Dünya

Haluk Gerger ile Ortadoğu ve 1 Kasım Seçimleri

Hamburg: ATİF Hamburg Derneği, Doç.Dr Haluk Gerger ile birlikte Ortadoğu’da son gelişmeler ve 1 Kasım seçimlerine giderken Türkiye’deki politik durumu konu alan bir panel düzenledi.  4 saatten fazla süren panele dinleyicilerin ilgisi oldukça yoğundu.

ATİF-Hamburg adına Ortadoğu ve Türkiye’deki gelişmeler üzerine kısa bir konuşma yapıldı. Yapılan konuşmada Ortadoğu’nun özellikle Irak işgaliyle başlayan süreçle birlikte emperyalistlerin egemenlik dalaşının yaşandığı kanlı bir coğrafyaya çevrildiği, bölgeyi bu hale getiren emperyalist güçlerin İŞİD, El Nusra gibi islami gerici çeterle mücadele adı altında kurtarıcı rölüne soyunduklarını belirtti. Ne Rusya’nın ne de başka bir gücün bölge halklarına zulüm, ölüm ve kandan başka verebilecekleri birşeylerinin olamayacağının altını çizdi.

Suriye’deki iç savaşla birlikte ortaya çıkan Rojava olgusunun, mezhep savaşlarının ve gerici örgütlenmeleri kol gezdiği bir ortamda farklı ulus ve inançlardan halkların bir arada yaşamasının garantisi olan Rojava özerk bölgesinin çok olumlu bir yerde durduğunu ve desteklenmesi gerektiğini belirtti.

1 Kasım seçim sürecine Türk egemen sınıflarının topyekün saldırı konseptiyle girildiğini, Kürdistan’dan Ankara’ya kadara her tarafın kan gölüne çevrildiğini altı çizilirken, bu topyekün saldırıya ancak devrim ve demokrasi güçlerinin ortak mücadeleyle cevap verilebileceği belirtildikten sonra söz Haluk Gerger’e bırakıldı.

Sözlerine bu tür toplantıları ortak aklı harekete geçirmek açısından anlamlı bulduğunu, bunun içinde ATİF’e teşekkür ederek başlayan Gerger, Türkiye’de iki kriz zemini olduğnu belirterek sözlerini sürdürdü. Bunun birincisinin Türkiye ile sınırlı bir zemin, içerdeki Kürt sorunu, yönetememe sorunu gibi.. İkincisinin ise bölgesel kriz zemini olduğunu belirtti. Bu zeminde de emperyalistlerin, bölge ülkelerinin ve siyasi İslami hareketlerin ve bölge halkının krizinin bir yansımasının bulunduğunu söyledi.

Başkanlık sistemine de değinen Haluk Gerger, Erdoğan’ın başkanlık istemi olduğunu ama başkanlık sistemi tartışmalarının Erdoğan ile başlamadığını bunun yönetememe kriziyle alakalı bir durum olduğuna dikkat çekti.

Türkiye’de egemenler cephesinde de bir ayrışma olduğunu belirten Gerger, bunun birincisinin eski ulusal, Kemalist, laik blok; ikincisinin ise Türk İslam sentezci bir blok olduğunu,  birincisinin TUSİAD, ikincisinin ise MUSİAD’da vücut bulduğunu sözlerine ekledi.

Türkiye’de yaşanan sorunların ya da krizlerin anasının Kürt sorunu olduğunu, bu soruna da Türk egemenlerinin bulduğu çözüm yollarının artık işlemez olduğuna değinin Gerger, bunun bir kriz ortamı yarattığını belirtti.

Eski Türkiye ve Yeni Türkiye ayrımı yapan Gerger, eski Türkiye’de Kürt sorununu yanlızca şiddetle çözme mantığının olduğunu bunun da 12 Eylül darbesiyle tavan yaptığını ve bu şiddet darbesiyle Türkiye solunun ezildiğini ama Kürt hareketi açısından tam  bir ters etki yaptığını, Kürt hareketinin darbeden sonra daha da büyüdüğünü söyledi.

Yeni Türkiye’de ise sorunun çözümünün yanlızca şiddetle değil, reformlar ve iyileştirmelerle de çözülmeye çalışıldığını söyledi. Gerger Türkiye’nin DAİŞ’le karşılaşmasını da Kürt sorunuyla bağlaştırdı.

Türkiye’nin Suriye politikasının Irak işgali esnasında yürüttüğü politikadan çıkardığı dersle şekillendiğini ileri süren Gerger, Irak işgaliyle ortaya çıkan Güney Kürdistan gerçeğinin, Suriye sorununa müdahil olarak başka bir Kürt oluşumunun ortaya çıkmasını engellemek istediğini ama bunda başarısız kaldığını belirtti.

Türkiye’nin içinde bulunduğu krizi faşizan bir tek adam yönetimiyle aşmak istediğini belirten Gerger, Türkiye’de az gelişmiş ülkelere özgü bir faşizm olduğunu ama bunun teorisinin bulunmadığını, solun bunu teorileştirmek için çaba içerisine girmesi gerektiğini belirtti. Faşizme karşı mücadelenin de bir anti-faşist cepheyle yürütülebileceğinin mümkün olabileceğinin altını çizdi.

1 Kasım seçimlerine de değinen Gerger, 7 Haziran seçimleriyle artık Erdoğan’ın başkanlık planlarının suya düştüğünü, 1 Kasım seçimleri sonucunda AKP tek başına iktidar da olsa, başkanlık sistemine artık AKP içinde bile itirazların yükseleceğinin görülmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Türkiye’de bir kriz ortamı olduğunu, yönetenlerin eskisi gibi yönetimediğini, yine yönetilenlerin de eskisi gibi yönetilmek istemediğini ama bunun tam anlamıyla devrimci bir durumun olduğu anlamına gelmediği, devrimci durumların devrimci önderliklerle bir anlam bulduğunu, bugünkü durumda bu durumun eksik olduğunu söyledi.

Panel dinleyicilerin görüşlerini belirtmesi ve soruların yanıtlanmasının ardından sonlandırıldı.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu