Makaleler

Hasta Tutsaklara özgürlük

Merhaba;

Hasta tutsaklar sorunu hapishane sorunu içerisinde önemli bir yer tutmaktadır. Doğrudan insan sağlığı ve hayatını ilgilendiren bir sorun olduğu için buna karşı izlenen veya izlenecek politika sonuçlar üzerinde olumlu veya olumsuz yönde etkili olmaktadır, olacaktır. Bugün hapishanelerde 163’ü ağır 544 hasta tutsağın olduğu İHD vd. ilgili kurumlar tarafından açıklanmıştır. Siyası veya adli olsun ölümcül rahatsızlığı (Kanser, Hepatit B vb.) bulunan birçok mahpus yeterli tedavi olanaklarına mahkum değildir. Zaten bozuk ve çarpık olan sağlık sistemi hapishanelerde daha ağır olan sağlık sorunlarına insan hayatı üzerinde daha olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. Çünkü hapishanelerde tedavi imkanlarının yeterliliğinin yanında hapishane yönetimlerinden doktorlara, Adli Tıp’tan savcılık ve bakanlığa kadar bürokratik siyasi engeller ve siyasi tutsaklara yönelik düşmanca tutumlar hasta tutsaklar sorununu ağırlaştırmaktadır.

Denilebilir ki bu engel ve tutumlar aşılsa bile bunların aşılması ve tedavinin gerçekleştirilmesi için geçen zamanda sağlık sorunu ilerlemiş, müdahale edilmesi gecikmiş olduğundan ya daha ciddi bir hal almış ya da artık geri dönüşülmesi mümkün olmayan aşamaya gelinmiştir. Ölümcül rahatsızlığı olsa bile hasta tutsaklar son anlarına kadar hapishanelerde tutulmaya çalışılmakta bir olasılık ölüm anı geldiğinde “elimizde ölmesin” yaklaşımıyla sorumluluktan kaçılarak tahliye edilmektedirler ki bu bile istisnaidir.

Bu genel bilgilerden sonra hasta tutsakların karşı karşıya kaldığı uygulamalardan da bahsedelim. Hapishane(ler)de revire çıkmak için dilekçe yazma zorunluluğu söz konusu. Haftada iki defa yarımşar gün doktor bulunmaktadır. O günler dışında doktor bulunmaz. Ancak çok acil durumlarda 112 çağrılır ki bu durumda da yapılabilecek müdahalenin sınırı bellidir. Revire çıkıldığında ise hastaneye sevk etmek öncelikli bir tercih yöntem olmaz.

Doktor şikayetinizi dinler şikayetiniz üzerine bir kanıya varır, teşhis koyar. Bu toplamda bir kaç dakika sürer. Genellikle bu teşhis doğrultusunda ilaç yazılır, bunların kullanılması söylenir ve “bir değişiklik olmazsa bakarız” denilir. Hastaneye ise bundan bir sonuç alınamadığında sevk yapılır, ki bu da o kadar kolay ve çabuk gerçekleşmez. Hastaneye sevk edildiğinizde ise ne zaman götürüleceğiniz belirsizdir; sevkten sorumlu jandarma, araç, sevk edildiğiniz bölümdeki doktor hepsi birer sorun olabilmektedir.

Ağır hasta tutsaklar bile elleri kelepçelenerek kapıları kapalı kilitli halde ringle sevk edilmektedir. Hastanede hasta-doktor mahremiyetine aykırı olarak jandarmanın muayene odasında bulunması karşı karşıya kalınan bir sorundur. Doktorların kelepçeleri açtırmaması bir başka sorundur. Komutan “açayım mı?” diye sorduğu hallerde bile “gerek yok, can güvenliğim söz konusu” diyebilen jandarmanın odadan çıkmasını istemeyen, bu yönlü tutum almayan yeterince ilgilenmeyen doktorlarda bulunmaktadır.

Aynı soruna farklı teşhis ve ilaç yazılması da ayrı bir sorundur. Bir doktorun koyduğu teşhis sonucu aylarca yazılan ilaçları kullanıyorsunuz, rahatsızlık devam ettiğinde bir başka doktor başka bir teşhis koyup başka bir ilaç yazıyor. Doğru teşhis konulmadığı için hastalık giderek ilerleyebiliyor ve daha kapsamlı bir tedavi gerekebiliyor.

Hastalığa zamanında doğru teşhis konulup doğru tedavi yapılmadığı için ciddi bir hal alabiliyor. Bazen tıp tekniği ve olanaklarında daha çok yöneticilerin doktorların tutumu belirleyici olmaktadır. Tutsaklara bir hasta olarak değil toplumsal suçlu olarak bakılmakta buna göre tutum alınmakta ve tedavi yapılmaktadır. Hipokrat yemini bazı doktorlar için bir anlam ifade etmemektedir.

Hatta bunu hatırlattığınızda kendilerine hakaret edilmiş gibi davranmaktadırlar. Bütün doktorların ve sağlık görevlilerinin aynı şekilde davrandığını söylemek gerçekten tutsakların sağlık sorunu ve haklarıyla ilgilenen doktorlara haksızlık olur. Öyle ki muayene odasından jandarma çıkmadığı için buna tepki gösteren, tavır alan doktorlar var, bu yüzden soruşturmaya, cezaya maruz kalanlar oldu. Mevcut koşul ve olanaklar içinde elinden geleni yapan doktorların hakkını teslim etmek gerekir. Ama bir düşman gibi davrananlar sadece doktorluk mesleğinin onurunu zedelemiş olmuyor ayrıca bir suç işliyor ve insan hayatıyla oynuyorlar.

tutsakBir de hapishane yönetimleri, savcılık, Bakanlık ve Adli Tıp Kurumu’nun hasta tutsaklar ve hakları ile ilgili yaklaşımlarına da değinelim.

Her şeyden önce bürokratik işlemler ve siyasi tutumlar tedavi ve tahliyenin önündeki ciddi engellerden biridir. Bunları ortadan kaldıracak, engelleyecek sınırı net kesin belirlenmiş bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Bu önemlidir ve hasta tutsakların durumu üzerinde etkili olmaktadır. Bu yapılmadan ciddi bir yol alınamaz.

Hastalığın cezanın infazının yerine getirilmesine engel olduğu, doktorun muayene ve incelemesi sonucu vereceği raporla belirlenmektedir. Kurum hekimi bu yönde bir tespit yaparsa bununla ilgili raporunu hapishane yönetimine bildirir. (CİK-Madde-81)

Bundan sonra uygun görülürse ATK’ya veya bakanlıkça belirlenen tam teşekküllü hastaneye sevk edilir. Buralardan da benzer yönde bir rapor çıkarsa, yani ATK kurum hekiminin raporu doğrultusunda rapor verirse C. Başsavcılığı’na gönderilir ve C. Başsavcılığı rapor doğrultusunda tahliye etmeye veya etmemeye karar verir. (CİK. Madde-16) Bütün bu aşamaların nasıl geçtiğini ya da geçilemediğini kamuoyu biliyor olmalı.

ATK’nin hazırladığı raporlar tıp etiği ve ilkeleriyle değil siyasi tutum ve “ilkelerle” şekillenmektedir. Bu yüzden de ATK’nin “hapishanede kalabilir,engel hali yoktur” diye hakkında rapor verdiği pek çok hasta mahpus bugün ya yaşamıyor ya da gün sayıyor! Ama diğer yandan Sami Muştan gibi faşist bir halk düşmanı ATK raporuyla tahliye ediliyor söz konusu siyasi tutsaklar olunca her türlü zorluk ve engel çıkarılmaktadır. Kuşkusuz bu, tek başına ATK’nin kendi tutumu olarak değerlendirilemez.

ATK’nin bu tutumu başta adalet bakanlığı olmak üzere arkasındaki siyasi iradeden kaynaklanmaktadır. ATK, “infaz rejimi” ve tecrit tretman politikasına göre şekillen(diril)miştir. Böylesi bir kurumun tığ etiği ve ilkeleriyle hareket etmesi de beklenemez.

Ancak kamuoyu baskısı ve mücadele ile bazı lehte kararlar vermek zorunda kaldıkları da oluyor. Kaldı ki ATK’nin “hapishanede kalamaz” raporu vermesi bile yeterli olmamaktadır. Çünkü ATK’nin raporu hasta tutsağın tahliye edilmesi infazının ertelenmesi için yeterli değildir. İlgili yetkili C. Başsavcısının bu rapor doğrultsun da infazı erteleme kararı vermesi gerekir ki, yakın zamanlar da gördük ki yapılan yasal değişiklik bile yeterli olmamış. C. Başsavcılığı ATK’nin “hapishanede kalamaz, yaşamını sürdüremez” raporu verdiği tutsakları “toplum için tehlikeli” olduğu gerekçesiyle tahliye etmemiştir.

Bu yüzden hayatını kaybedenler (ya da katledilenler) oldu. Adalet Bakanlığı Vesilesi 2013 yılında 14 kişinin rapor beklerken hayatını kaybettiğini, 417 başvurunun (ATK veya savcılık tarafından olmalı) ret edildiğini, son 3 yılda 780 kişinin hayatını kaybettiğini açıklamaktadır.

Kısacası bir engeli aşmak zor olduğu halde onu aşsanız bile bir başka engel karşımıza çıkmaktadır. Bunları aşana kadar tutsaklar artık yaşamıyor, olabiliyor, yakınları kendileri yerine cenazeleri kucaklıyor. Tam bir siyasi düşmanlıkla, sınıf kiniyle hareket edilmektedir. 3 gün sonra ölecek olsanız bile onlar için tehlikelisiniz siyasi tutsaklardan böylesine büyük bir korku duyuyorlar, tutumlarının nedeni budur. Ölülerden bile korkan bir zihniyet var karşımızda.

Hapishanelerde ve hasta koğuşlarında da pek çok sorun var. Beslenme, hijyen, temiz ve güneşli hava, refakatçi ve diğer ihtiyaçları bunlardan bazılarıdır. Hasta mahpuslara uygun yemek çıkarılması önemsenmemekte, yaşamlarını kolaylaştıracak sağlığı üzerinde olumlu etki yapacak olanaklar sağlanmamakta, diğer tutsaklar gibi davranılmaktadır.

Örneğin ziyaret veya telefon süresi arttırılabilir. Uygun diyet yemeği verilmesinin yanında kantinde satılmayan ama, ailesinin getirebileceği ya da idare aracılığıyla satın alacağı yiyecekler temin edilebilir. Yer değişikliği vb. gibi meselelerde daha geniş olanaklar sağlanabilir. Hasta koğuşları, izbe, yeterli güneş ışığı görmeyen yerlerdir. Lavabo vb. sorunu bulunmaktadır.

Toparlayacak olursak: yeni ölümlerin ve kalıcı sakatlıkların yaşanmaması için bağımsız ve TTB’nin onay verdiği uzman hekimlerden oluşturulacak bir heyetin Sağlık Bakanlığı’nın bütün olanaklarından faydalanarak tutsaklara yönelik kapsamlı bir sağlık taraması yapılmalı, ölümcül ve kalıcı sakatlıkları olanlar tespit edilip zaman geçirilmeden takviye edilmelidir.

Mevcut yasal mevzuat ağır hasta mahpusların tedavi ve tahliyesini kolaylaştıracak şekilde, insani normlar gereğince mutlaka değiştirilmelidir.

Ayrıca sağlıklı tedavi için:

Mahkum hasta koğuşlarının hastane bodrumlarından, izbe yerlerden bol güneş ışığı alan, hijyen koşullarının sağlanabildiği şekilde yeniden düzenlenmesi; Hastane bakımlarının daha hijyenik ve sağlıklı olabilmesi için yanlarına ailelerinden refakatçi kabulüne izin verilmesi, hasta koğuşlarında lavabo-tuvalet dahil her şey hasta koğuşlarından ayrı ve izne tabi gidilebilen yerlerdir.

Hastaların bu ihtiyaçlarını rahatça karşılayabilmesi için tuvalet lavabo gibi koğuş eklerinin yeniden düzenlenmesi, haberleşme ve siyaset haklarının masal açısından tutsaklar lehinde geçirilmesi, tedavinin zamanında yapılabilmesi için bunun önündeki engellerin kaldırılması gerekir.

Son olarak koşulların insan sağlığı üzerindeki etkilerini anlatalım kısaca. Bilindiği gibi insanın yaşadığı koşullar sağlığı ve tedavisi üzerinde etkide bulunmaktadır. Özellikle tecrit-tretmana dayalı F tipleri olmak üzere hapishanelerin koşulları olumsuz yönde etki edecek özelliktedir. İnsanı hem fiziki hem de düşünsel olarak sınırlayan, maddi ve manevi dünyasında tahribatlar yapan, algıyı bozan, kişiyi tüketen, parçalayan bu koşullar hasta tutsaklar üzerinde daha zorlayıcı olabilmektedir.

Bağışıklık sistemini zayıflatan çökerten bu koşullar her türlü hastalığa açık hale getiriyor. Duyu organlarınızın işlevi zayıflıyor, bozuluyor. 24 saat daracık alanda aynı kişilerle (2 veya 3 kişi) kalmak bir yerden sonra sosyal ilişkiyi de sınırlıyor.

Beslenme konusunda olanakların sınırlılığı da -mesela sağlığınıza, hastalığınıza iyi gelebilecek bir şeyin olmaması, satılmaması- söz konusu. Tecrit sosyal yaşama, ilişkiye olumsuz yansımaktadır. Bunlar toplumda tecritin bir sonucudur.

Dolayısıyla tecrit esas sorunlardan biridir. Onun için tecrite karşı mücadele önemlidir ve bu güçlendiği oranda belli değişiklikler söz konusu olur. (Bir tutsak Partizan) 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu