GüncelManşet

Her pratik adım yeniyi ortaya çıkarır

“Hareketin seyrinin bu kez de eskimiş ve posası çıkmış görüşlerinin tüm bu artıklarının silip süpüreceğine en ufak bir kuşku yok. Fakat bu silip süpürme asla, sadece eski hataların çürütülmesinden ibaret olmamalı bilakis daha ziyade yeni görevleri pratikte uygulama, bugün devasa bir yoğunlukla devrimci arenaya çıkmakta olan yeni güçleri partimize kazanma ve bu güçlerden yararlanma pozitif devrimci çalışmasını kapsamalıdır.” (Lenin, c. 3, s. 406)

Sınıf mücadelesinin iç içe geçmiş bir dizi çelişki, yengi ve yenilgilerle dolu uzun erimli bir yürüyüşten ibaret olduğu herkesin kabulüdür. Devrimci durumun yükseldiği, yeni olanakların açığa çıktığı dönemler olduğu gibi sınıf mücadelesini geriye çeken engeller de olacaktır. Bu engeller mücadelenin dışından, yok etmeye yönelik gelişebileceği gibi doğrudan mücadele dinamiklerinin içinden de boy verebilir. İç dinamiklerden doğan engeller, çoğunlukla ideolojik-politik-örgütsel meseleler üzerinden varlık zemini bulur. Bu sebeple ideoloji-politika ve örgüt temelinde bir tartışma yürütmek her dönem anlamlıdır. Mücadelenin çeşitli dönemeçleri, içinde bulunulan konjonktüre paralel olanaklar, ihtiyaçlar ya da engeller açığa çıkaracağı gibi yeni görevlere de gebedir. Mücadelenin görevlerini her örgüt, militan ya da dönem için mutlaklaştıramayız. Bütün görevler, ihtiyaçlar temelinde somutlanır. Bu bakımdan bitmek tükenmek bilmeyen ihtiyaçlar sürekli yeni görevleri de açığa çıkarır.

Güncel görev tanımlarını da ancak bu temel üzerinden yapabiliriz. Anın ihtiyacını ve görevlerini doğru tanımlayabilmek ideoloji, politika, örgüt ilişkisini doğru kurabildiğimizde mümkün olacaktır. Bu açıdan ideoloji, politika, örgüt üst başlığı kapsamında çalışma tarzına, örgütlenme ve politika yapma biçimine dair tartışmanın sonucu olarak açığa çıkarılamayan hiçbir ihtiyaç ya da görev tanımını subjektivizmden arındırılmış saymamız mümkün değildir.

 

Söz ve eylem bütünlüğünü yakalamak zorunludur!

Her örgüt kitlelere politikalıyla gider. İdeoloji, ancak bu politikaların pratikte gerçekleşmesiyle, mevcut güç dengelerine etkide bulunabilmesiyle kitleler nezdinde sahiplenilebilir. Hiçbir ideoloji, teori ya da ilke somut politika halinde kitlelere taşınmadan maddi yaşama temas eden olgular haline getirilemez. Bunu yapacak olan da örgüttür. İdeolojisinin rehberliğinde kendini inşa edebilen örgütün politikalarının kitleler nezdinde karşılık bulma zemini de bu koşulda açığa çıkar. İdeolojik hattına uygun, nihai hedeflerinin zorunlu kıldığı biçimde örgütlenmeyen bir örgütün ise kitleler içinde güven inşa edebilmesi, ezilenler açısından örgütlenerek iktidara yönelebilecekleri bir güç haline gelmesi mümkün değildir.

Bir örgütün kitleler açısından güven duyulan bir güç haline gelmesinin temel koşulu, teorisi ile pratiği arasındaki uyumdur. Yani temel ilkelerine uygun bir çalışma tarzı, nihai hedeflerine uygun bir örgütlenme biçimi, sözle bulunduğu iddiaları fille kanıtlayabilmesi, kitlelerin içinde güvenin inşa edilmesinde bir örgüt için vazgeçilmezdir. Ancak bunu yapabilen bir örgüt kitlelerle canlı, sürekli bir bağ kurabilir. Ve bu koşulda içinde bulunduğu durumun ve açığa çıkacak yeni gelişmelerin politik okumasını doğru yaparak sürecin görevlerini doğru tanımlayabilir.

Teori ve pratik arasında uyum yoksa çalışma tarzı, örgütlenme biçim doğru temellerde inşa edilemez. Söz ve eylem arasındaki açı farkı büyüdükçe, örgütün ideolojik-politik olarak kendini tanımladığı temeller de çürümeye başlar. Oportünizm, dogmatizm, reformizm gibi bir dizi ideolojik hastalık açığa çıkar. İşte bu durum tam da mücadelenin dinamikleri içinden boy veren bir engeldir. Bütün bunlarla doğru bir hesaplaşma ve mücadele zemini kurulmaması halinde ise söz konusu örgüt için intihar demektir. Yani üzerinde durduğu ideolojik temellerin yıkılması, nihai hedefin silikleşmesi, varlık zemininin ortadan kalkması demektir.

Söz konusu hastalıklarla mücadelenin araçları da örgüt tarafından ilk olarak kendi dinamikleri içinde aranmalıdır. Çünkü örgütün tıkanıklıklarını açacak, tutarsızlıklarını ortadan kaldıracak, teorisi ile pratiği arasında uyumu yakalamasına vesile olacak ana unsur örgütün bütünüdür. Kolektifin önemi burada devreye girmektedir. Örgüt bir bütün olarak hareket etmeyi öğrendiği oranda bu zaaflarla mücadelenin yöntemlerini de kendi potansiyeli içinde bulacak ve esas değiştirici güç olan yığınlarla daha fazla temas ederek kendini yenileyebilecektir.

Kolektif mekanizmaları işleyen, eleştiri-özeleştiri mekanizmasını işleten bir örgütün bunu yapabilme zemini güçlüdür. Bu mekanizmalar işlemez hale gelirse örgütsel bütünlükte de kriz kaçınılmaz hale gelir. İdeolojik zaafların açığa çıktığı, teori-pratikte uyum sorununun derinleştiği, kitlelerle bağların zayıfladığı anda örgütün en son ihtiyacı olan ise örgütsel krizdir. Bunun önüne geçmenin yolu ise örgütü bütün olarak teorik eğitime sevk etmekten, büyük küçük demeden her eleştiriyi dikkatle incelemekten, -yanlışlığı pratikte defalarca kanıtlanmış- mevcut olanda, statükoda ısrar etmemekten, yeniye açık olmaktan geçmektedir. Bütün bunlara kapalı bir örgüt yapısı oluşmuşsa “eleştiriciler”in çıkması da kaçınılmazdır/çıkmalıdır da.

Burada eleştiri silahının hangi amaçla, nasıl kullanıldığı meselesi devreye girmektedir. Eksikleri görmek, yanlışları peşpeşe sıralamak, yanlış olduğu görüldüğü halde mevcut olanda ısrar edilmesine yüksek sesle itiraz etmek, elbette devrimci kaygı taşıyan her bireyin görevidir. Ancak bu birey itirazının ve “isyan”ının amacı da doğru tanımlanmalıdır. Amaç mevcut olanın mahkum edilmesinden ya da hataların esas sorumlularının mahkum edilmesinden mi ibarettir? Yoksa mevut olanın mahkum edilmesinin yanında esas olarak doğru olduğu savıyla ortaya atılan görüşlerin pratikte uygulamaya konulması mıdır? İlki hataların sorumluluğunun yükleneceği “günah keçi”leri aramak, mevcut olanla ideolojik, politik, örgütsel olarak hesaplaşmamak anlamına gelir. İkincisi ideolojik hesaplaşmanın sonucu olarak yeni görevleri tanımlamak ve bunlara sıkı sıkıya bağlanmak anlamına gelir. Bu yüzden devrimci iddia ve kaygı ikinci tanımda gizlidir. “Eleştiriciler” amaçlarını bu temelde tanımlamadıkları ve harekete geçtikleri oranda değiştirici/yenileyici bir rol üstlenebilirler.

Eleştiri sahipleri değişim sürecinde de sorumluluğu olanlar olmalıdır. Daha fazla inisiyatif alarak değişim sürecine öncülük etmekle eleştiri silahı amacına uygun biçimde kullanılmış olur. “Dışımızda kalanların gözünde böyle bir güç olabilmek için, artçı teori ve pratiğin üzerine bir ‘öncü’ etiketi yapıştırmak yetmez; bilincimizi, inisiyatifimizi ve enerjimizi yükseltmek için çok çalışmamız ve inatla çalışmamız gerekir.” (Lenin, Ne Yapmalı?, s. 94) Burada Lenin’in yaptığı vurgu doğru kavrandığı oranda eleştiri yöneltenler karşı karşıya kaldıkları görevleri de daha doğru kavrayabilir. Hem eleştirip hem de mevcut olanın tekrarına öncülük ediliyorsa eleştirinin amacı da açığa çıkan görevler de kavranmamış demektir. İhtiyaç olan mevcut olanın “yeni önderlerce” korunması, sürdürülmesi değildir. Mevcut olanın kolektif bir akılla incelenmesi, sürekli kendini tekrar eden yanlışlardan topyekun uzaklaşılması, çalışma tarzı ve örgütlenme biçiminin ideolojik temelde ele alınması sürecinde bütün örgütü harekete geçirebilen, yanlışın karşısına doğruyu pratiği ile koyabilen bir önderlik anlayışının yön verdiği eleştiriler sürecin ihtiyacını karşılayabilir ve geleceğe yön verebilir.

“Eğer cesaretle, inisiyatifli bir şekilde yeni örgütlenmeler kurmayı başaramazsak, öncülük rolüne ilişkin iç boş hak iddialarından vazgeçelim.” (Lenin, c. 3, s. 411)

İçinde bulunulan anın ihtiyaçlarına cevap olabilecek yönelimler, kitleleri kucaklayabilecek politikalar, bu politikaları kitlelere taşıyabilecek doğru örgütlenmeler olduğu sürece ya da bunları yaratma pratiği içinde olunduğu sürece eleştirilerin özü yakalanmış olur. Bunları yapabilmenin sonucu olarak öncülük rolü pratikte hayat verilerek kazanılmış olur. Bu deneyimlerin içinden çıkabilen önderler, doğru zamanda kendisine daha fazla yönelebilen, yığınlarla bağlarını her koşulda canlı tutmayı başarabilen, doğru politikaları doğru araçlarla uygulayabilen bir niteliği de doğrudan eylemin içine kazanırlar. Eleştirilere, yeniye açık, yapamadığını kabul eden, sürecin zorunluluklarını hızla kavrayabilen ve buna paralel örgüte yön verebilen bir önderlik de böyle inşa edilir.

İnsan yok, doğru zaman değil, düşman yoğun saldırıyor, hazır değiliz diyerek beklemek yerine sorunlara anda müdahale edildiğinde, doğru örgütlenme biçimlerinin adımları atıldığında, her koşulda esas halkayı yakalama perspektifiyle hareket edildiğinde bütün acemilikler, ilkellikler, deneyimsizlikler pratiğin içinden dersler çıkarılarak değiştirilebilir.

Lenin’in 1905 devrim sürecinde yeni görevleri tanımlarken söylediği “Devrimci hareketin her pratik adımının, genç acemilere kaçınılmaz ve zorunlu olarak tam da sosyal-demokrat bilimi öğreteceğini aklınızdan çıkarmayı, çünkü bu bilim çeşitli sınıfların güç ve eğilimlerinin doğru, nesnel biçimde dikkate alınması üzerine de yükselir ve devrim de eski üst yapının yıkılması ve kendi tarzlarında yeni bir üst yapıyı kurmayı amaçlayan çeşitli sınıfların bağımsız ortaya çıkışlarından başka bir şey değildir” (Lenin, c. 3, s. 411) sözleri bizim açımızdan güncelliğini korumaktadır. Bu temelde görevlerimize sarılmak kaçınılmazdır.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu