GüncelMakaleler

KADINLARIN BİRLİĞİ | Kutuplaşma, Bölünme Her Zaman ve Her Haliyle Kötü Mü? -1-

"Egemen sınıflar, bu (bizim isteğimiz ve irademiz dışında) bu tür kutuplaşmayı, sınıflar arasındaki uçurumu engelleyemezler (ki varlık nedenleri olarak bu uçurumun büyümesi kendilerinin de büyümesi anlamına gelir) ancak görünmez kılmak için bin türlü yola başvururlar"

Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin üzerinden artık neredeyse iki ay geçmiş olmasına karşın, seçim sürecinin ve sonuçlarının yarattığı etkinin derinlikli olarak devam ettiğini söylemeliyiz.

Sadece, seçimleri “AKP iktidarından, şeriatvari yönetimden, yoksulluktan, yolsuzluktan vb.” kurtuluş için “son çıkış” olarak görmenin-gösterilmenin yarattığı moral bozukluğundan, tükenmişlik ruh halinden, yenilgi halinden bahsetmiyoruz.

Hatta aksine, özellikle 2000’lerden itibaren mevcut haliyle gündemimize giren ama en çok da yirmi yıllık AKP iktidarının son on yılında belirginleşip tüm kesimleri kapsayan bir olgu haline gelen toplumun “bölünmüşlüğünden”, “kutuplaşmasından” söz etmek istiyoruz.

Ama önce bazı kavramlara açıklık getirelim, MLM açıdan kavramları yerli yerine oturtalım: Toplum, ya da daha sınıfsal kavramlarla konuşursak tüm bir ulusun “bölünmüşlüğü”, “kutuplaşması” yanlış-kötü bir şey midir? Bizim bu soruya yanıtımız “hayır” olmalıdır. Elbette bir ulusu meydana getiren sınıfları ve bu sınıflar arasındaki ilişkileri temel alıyorsak.

İşçi sınıfı ve burjuvazinin, emekçi halk kitleleri ile ezen-sömüren sınıflarının “bölünmüşlüğü”, “kutuplaşması” hiç de kötü bir şey değildir. Hatta sınıf mücadelesinin dinamiğidir bu bölünme. Bu sınıflar arasında kutuplaşma ne kadar artarsa (ki biz buna sınıflar arasındaki çelişkinin-uçurumun keskinleşmesi diyoruz) işçi sınıfı ve emekçi halk kitlelerinin kurtuluşu için mücadelenin de keskinleşmesi mümkün haline gelir.

Egemen sınıflar, bu (bizim isteğimiz ve irademiz dışında) bu tür kutuplaşmayı, sınıflar arasındaki uçurumu engelleyemezler (ki varlık nedenleri olarak bu uçurumun büyümesi kendilerinin de büyümesi anlamına gelir) ancak görünmez kılmak için bin türlü yola başvururlar. Bu yollar, sınıfların varlığının inkarına, dünyanın artık sınıflar arasında değil, “medeniyetler”, “kimlikler” üzerinden bölünmüşlüğüne ve mücadelenin de sınıflar arasında değil, “medeniyetler”, “kimlikler” arasında olduğu iddiasına kadar gitmiştir.

2000’lerden sonra tüm dünyada yaşanan liberal-tasfiyeci dalganın en önemli argümanı olan bu iddiaların başarılı olduğunu kim inkar edebilir? Öyle ki, 11 Eylül 2001 saldırılarının ardından ABD emperyalizminin “teröre karşı savaş” adı altında yürüttüğü emperyal planlarla bu iddia, askeri olarak da karşılığını bulmuştu ve “terörist” ilan edilen ülkeler-halklara “medeniyet”, “demokrasi” götürmek için işgal savaşlarında yeni bir perde açılmıştı. Bu bahanenin zaman içinde makyajı dökülse de, bu zehrin etkileri hala milyonlarca insanın kanında gezinmekte.

Yine aynı yıllarda “küreselleşme” balonuna karşı milyonlarca insanın sokaklara döküldüğü “küreselleşme karşıtı” hareketin temelini oluşturan liberal fikirlerle bu iddianın ideolojik zemini “sol”dan bir yorumla güçlendirilmişti. Sınıflar burada da ortadan kalkmış; “kötü niyetli”, “aç gözlü” bazı kapitalistlerle onun dışında kalan tüm uluslar-halklar-ülkeler çorbası arasında ikiye yarılmıştı. Bölünme bu şekilde ortaya konulduğunda, elbette mücadele de şekil değiştirecek, bu kötü niyetli, aç gözlü kapitalistlere karşı mücadele-savaş “ilerlemenin”, “başka bir dünya”nın kapılarını açacaktı!

Birbirinden katbekat farklı olan bu iki sürecin ortak paydası, emperyalizmle dünya halkları arasındaki çelişkinin görünmez kılınması, anti-emperyalist mücadelenin “tarihin tozlu raflarına” kaldırılmasıydı. Sınıflar temelinde ise burjuvazi ve proletaryanın artık yoktu; ne burjuvazi eski burjuvazi, ne proletarya da eski proletaryaydı; tüm sınıflar ve çelişkiler artık daha geçirgen-kesişimsel-karmakarışıktı vs. vs.

Oysa, Marks ve Engels’in “Komünist Manifesto”da ifade ettiği gibi “…burjuvazinin dönemi olan çağımızın başlıca özelliği, sınıf karşıtlıklarını basitleştirmiş olmasıdır. Giderek toplumun tümü birbirine düşman iki safa, birbirine doğrudan karşıt iki büyük sınıfa ayrılıyor: Burjuvazi ile proletarya.”

Bu genel değerlendirmeler ışığında ülkemizde son süreçte yaşanan “kafa karışıklıkları” ve kadın meselesiyle bağlantısına yazının devamında geleceğiz.

Devam edecek…

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu