GüncelMakaleler

HAYIR, bitmedi! Biz kazanacağız!

Uluslararası proletaryanın birlik, mücadele ve dayanışma günü 1Mayıs, işsizlik ve yoksulluk girdabında yaşama tutunmaya çalışan, kıdem tazminatına göz dikilen işçiler; KHK’lar marifetiyle işsiz bırakılan kamu emekçileri; cinsiyet ayrımcılığının, şiddetin türlü biçimlerinin hedefindeki kadınların, gençlerin, LGBT’lerin ve ezilen, yok sayılan tüm ötekilerin adresi oldu.

Bu yıl 1 Mayıs tıpkı geçen sene olduğu gibi OHAL koşullarında, yoğun bir abluka ve engelleme altında kutlandı. 1 Mayıs 2017’nin önümüze sunduğu resim, işçi sınıfı ve emekçilerin korku iklimini yavaş yavaş kırmaya başladığı ve moral tazeleyerek enerji depolamayı sürdürdüğü oldu. 16 Nisan referandumu boyunca bedeller pahasına, kıyasıya bir mücadele sürdürerek “Hayır”ı sokakta büyüten ezilenlerin kavga mevzilerini iyice ısıttıklarına şahit olduk. Tüm eşitsiz koşullara, AKP’nin bir bütün teyakkuza geçirmesine karşın “Hayır”ın kazandığı bir referandum sürecini geride bıraktık. “Hayır”ın zaferinin YSK eliyle AKP tarafından çalınmasına karşı sokağa taşan öfke, referandum boyunca süregelen direnişe eklenen yeni bir halka oldu. 1 Mayıs günü OHAL’e, hemen öncesinde KHK’larla yaşanan yoğun işten atmalara, ihraçlara rağmen sokağa çıkan yığınlar, “Hayır”ın sinerjisini 1 Mayıs alanlarına, meydanlara taşıdı.

İşçi ve emekçiler tıpkı referandum sonuçlarına karşı sokakta haykırdıkları gibi, mücadelenin bitmediğini dosta düşmana ilan etti. 2017 1Mayıs’ı ekonomik, sosyal taleplerin yanı sıra 16 Nisan’da çalınan sonuçlara duyulan öfkeye bu yönlü taleplere ve şiarlara da sahne oldu! Öyle görünüyor ki “Hayır”ın enerjisi önümüzdeki günlerde pek çok başlıkta politik gündem ve gelişmelere rengini vermeye devam edecek!

2017 1 Mayıs’ında devrimci ve ilerici güçlerin Taksim ısrarı ve çıkışı, devletin tüm tehditlerine, yasak ve engellemelerine, 77 katliamının 40. yılında bir meydan okuma bağlamında simgesel bir anlam kazanmış, mücadele kararlığı ve direnişin kazanacağına dikkat çekmiştir! 16 Nisan’da yıkımlara, yasaklara sokağa çıkma yasaklarına, katliam ve göç ettirmeye; emekçi kitlelerin geleceksizleştirilmeye ve tek adam diktatörlüğüne karşı yükselen ses tam da zaferin yolunu da ilan etmektedir

 

Çöküşe Erdoğan pansumanı!

Açık ki bu mesaj, Türk hakim sınıflarına yani adresine de ulaşmıştır.

Referandum sonuçları henüz resmi olarak açıklanmadan TÜSİAD’ın yeni sürece dair önerileri bunun küçük bir örneği. Hakim sınıflar, içinde debelendikleri ancak bir türlü aşamadıkları derin ekonomik ve siyasi krizin pekala farkındadır. AKP eliyle, CHP’nin zımni desteğiyle sonuçları çalarak hileyle açıkladıkları yeni anayasa, bu krize çözüm adına devreye sokuldu.

Zira, yetkilerin tek elde toplanması, devlet mekanizmasının işçi ve emekçilere, Kürt halkına ve Alevilere dönük saldırılarında daha güçlü bir komuta merkezinden ve daha hızlı bir şekilde harekete geçmesi anlamına geliyor. Egemenler, ezilenlerin her dakika ve de her gün yüreği ve bilincinde biriktirdiği öfkenin farkındadır. Mevzileri şimdiden hem de en ileriye ve en güçlü inisiyatifle kurmak istemeleri de bundan.

Bu konuda ciddi bir konsensüs içinde oldukları da açıktır. Sözgelimi, referandumun iptali talebiyle sokağa taşan enerjinin CHP eliyle sönümlendirilmesine yönelik kapsamlı çaba; yapılan açıklamalar ve olayın özünü karartmaya dönük yaklaşımlar da bunun göstergesidir. Tabandaki büyük hoşnutsuzluğa yaslanmak ve sokakta olmak yerine yine kitlelerin enerjisini devletin derin dehlizlerine akıtma politikası CHP’nin rejimi ve devletin bekasını korumak olarak formüle edilebilecek tarihsel misyonuna sarıldığını gösteriyor.

Ne var ki CHP’nin can simidi bile AKP’nin içine girdiği derin krizinden çıkmasına yetmeyecek. 16 Nisan sonuçlarıyla, AKP’nin yeni ve de mayınlarla dolu bir araziye girdiğini söylemek yanlış olmaz. Bu hem toplumun kılcal damarlarında biriken tepki bağlamında öyle hem de kendi iç dengeleri açısından.

İstanbul, Ankara, İzmir, Antalya, Mersin ve Adana gibi en büyük illerde “hayır” karşısında alınan yenilgi, akabinde AKP içinde çıkan mahalle kavgası; Abdullah Gül ve diğer eski tüfeklerin çıkışı ve yeni parti tartışmaları, R. T. Erdoğan’ın vakit kaybetmeksizin partinin başına geçmesi ve sıralanabilecek çok sayıda gelişme, AKP’nin gittikçe büyüyen ciddi bir buhran içinde olduğunu gösteriyor.

R. T. Erdoğan’ın tüm ipleri eline alarak, otoritesini sahaya sürerek parti içindeki krizi ve gerilemeyi engellemeye çalışacağı anlaşılıyor.

 

Kürt düşmanlığı ve saldırganlıkta ısrar

TC’nin Şengal ve Rojava’nın Dêrik kentine bağlı Qereçox bölgesine yönelik hava saldırıları tam da bu noktada anlam kazanıyor. AKP’nin, Başkanlık rejimi adına MHP ile kurduğu ittifak, yaşama geçirdiği milliyetçi, ırkçı çizgi bir kez daha imdada yetişiyor. R. T. Erdoğan’ın, referandumda bir türlü ikna edemediği MHP kitlesini kazanmak adına ırkçı-milliyetçi söylem ve pratiklere daha fazla yöneleceği anlaşılıyor. Böylece, Kürt düşmanı şoven ve saldırgan politikalarla;  bir yandan MHP içinde yaşanan tartışmalarla kendisine yönelen tepkiyi azaltmayı diğer yandan “teröre” karşı mücadele eden, söylediğini yapan güçlü lider imajıyla otoritesi ve etkinliğini güçlendirmeyi planlıyor.

TC devletinin içerde özellikle de dış politikada yaşadığı başarısızlık ve hüsranın yarattığı bunalımı daha fazla saldırganlık, ırkçı şovenist politikalarla ve fetih rüyalarını diri tutarak aşmaya çalışacağı görülüyor. Açık ki bu yaklaşım, başta Kürt hareketinin Rojava’da elde ettiği kazanımlar ve DAİŞ’e vurulan darbeler karşısında yaşanan şaşkınlık ve yenilginin bir sonucu olarak ortaya çıkıyor. Söz konusu kazanımların süreceğini buna bağlı olarak da TC devletinin düşmanlığını, askeri saldırılar, cihatçı çetelerle daha güçlü ilişkiler ya da olası fiili işgaller ve sınır ötesi operasyonlarla dışa vurması şaşırtıcı olmaz.

Referandum sonuçları, AKP şahsında düzene duyulan öfkenin boyutunu ortaya serdi. Türk egemenleri bu krizi toplumun yarısını diğerine karşı düşmanlaştırarak ve kutuplaştırarak yönetme siyaseti izliyor. Bu yolda en etkili ve işlevli gündemin, Kürt sorunu olduğu aşikar. Bu nedenle bu başlıkta, göz boyama amaçlı kimi adımlar atılsa da esasta sürecin karakteri, ırkçılık ve şovenizmle bezenmiş bir Kürt düşmanlığı ve saldırganlık olacaktır. Bu durumun Kürt halkını, Kürt hareketini merkezine alan kapsamlı bir yönelim halinde yaşama geçirilmeye çalışacağı açık.

Kanlı Mayıs’ın yaprakları,  6 Mayıs 1972’nin şafağında emperyalizme, işbirlikçilerine karşı başı dik dara ağacına yürüyen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın sloganlarla bugüne bıraktığı mirasa ve gülümseyen gözlerine de ev sahipliği yapıyor. Denizlerin 45 yıl öteden bugüne uzanan sesleriyle, direniş dolu yeni günlere yürüyoruz!

16 Nisan’da ezilenlerin, sömürü ve zulme; imha inkar ve asimilasyona; yok sayılmaya, cins ayrımcılığına ve şiddete karşı yükselen itirazı mücadelenin bitmediğini, zaferi direnişe sığınan ezilenlerin kazanacağını ilan etmiştir!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu