Makaleler

Katliamlar, Ocak raporu ve işçi sınıfının örgüt(süz)lüğünde yaşanan artış

Yaşam ve mücadele şu an T. Kürdistanı’ndan akıyor… İsteyen kabul etsin, isteyen kabul etmesin… Ancak bu süreçte haklı bir eleştiri söz konusu, ki o da, bu katliamlar karşısında “Batı” denilen bölgede yaşanan sessizlik. Aslında tam manasıyla bir sessizliğin söz konusu olduğu söylenmese de, bu eleştirideki sessizliği yırtma ve abluka-katliam üzerindeki devlet terörü perdesini parçalama gerekliliği devrimci, demokrat güçlerin var olan örgütlü güçlerinin üzerinde bir sorunsal olarak karşımıza çıkmaktadır.

Elbette bunu söylerken devrimci, demokrat güçlerin “ellerinden geleni yaptıklarını” iddia etmiyoruz, aksine sosyal şoven dalganın hala bu kesimler üzerinde ciddi etkisi olduğu görülüyor. Ancak bu durum devrimci, demokrat güçlerin örgütsüzlüğünün ve bu yüzden ortaya konulan tepkilerin yetersizliğinin tek nedeni değil. Genel olarak Kürt ulusal hareketine dönük bir eleştiri olarak dile getirilse de, aslında daha çok devrimcilerin bir sorunu olan “işçi sınıfı örgütlenmesine önem vermeme”, “işçi sınıfı içerisinde örgütlenmeme”, “işçi sınıfının gündemlerine yabancılık” durumları bugün katliamlar karşısında halkı harekete geçirecek bir güç olamamanın en esaslı nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Ve devrimci, demokrat güçlerin bu gerçekliği aynı zamanda sadece Ocak ayı içerisinde 110 işçinin işçi cinayetlerinde katledilmesinin altında yatan işçi sınıfının örgütsüzlüğünün de sorumluluğunu omuzlarına yüklüyor.

Söz işçi sınıfının örgütsüzlüğünden açılmışken Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından yayımlanan “İşkollarındaki İşçi Sayıları Ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2016 Ocak Ayı İstatistikleri Hakkında Tebliğ” raporundan da söz etmek yerinde olacaktır.

30 Ocak 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan tebliğe genel hatlarıyla bakıldığında, işçi sayısının bir önceki döneme (Temmuz 2015) göre yüzde 0,6 oranında azaldığı görülüyor. Kayıtlı çalışan 12 milyon 663 bin 783 işçinin, yalnızca 11,96’sı sendikalıdır. Önceki döneme göre sendikalı işçi sayısı yüzde 5,95 oranında artarak, 1.514.053’e ulaşmıştır. Ancak sendikalı işçi sayısında görünen bu “artış”ın nedeninin işçi sınıfında örgütlenmeye duyulan ilginin artması olarak yorumlamak doğru olmaz. Aksine bu “artış”, kayıtlı işçi sayısında yaşanan ciddi azalıştan kaynaklanmaktadır. Bu da şu anlama gelmektedir: Sermaye kayıtdışı çalışmaya daha fazla yöneliyor ve burada da “ucuz emek” olarak gördüğü mültecilerin ve T. Kürdistanı’ndan kaçan yüz binlerce insanın tehlikeli sektörlerde, asgari ücretin altında emeği sömürülüyor.

 

“Meseleyi” anlamak ya da anlamamak…

Bu bugüne ait bir sorun olarak ele alınamaz ve dolayısıyla bugün işçi sınıfına dönük saldırılar da Kürt ulusuna dönük savaş konseptinden bağımsız düşünülemez. Yani bugün T. Kürdistanı’nda belli bölgelere dönük katliam politikaları ile yalnızca Kürt ulusuna ve örgütlü gücüne bir mesaj verilmiyor. Bu saldırganlık ülke halkına bir bütün mesajı içeriyor. Çünkü bizzat bu ülkenin hırsız-katil cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan ağzıyla da itiraf edilmiştir ki; bu durum Gezi İsyanı patlamasıyla önü açılan, Rojava Devrimi ve Kobanê Serhildanlarıyla devam eden bir sürecin sonucudur. Bu mesajla, devlet, halkın örgütlenmesine ve kendisi adına söz söylemesine olan düşmanlık, nefret ve illa da korku karşısında TC’nin “neler yapabileceğini” göstermeye çalışmaktadır.

Bu saldırı konseptiyle yıldırılmaya, sindirilmeye çalışılan kesimlerin başında işçi sınıfı gelmektedir. Asgari ücretin 1.300 TL’ye yükseltilmesi masalıyla başlayan süreç, zamlarla halk üzerinde sopaya dönüşmüş ve kıdem tazminatı gibi birçok kazanılmış hakkın torba yasalarla meclisten geçirilmeye çalışılmıştır. İşte tam da bu noktada işçi sınıfının aşına Kürt ulusunun mücadelesine karşı korkuyla karışık şovenizm zehri katılmış hem korku hem de şovenizmin etkisiyle katliamlara tepki duymayan (duysa da ses çıkaramayan), emeğine dönük saldırılara karşı ses çıkarmayan bir işçi sınıfı profili yaratılma çabası hız kazanmıştır. (Elbette irili ufaklı işçi direnişleri halen mevcuttur, ancak şu da açık bir gerçektir ki son zamanlardaki direniş süreçleri birkaç istisnai durum dışında -İnşaat-İş örneği- devrimci güçler, sendikalar tarafından örgütlü bir şekilde ele alınmıyor.)

Bugün Kürdistan’da katliam fotoğrafları ile verilen mesaj, “ülkenin bölünmesine karşı terörü temizleme” algısıyla birleşince devrimci-demokrat kesimlerin örgütsüzlüğü karşısında adeta “cuk” diyerek işçi sınıfı içerisine oturmuştur. Dolayısıyla bugün işçi sınıfı mücadelesini yürütebilmek için işçi sınıfının kazanımlarına dönük mücadeleyi şovenizme karşı mücadeleyle birleştirmek olmazsa olmaz bir sorumluluk olarak omuzlarımızdadır. Daha açık söylemek gerekirse; bugün işçi sınıfına dönük saldırılara ilişkin TC devletinin katliam politikalarından bağımsız bir ele alış sergilemek yine “meseleyi anlamamak” anlamına gelir, işçi sınıfı örgütlenmesi konusunda kangrenleşen sorunun başka bir mecradan sürdürülmesine denk düşer.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu