GüncelManşet

Yerevan’dan izlenimler: “Ari dun!”*

Ermenistan Diaspora Bakanlığı, yurtdışında yaşayan Ermenileri Ermenistan’a davet etti. Tarihin tanıtılması, sosyal, kültürel ilişkilerin geliştirilmesi için Yerevan misafirler ile dolup taştı. Turistik yerler ziyaret edilerek tanıtıldı. Yerevan Arjantin, Lübnan, Rusya, Almanya, Fransa’dan gelen misafirlerinin yanı sıra ilk defa Diyarbakır’dan gelen misafirlerine de kucak açtı. 50 kişiden oluşan bu grup 1915 Ermeni Soykırımı’nda Müslümanlaşmış veya zorla Müslümanlaştırılmış ailelerin çocukları olup artık bugün kendilerini Ermeni olarak gören sıcakkanlı, dost insanlardı.

Şirag Hotel’in önünde tanımadığım ama turist oldukları belli olan bu insanlarla ilkin “Merhaba”, “Rojbaş”, “Parev” diyerek tanışıyoruz. Hepsi iyi derecede Kürtçe konuşuyorlar. Peki bu duruma nasıl gelindi? Adına siz ne derseniz deyin, ister Müslümanlaştırılmış(mış), dönme Ermeniler, gizli Ermeniler, kılıç artıkları, kurtulan Ermeniler… Hepsinin bu topraklar üzerinde 1915 Ermeni Soykırımı’nda yani sürgün ve yok edilme zamanında, ya bir komşusunun evine sığınarak ya bir ağanın yanında kendini gizleyerek, evlatlık olarak Müslüman oldukları veya ölüm yürüyüşünde insanların Müslüman olarak ölümden kurtulduklarını biliyoruz. Yaşam ile ölüm arasında dinini ve kimliğini değiştirerek hayatta kalabilen insanlar onlar.

Hayatta kalmış fakat kimliğini, özünü, yaşama tutunabilmek için inkar ve reddederek, başka bir isim ve din değiştirerek kalmayı başarabilmişlerdir. Bunların sayısı Türkiye’de azımsanmayacak kadar çoktur. Üstelik hassas bir konu olmakla beraber tabu olarak görülmektedir.

Hrant Dink bu konunun ne kadar önemli aynı zamanda tehlikeli olduğunu, yaşadığı süre içerisinde, araştırmalar yaparak gerçeklerin ortaya çıkmasını sağlamış ama bunun bedelini hayatıyla ödemiştir. Türkiye’de bu şekilde yaşayan 3 milyon civarında insanların varlığından bahsetmektedir.

 

“Artık mezarda birlikteler”

Birbirlerinden farklı 50 kişi, birbirinden farklı acı soykırım trajedileri ile dolu bu insanlar kendi öz kimliklerine kavuşmak, köklerine dönmek ve özgürleşmek için Yerevan’dalar. Babaannesinin; anne ve babası katliamda öldürülünce, komşuları tarafından Urfa’da Kürt komşuları tarafından ölümden kurtarıldığını, ismini değiştirip, büyüyünce Müslüman bir aile ile evlendirildiğini, bu başkalaşmanın bu kadının içinde kor gibi yandığını anlatıyordu birisi…

Başka biri; aile büyüklerinin katliam sırasında birbirlerini kaybettiklerini, kendi ailesinin Müslüman olunca ölümden kurtulduğunu ama kardeşlerinden birinin izini Suriye Kamışlı’da bulduklarını, bugün kendilerinin çevredekiler tarafından Ermeni olduklarını bildiklerini anlattı.

Sasun’dan (Ermenice Batman) gelen Nadir Amca önceden akrabalarını bulduğu için şanslıydı. Sadece haber vermiş, onların gelmesini bekliyordu. Çevre köylerden gelen Armen’i hafta sonunu beraber geçirmek için köye götüreceğini söyledi. Nadir Amca’ya Ermenice bilmediği için yardımcı oluyoruz. “Size en ufağından en büyüğüne kadar herkesin selamlarını getirdim, ben onların yerine senin ellerinden öpmek istiyorum. Sasun’dan aile büyüklerimin mezarlarından toprak getirdim, burada ölen aile fertlerinin mezarlarına koyacağız. Artık mezarda birlikteler” dedi.

Bir başkası 90’lı yıllarda kısmen sınırların açılmasıyla Ermenistan’da kardeşinin izine ulaştığını, o gündür bu gündür halen ilişkisinin sürdüğünü, birinin Yerevan’da çevre köylerde yaşarken, diğerinin Diyarbakır’da Müslüman olarak hayatını devam ettirdiğini söyledi.

İçlerinde bazıları akrabaları ile haberleşerek otele gelip hasret gidermenin sevincini yaşarken, bazıları yetkililerden akrabalarına nasıl ulaşacaklarını isimlerini ve adreslerini vererek yardım talebinde bulundular. Öz akrabalar birbirlerinin dilinden anlamayınca tercümanlık yaparak aracı oluyoruz. Günlük yaşantımızda her zaman karşılaştığımız bu tür anlatımlar sınırların açılmasıyla yüzlerce insanın ailelerinin izini süreceği görülmektedir.

Mehmet Abinin acısı ise bir başkadır. Bu geziye Silvan’dan tüm imkanlarını kullanarak; belki onlardan bir iz, bir bilgi, bir haber alabilirim düşüncesiyle Yerevan’a gelmiş. Yolda gezinti sırasında “Her Ermeni’ye acaba bu benim akrabam mıdır sormak istiyorum” diyor. 7 kardeşten 2’si katliamdan seneler sonra birbirlerini arayıp bulmuşlar. Ama 5’i o günden bu yana kayıp, umudunu kaybetmemişler. Onların torunlarını bir gün muhakkak bulacağı umuduyla yaşıyor.

İnsanları kendi inançlarından, kimliklerinden kopartmak zor ve baskı ile başka bir kimlik ile yaşamaya zorlamak kadar acı verici bir durum olamaz. İnsanlar kendilerine ait olan dil, inanç, kültür ve değer yargılarıyla yaşadığı sürece ancak özgür olabilirler. Yaşadığı topraklar üzerinde kimliklerini muhafaza edebildiği, dilini serbestçe konuşabildiği, kendilerini var eden inançları ile ancak özgür toplum oluşturabilirler. Bunun aksini düşünmek, insanların köle olarak yaşaması demektir.

Birlikte olduğumuz sürece Diaspora Bakanlığı’ndan yetkilinin dedelerinin de aslen Muşlu olduklarını öğreniyoruz. Muş’ta köylerini ziyaret ettiğini, halen bugün köylerde yüzlerce ailenin Müslüman ve Türk kimliği ile yaşadıklarını bizlere anlattı.

Müslümanlaşmış(tırılmış) Ermenilerin yüzyıl boyunca, ölüme gidene kadar, kendi iç dünyasında utanç ile duygularını, düşüncelerini bastırmak başka bir kimlik, başka bir inanç ile yaşamaya mahkum etmek kadar dünyada daha korkunç bir zulüm olabilir mi? Bugün artık ölüm döşeğinde, son nefesinde “Ermeni olduğunu unutma” diyerek aramızdan göçüp gidenler, bir ömür boyu korku ve ızdırap içerisinde yaşayanların yerini bugün yaşarken kölelik ve utanç zincirlerini parçalayarak özgürleşenler almaya başlamıştır.

Ermeni toplumu içerisinde var olan tartışmalarda “Müslümanlaştırılmış Ermeni, Ermeni değildir”, “Ermenilik eşittir Ermenice bilmektir”, “Ermeniler Hristiyan’dır” şeklindeki yaklaşımlar yanlıştır. Tüm Ermeni toplumunun bağlı olduğu Yerevan’daki Eçmiyadzin Kilisesi’nin bu konudaki düşüncesi doğrudur: “Tarihsel nedenlerle dilini, kültürel mirasını bilmeyen ve inancını koruyamayan insanlar Ermeni kimliği dışında görülmemelidir.

Hrant Dink Vakfı’nın düzenlemiş olduğu Müslümanlaş(laştırıl)mış Ermeniler Konferansı Türkiye’de bir ilki gerçekleştirerek tarihi bir adım olmuştur. Artık insanlar korku ve baskı duvarını aşarak, yalan ve inkarı reddederek kendi öz kimliklerine kavuşarak özgürleşmişlerdir. Bu yeni bir sürecin başlaması için bir ileri adım olmuştur.

Soykırım ile yüzleşmek bugün her zamankinden daha çok zorunludur. Yaşadığımız coğrafyada Êzidîlere yapılan soykırım, 21.yüzyılda da bu politikaların devam ediyor olduğunu götermekte ve insanlık tarihine utanç dolu kara bir leke olarak yazılmaktadır. Soykırıma kayıtsız kalan, seyreden, engellemeyen devletler de o kadar suçlu duruma düşmüştür.

 

Yerevan mala mine! (Yerevan benim evimdir!)

Güneşin kavurucu sıcaklığında, fırsat bulmuşken Yerevan’ı gezip dolaşmadan edemiyor insan. Her bir bölgede, parkta heykele rastlamak mümkün. Adeta açık hava müzesini andırıyor Yerevan. Merakla Gomidas Vartabed (Papaz), Soğomon Kevork Soğomonyan’in heykelini arıyor ve buluyoruz.

Kompozitör, besteci, müzikolog olan Vartabed, Kütahya’da Ermenilere karşı uygulanan soykırımda annesi ve babasını gözleri önünde öldürülünce akli dengesini yitiren bir aydında. Anadolu’yu gezerek 3000 kadar Ermeni halk şarkısını derleyerek notaya geçirdi. Türkçe, Kürtçe, Farsça derlemelere imza attı. Hayatını Paris’te ücra bir köşede senatoryumda kaybetti. Hayatının son 20 yılında hiç müzikle uğraşmadı.

Yerevan’ı tepeden seyreden, bütün her taraftan görünen 60m yüksekliğinde olan Mayr Hayastan heykeli bütün heybetiyle Zafer Parkı’ndan görünmektedir. II. Dünya Savaşı’nda, Sovyetler ile savaşa katılan Ermenistan 650 bin savaşçısını kaybetti. Soykırım yaralarını saramamış, ufak bir ülke için çok büyük kayıptır bu sayı. Savaşa anayurt savunması için gidip dönemeyen, oğullarının yasını tutan ve zaferi simgeleyen anıt inşa edilmiştir.

Yerevan’a gelip, Erivan Radyosu ile Garabete Xaço’nun evini, ailesini ziyaret etmeden gitmek büyük eksiklik olacaktır. Bir dostumuz; “Biz Kürtçe türküleri, sizin sayenizde dinledik, öğrendik” diyor. Babası Kürt, anne tarafının Ermeni ancak Ermenice bilmiyor. Kendini Kürtçe ile çok iyi ifade edebiliyor.

1955 yılında kurulan Erivan radyosu Kürt halkının mücadelesinde önemli yere sahiptir. Erivan radyosu Kürt ezgileri dünyaya duyuran bir pencere olmuştur. Kürt ulusunun varlığının hiçbir şekilde kabul edilmediği, o yıllarda sanat, kültür, müzik ile Erivan radyosu sayesinde bugün dört parçada ayağa kalkan Kürtlerin sesi olmuştur. Kürtçenin, Kürdün, Kürdistan’ın yasak olan her köşesinde, Erivan’da bu radyoyu dinlemek yasak değildi. Erivan radyosu bu yüzden görevini yerine getirdi. Garabete Xaço, Aram Dikran, Egide Çimo gibi birçok Kürt sanatçının ezgileri Erivan Radyosu aracılığıyla dinlendi.

Yoksul ve yetim olarak bu coğrafyada tanınan ve bilinen Garabete Xaço’nun evini, ailesini, mezarını ziyaret ve bir demet karanfil bırakmak için Yerevan dışına çıkıyoruz. Sonunda kasetlerde gördüğümüz evine ulaştık. 90 yıl klam söyleyerek, dengbejlik geleneğinin büyük ustalarından olan Garabete Xaço (Garabet Haçaduryan) bütün ailesini soykırımda kaybetmiştir. Küçük yaşta kimsesiz kalan usta, önce Kamışlı’ya, sonra Ermenistan’a gelir. Suriye’de 15 yıl Fransızlara askerlik yaptıktan sonra, Fransızlar’ın “Seni Fransa’ya götürelim” talebini reddederek “Ben Ermenistan’a gideceğim ve orada ölmek istiyorum” demiştir.

1946 yılında Yerevan’a gelen Garabet e Xaço, Erivan radyosunda Kürtçe bölümüne katılarak, ölümüne kadar burada çalıştı. Ermenice bilmediği, Kürtçe söylediği için Ermeniler tarafından da zaman zaman eleştirilen, Kürtler tarafından ise değeri anlaşılmayıp, Ortadoğu’da eşi ve benzeri olmayan böyle bir sanatçıya gereken önem değer verilmedi. Yoksul bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Kürtlerin yüreğine seslenen Garabete Xaço’nun yeri ve boşluğu bugün doldurulamaz olmuştur. Ailesi “Öldükten sonra bizi hiç aramadılar, sormadılar. Bizim zorumuza gitti” diyerek üzüntülerini dile getirdi.

Cumhuriyet meydanında dolaşırken kalabalık bir grubun sloganlarına tanık oluyoruz. IŞİD terör örgütünün Ortadoğu halklarına ve Êzidîlere karşı yaptığı soykırımı protesto eden Êzidî vatandaşlar caddede Şengal’de yaşanan trajediyi kamuoyuna duyurup hükümet yetkilileri ile görüşme talebinde bulunuyorlar.

 

Yerevan’a davet

Tüm Kafkas ülkelerinde, Sovyetlerin dağılmasından sonra gösteren ekonomik ve sosyal krizler kendini Ermenistan’da da gösterdi. Asgari ücretin çok düşük olduğu, iş bulamayan, yolsuzluk ve rüşvetten bıkan insanlar gelecek umuduyla yurtdışına çıkıyorlar. Göç dalgasının Ermenistan’da yoğun olduğunu sokaklardan görebiliyoruz.

Diyarbakır (Dikranagerd)’lıların, Diaspora yetkililerinin ortaklaşa düzenlediği, bir anlamda Ermeni mutfağının sergilendiği gecede, duygusal anlar yaşandı. Yapılan konuşmalarda “1915 yılında kopan zincirin halkaları bugün artık birleştirilmiştir. Sizler bizim komşumuz değil öz kardeşlerimizsiniz” diyerek insanlar duygulandı.

Gecenin ilerleyen saatlerine kadar insanlar Ermeni müzik eşliğinde eğlendi. Sarı Gelin türküsü Ararad’dan aşarak Diyarbakır’a, Dersim’e, Van’a, Bitlis’e, Malatya’ya, Sivas’a ulaşıyor; yeni dostları yani Diyarbakır Ermenilerinin başlattığı, köklerine dönmeye, Yerevan’a davet ediyordu.

 

Ağustos 2014

Agop Ekmekçiyan

* Eve gel!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu