oldu. (16.01.2024, Birgün)

Türkiye’de sığır yetiştiriciliğinin büyük çoğunluğu süt üreticiliği için yapılıyor. 2022 yılında 16.7 milyon olan büyükbaş hayvan varlığının yaklaşık 10 milyonu süt sığırcılığı. Tarımda uluslar arası sermayenin küresel ölçekte uyguladığı hayvancılık politikasının yerel düzeyde ülkemize yansıması yerli hayvan ırkının neredeyse yok olmasına neden olmuştur. 9.7 milyon (2022) süt sığırının yalnızca yüzde 8 civarı 750 bine yerli ırk, geri kalanı kültür ırkıdır.

Hayvancılığın endüstriyelleşmesiyle birlikte yerli türün azalıp tek tip hayvan yetiştiriciliğinin hakim olması aynı zamanda çevre-ekolojik yaşam canlılığı için de zarar veren bir şeydir. Yerli tür bulunduğu coğrafyanın iklim koşullarına, coğrafi yapısına göre evrim döngüsü içinde biyolojik dönüşümünü geliştirdiğinden havasına, suyuna yani tabiat örgüsüyle uyumlu bir yaşam formu oluşturur.

Hayvancılığın endüstriyelleşmesiyle et ve sütün serbest piyasada sadece emtia olarak değer görmesi hayvan türlerinin insan ve doğa ile uyumu, birbirleriyle etkileşimi dikkate alınmadan doğaya vereceği tahribat yok sayılarak sadece üretim kapasitesi önemsenerek belli ırkların, çoğu da doğal seleksiyonla değil, laboratuarlarda üretilmiş olan tektip hayvan türünün yaygınlaştırılması birçok başka sorunu da beraberinde getirmiştir.

İktidar piyasadaki fiyat oluşumlarını üreticiler aleyhine şekillenmesini sağladığı için süt ineklerinin kesimini artırmak, bu durumu otomatikman süt arzını düşünerek fiyatların daha da yükselmesini getirmiştir. Bu, ithalat politikasının doğrudan sonucudur.

Süt ve süt ürünlerindeki bu derece fiyat artışlarının sebeplerinden biri de bu noktadır. Uygulanan politika nedeniyle üretici, oluşan fiyat-maliyet baskısıyla baş edebilmek için dişi hayvanları/süt ineklerini de kesime göndermek zorunda kalıyor. Sonuç arz-talep eğrisinin negatif oluşması et-süt ve süt ürünlerinde enflasyonun sürekli yükselmesidir. Mevcut politika değişmedikçe bu durumun değişmesi mümkün değildir.

Çünkü bu bilinçli, tercih edilen bir politikadır.

 Besici, şirketlere mahkum!

Üretimin endüstriyelleşmesine paralel olarak insan-doğa ve diğer canlı türleri arasındaki uyumun bozulması ekolojik sorunları derinleştirdiği gibi maliyeti de artırmıştır. Ve böylece besici üzerindeki sömürü katmerli bir hal almıştır.

Endüstriyel üretimde tek amaç daha fazla süt sağmak olunca hayvanlar dar bir alana hapsedilip bu iş için üretilmiş özel süt artırıcı yemlere mahkûm edilmiştir. Bu yemler pahalıdır. Sistem basit; besici daha fazla süt elde etmek için endüstriyel sanayi yemine daha fazla para vermelidir! Mera alanlarının siyasi iktidarlar eliyle rant talanına açılması, yok edilmesi; doğallığında besiciyi endüstriyel yeme muhtaç hale getiriyor.

Böylece besici hem süt üretmek için tarım sanayi şirketlerine mahkûm oluyor hem de onlardan aldığı yemle ürettiği sütü satmak için yine aynı şirketlere mahkûm ediliyor. Sadece bununla da bitmiyor, şirketler besiciye sattığı yemin fiyatını belirlediği gibi o yemden elde edilen sütü alırken yine kendileri fiyatı belirliyor, bumerang gibi…

Süt üreticiliğinde AKP’nin uygulamış olduğu tarım politikası kelimenin tam anlamıyla kurdu kuzuya teslim etmektir. Hem de köylünün elini, kuzunun ayağını bağlayarak, AKP’nin çıkardığı Tarım kanunu ile 2009’da kurulan, süt alım fiyatını belirlemede ulusal ölçekte tekel olan Ulusal Süt Konseyi’nin, “İlk başkanı Yöresan’ın sahibi Murat Yörük oldu.  Ardından Genel Başkan Harun Çallı, SEKSÜT’ün sahibi, Çallı Gıda’nın patronu… Sonraki başkan, Gönenli Süt’ün Genel Müdür Yardımcısı Sabit Karaca, şimdiki başkan ise Eker Süt’ün Genel Müdür Yardımcısı Hamit Can…” (Sütümüz Nasıl Bozuldu? Birgün)

Hayvancılıkta masrafın büyük çoğunluğu (yüzde 65 ile 80 arası) yem gideri. Bir yılda hayvan yemine (buğday, arpa, mısır, soya vb. gibi), mazota, elektriğe, suya yüzde yüzün üzerinde zam gelmişken Ulusal Süt Konseyi (yani süt sanayicileri) süt alım fiyatını 22 Ocak itibariyle yüzde 17 zam yaparak 11,. liradan 13.5 liraya çıkardı! Çiftçiye 1 litre sütün maliyeti 15 lira civarıyken süt alım fiyatının maliyetin dahi altında kalması üstte de vurguladığımız gibi, kurda kuzuyu yeme hakkıdır…

IMF, DB, DTÖ ile yapılan anlaşmalar kapsamında devletin tarımsal sübvansiyonları kaldırması veya göstermelik düzeye indirgemesi, çiftçinin ürününü devlete satamaması, piyasada özel şirketlerin tekelleşmesini doğurdu. Ulusal Süt Konseyi örneğinde olduğu gibi, devlet mekanizmasıyla doğrudan süt sanayicilerine çiğ süt alım “tavsiye” fiyatında tekel yetkisi verildi.

Hayvan yetiştiricilerin yaşadığı sorunların çözümü için tarım sübvansiyonları küçük aile üreticiliği öncelenerek oluşturulmalı (üretimin devamlılığının sağlanabilmesi için), büyük tarım sanayi işletmelerine verilen destekler sonlandırılıp küçük üreticilere verilmeli, besicilerin temel yem sorunu mera alan alanları “mera vasfına kavuşturularak” yem tedarikinde belirleyici öğe haline getirilmeli, “yemi tarlada yetiştirip ahıra veya ağıla taşıyan büyük ölçekli işletmeler yerine, yemin ve otun uygun olduğu her yerde coğrafik koşulların elverişliliğine göre daha az masrafla koyun-keçi veya sığır yetiştirebilen üretim biçimleri desteklenmeli.” (Türkiye’de Tarım Nasıl Çökertildi? Necdet Oral)

Süt fiyatlarını çiftçilerin dağınık ve örgütsüz oluşundan yararlanan bir avuç sanayici siyasi iktidarın desteğiyle belirliyor. Çiftçinin emeğinin-alınterinin karşılığını alabilmesinin yolu üretimden gelen gücünü kolektif bir mekanizmaya dönüştürüp örgütlü olan sermaye sınıfına karşı kendi sınıf aparatlarını oluşturabilmesinden geçiyor.

Çiftçi-köylü sendikaları, tarım kooperatifleri, üretici-tüketici dernek ve kooperatifleri vb. gibi sınıfsal birlikteliği inşa edecek demokratik yapılar oluşturarak buraları sınıf dayanışmasından sınıf mücadelesine basamak olarak taşınmalıdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu