GüncelMakaleler

MAKALE | Koronavirüs Gölgesinde Savaş Mı, Devrim Mi Esas Akım? Emperyalizmin Krizi Nereye Evrilir?(2/2)

"Devrimci hareketin tüm bunları birlikte tahlil ederek yeni taktiklerle süreci karşılaşması için birleşik mücadeleyi örmesi gerekir. Aksi durumda, Gezi İsyanı’nda olduğu gibi kitlelerin arkasından sürüklenmek kaçınılmazdır"

Koronavirüsle birlikte istisnasız tüm emperyalist kapitalist ülkelerin bir kriz içine girdikleri gerçektir. Bu sadece emperyalist kapitalist ülkeler açısından değil, tüm sömürge ve yarı-sömürge ülkeler açısından da bir gerçeklik olarak orta yerde duruyor.

2020 krizinin bundan önceki krizlerden farklılık gösterdiği açıktır. Önceki krizler üretim fazlalığından doğan ya da 2008 yılında ABD’de konut kredilerinin ödenememesi üzerinden patlayan bir krizdi.

Emperyalist kapitalist sistem 2008 krizini atlatamamış ve kriz süreğen hale gelmişken korona virüs salgını ortaya çıktı. Virüs salgınıyla birlikte belli sektörlerde üretime ara verildi ve ticaret durma noktasına geldi. Bu durum kapitalizmin kar oranın önemli oranda düşmesine yol açtı. Bu ise kapitalizmin krizini derinleştiren önemli bir faktör olarak ortaya çıktı.

Krizle birlikte birçok tekel iflas etti. Hava şirketleri kapanarak faaliyetlerini sonlandırdılar. Kriz, sanayi ile karşılaştırıldığında tarım alanını etkilemekle birlikte bir tarım krizine dönüşmedi. Belki de bu süre zarfında gıda tekelleri en fazla para kazanan kesim oldu. Tüm stokları neredeyse tükenen gıda sanayi, krizi fırsata çevirerek daha fazla zenginleşti.

Tam da burada bu krizin nereye evrileceği sorusu daha da önem kazanmış bulunuyor. Doğallığında bu krizinin bir savaşa yol açıp açmayacağı tartışması da meselenin odağını oluşturuyor.

Daha önceki bir makalemizde de belirttiğimiz gibi,

Her kriz sonrası ortaya üç olasılık çıkmaktadır: Birincisi: Krizin yönetilir bir düzeye çekilmesiyle, ortaya çıkan yıkıcı sonuçların zamana yayılarak krizden çıkılması. Bu sistemin devamını da birlikte getirdiği için, tekeller yeniden ayakları üzerine dikilerek varlıklarını devam ettiriyorlar. Böylesi dönemlerde krizin yükünü işçi sınıfı ve emekçilere yıkmaktan geri kalmayan tüm emperyalist-kapitalist devletler, büyük bir işsizliğe ve yoksulluğa da sebep olmaktadırlar.

Her alanda yapılan kesintiler ve hak gaspları toplumsal yıkımların da nedeni olmaktadır. İkincisi: Emperyalist sistem krizi yönetemeyerek aşamadığın da yeni bir emperyalist savaşın çıkma ihtimali. 1. ve 2. Emperyalist paylaşım savaşı, her iki krizin atlatılamaması sonucu, emperyalistler krizden çıkmak ve pazarların yeniden paylaşımı için ‘çareyi’ savaşta görmüşlerdi.

Yeni bir savaşın (3. Emperyalist savaşın) çıkma olasılığı bugün için de vardır. Mevcut veriler yeni bir savaşın emperyalistler için gündemde olmadığını ortaya koysa da krizin evrileceği boyut, bu olasılığı devre dışı bırakmıyor. Üçüncüsü: Ortaya çıkan işsizlik, yoksulluk, hak gaspları vb. yeni ayaklanmaların habercisi olarak devrimlere yol açması ya da reformlarla sürecin tamamlanması.(Özgür Gelecek, Sayı-212)

Bugünkü durum birinci ve üçüncü şıkta belirttiğimiz düzeyde seyredecektir. Emperyalist sistem hem bir yarış içinde hem de sistemi kurtarmak için yeni arayışlarını sürdürmektedirler. Dünya genelinde emperyalist sistemin kasasındaki Dolar, Sterlin, Yen, Ruble ve Euro emperyalist sisteme nefes aldıracak düzeydedir. Daha şimdiden tüm emperyalist ülkeler tekelleri kurtarmak için merkezi bütçelerinden ayırdıkları milyarlarca dolar ve Euro tekellerin kasalarına aktarmış bulunuyor.

İşte rakamlarla emperyalist hükümetlerin merkezi bütçeden ayırdıkları miktarlar: Almanya 1 trilyon 70 milyar Euro, ABD 2 trilyon dolar, İngiltere 450 milyar dolar, İsveç 29.4 milyar dolar, Güney Kore 14.2 milyar dolar, İtalya 28 milyar dolar, Katar 23 milyar dolar, Kanada 82 milyar dolar ve İsviçre 10.3 milyar dolar.

 

Avrupa Birliği emperyalistlerinin kriz önlemleri

Avrupa Merkez Bankası, Avrupa’da kötü durumda olan ülkelere yardım için 820 milyar dolar ayırırken, 4 Haziran 2020 tarihinde aldığı bir kararla faizleri “0’’ düzeyine çekerek deyim yerindeyse Avrupa ülkelerine kesenin ağzını açmış oldu.

Tüm bunlara ek olarak Avrupa Birliği, İspanya ve İtalya başta olmak üzere ekonomileri kötüleşen ülkelere bir kısmı hibe, bir kısmı ise kredi olmak üzere 750 milyar Euro’luk yeni bir paketle toplam 2.4 trilyon Euro’luk yardım yapacağını açıkladı. Bu gelişmeye Avrupa Birliği Komisyon Başkanı Ursula Von der Leyen’in; “Gelin, bir kez daha eski önyargıları bir kenara bırakalım, yeniden el ele verelim, krizden Avrupa için muhteşem bir çıkış yolu gösterelim. 70 yıl önce kurucularımız cesur bir adım attı. Şimdi bizlerin yeni nesiller için bu cesur adımı atmasının zamanı. Gelecek nesillere bunu borçluyuz. Yaşasın Avrupa” açıklamasını da eklediğimizde tablo tamamlanmaktadır.

Virüsün Avrupa’yı etkisi altına aldığı Ocak ayından bu yana “yalnız bırakıldığını’’ söyleyen İtalya’nın, “AB’nin artık bir önemi kalmamıştır” açıklaması hatırlanırsa Avrupa Birliği’nin yeni dönem için ayırdığı para ve AB Komisyon Başkanı U. Leyen’in açıklamaları önem kazanmaktadır.

Özellikle hibe alacak ülkelerin daha fazla denetlemesi anlamına gelen bu adımla Brüksel’in bu plan kapsamında hibe alacak ülkelerin yükümlülüklerinin ne olacağı, henüz netlik kazanmamakla birlikte, “AB Komisyonu’nun borçlu ülkelere her yıl bir kez yapacağı önerileri de dikkate alma zorunluluğu” netleşmiş durumda. Bu aynı zamanda hibe alacak olan ülkelerin daha fazla denetim altına alınarak kemer sıkmaya zorlanacağı anlamına gelmektedir. Geçmişte Yunanistan’a yapılan “kurtarma operasyonuyla” nasıl denetlendiği ve birçok konuda kemer sıkmaya zorlandığı bilinmektedir.

Koronavirüs salgını sonrasındaki geri de kalan 6 aylık süreç, emperyalist kapitalist ülke ekonomilerini etkileyerek daralmaya yol açtı. Almanya Federal İstatistik Ofisi (Destatis), Almanya ekonomisinin koronavirüs salgının sanayi yatırımlarını olumsuz etkilemesiyle bu yılın birinci çeyreğinde bir önceki çeyreğe göre yüzde 2.2 daraldığını açıkladı.

Açıklamaya göre “Alman ekonomisinde söz konusu daralma 2008-2009 finansal ve ekonomik krizinden bu yana en büyük daralma ve Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinden sonraki en büyük ikinci düşüş oldu. Alman ekonomisi 2009’un birinci çeyreğinde yüzde 4,7 daralmıştı.” Koronavirüs salgınının Avrupa’yı etkisi altına aldığı Ocak ayından buna yana Almanya’da ihracatın 3.1, ithalatın ise 1.6 düştüğü açıklandı. Bu rakamlar Alman ekonomisinin 0.8 puan küçülmesi anlamına gelmektedir

Alman emperyalizmi merkezi hükümeti, “ülke ekonomisine sahip çıktıklarını” açıklayıp, Alman tekellerine sürekli güvence vermekte, krizden çıkış için yeni kaynaklar aktardıklarını belirterek, tekellerle toplantı üstüne toplantı almaktadır.

Almanya’nın önde gelen Ekonomi Araştırma Enstitüsü (Ifo), mayıs ayının sonuna doğru 9 bin firmanın katılımıyla gerçekleştirdiği Almanya İş Anketi sonuçlarını yayımladı. “Ifo İş Dünyası Endeksi, Nisan’da 74,2 puandan Mayıs’ta 79,5 puana yükseldi. Şirketler mevcut durumlarını bir kez daha kötü değerlendirmiş olsalar da onların gelecek aylara yönelik beklentileri önemli ölçüde iyileşti.

Bununla birlikte, birçok şirket işleri hakkında hala karamsar duruş sergiliyor. Kısıtlamaların kademeli olarak hafifletilmesi bir umut ışığı sunuyor” denilmektedir. (Aktaran Dünya Gazetesi) Bu anket sonuçları Alman tekellerinin merkezi hükümetin politikalarından memnun olduklarını anlamına geliyor.

 

Süreç Nereye Evriliyor?

Öngörüler durgunluktan canlanmaya doğru bir ilerlemenin yavaş yavaş olacağını gösteriyor.

Dünya borsaların yeniden açılmasıyla birlikte gösterge endekslerinin yeniden bir canlılık içine girdiği görülmektedir. “Stoxx Europe 600 gösterge endeksi yüzde 0.4 değer kazancıyla 342 puanda ve Almanya’da DAX 30 endeksi yüzde 0.7 artışla 11.150 puanda seyrediyor. İngiltere’de FTSE 100 endeksi yüzde 0.4 düşerek 5.993 puan, İspanya’da IBEX 35 endeksi yüzde 0.8 değer kazanarak 6.747 puan, Fransa’da CAC 40 endeksi yüzde 0.4 yükselerek 4.462 puan, İtalya’da MIB 30 endeksi yüzde 0.2 artarak 17.358 puan oldu.” (Aktaran Dünya Gazetesi)

Küresel piyasalar, Çin’den salgın sonrası güçlü bir toparlanmaya işaret eden veriler yayınlanmaya başladı. Çin’de imalat PMI’ı Mayıs ayında 4 ayın en yüksek seviyesine çıkarak büyüme sinyali verdi. Ayrıca hizmet PMI da yükselişini sürdürüyor. Bu verilerden destek alan “Çin borsaları yüzde 2’nin, Hong Kong borsaları yüzde 3’ün üzerinde artıda.”

Dünya Bankası, koronavirüs salgının sürdüğü ve İkinci Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndan bu yana yaşanan ekonomik durgunluğun geleceğiyle ilgili yayınlandığı raporda, ekonominin durgunluktan canlılığa doğru bir seyir izleyeceğini açıkladı.

Emperyalist büyük ekonomilerin salgından bu yana “iç talep ve arz, ticaret ile finans alanlarında ciddi bozulmaların yaşandığı belirtilen raporda, bu ülkelerin ekonomilerinin 2020’de ortalama yüzde 7 daralmasının, gelecek yıl ise yüzde 3.9 büyümesinin beklendiği de ifade edildi.” (Gazete Duvar)

Rapor, tek tek ülkelerdeki durumu ise şöyle açıklıyor: Buna göre, “ABD ekonomisinin bu yıl yüzde 6,1 küçüleceği, gelecek yıl yüzde 4 büyüyeceği öngörüsü yer aldı. Euro Bölgesi ekonomisinin ise bu yıl yüzde 9,1 daralacağını, gelecek yıl yüzde 4,5’lik büyüme performansı göstereceği değerlendirildi. Japonya ekonomisinin de bu yıl yüzde 6,1 küçülürken, gelecek yıl yüzde 2,5 büyüyeceği öngörüsü de raporda yer buldu. Bu grupta yer alan ülkelerden Çin’in bu yıla ilişkin ekonomik büyüme tahmini yüzde 5,9’dan yüzde 1’e düşürüldü.

Çin ekonomisinin gelecek yıl ise 6,9 büyüyeceği öngörüldü. Rusya ekonomisinin bu yıl yüzde 6 küçülmesi beklenirken, 2021’de yüzde 2,7 büyüyeceği tahmin edildi. Hindistan ekonomisinin de bu yıl yüzde 3,2 daralırken, gelecek yıl yüzde 3,1 büyüyeceği öngörüldü.’’ (Gazete Duvar) Bu verilerin işçi ve emekçilerden gasp edilen merkezi bütçelerden aktarılan milyarlarca dolarla ortaya çıktığı ve büyük tekellere bir can simidi olduğu unutulmamalıdır.

Emperyalist ülkeler arası “çelişkilerin yumuşatılmasının” bir adımı olarak G7’nin Haziran ayında yapılması gereken zirvesi Eylül’e ertelendi. Bu zirveye daha önce G7’den çıkartılan Rusya başta olmak üzere “Avustralya, Güney Kore ve Hindistan’ın da eklenmesini” isteyen ABD Başkanı Donald Trump’un önerisinin kabul edilip edilmeyeceği belli olmasa da önerinin altında yatanı tahlil ettiğimizde geçici bir uzlaşma adımı olduğunu belirtebiliriz. Bugün açısından en belirgin olan çelişki ABD ve Çin arasındaki çelişkidir.

Bloklar arası çelişkilerin ve hatta blokların oluşturan emperyalist ülkelerin kendi aralarında da çelişkiler olduğu gerçeği orta yerde duruyor.

 

Emperyalist ülkeler ve uşakları tehlikeyi görüyor

Emperyalist hükümetler, koronavirüsle birlikte kitlesel olarak artan işsizlik ve yoksulluğa itilen emekçilerin ağzına bir parmak bal sürerek öfkeyi dizginlemeye çalışıyorlar. Almanya’nın bir defalığına çocuk başına 300 Euro vermesi böyle açıklanabilir. Keza tüm emperyalist ülkelerde küçük esnafa bir defalığına ve çok az miktardaki yapılan yardımlar bu amacı güdüyor. Emperyalistler bu adımlarıyla kitlelere şirin görünmeye çalışsalar da ayaklanmaların ve direnişlerin önüne geçmeleri mümkün olmayacaktır.

Tüm veriler devrimlerin hala esas akım olduğunu göstermektedir. Ufukta bir emperyalist savaş tehlikesinden söz edemeyiz. Bunun en büyük nedenlerinden biri krizin yönetilmesi durumudur. Buna bağlı olarak sömürge ve yarı-sömürge pazarlara bir tek emperyalist tekelin hakim olmasının ötesinde çok uluslu tekellerin ortaklaştırdıkları, küresel tekellerle aynı pazarlara rahatça girmeleri ve nihayetinde her bir ülkenin elindeki nükleer silahların “frenleyici” etkisi, şimdilik bir dünya savaşının ufukta görünmediğini gösteriyor.

Emek-sermaye çelişkisi temel çelişki olarak sınıf mücadelesini belirgin kılıyor. Bu temel çelişki her ülkede farklı çelişkileri de öne çıkartmaktadır. Emperyalist kapitalist ülkelerde işçi sınıfı ile burjuvazi arasındaki çelişki baş çelişkidir. Sömürge ve yarı-sömürge ülkelerde ise emperyalizm, feodalizm ve komprador burjuvazi arasındaki çelişki baş çelişkidir.

Önümüzdeki süreç zorlu günlerin habercisi gibidir. Tüm ülkelerde ortaya çıkan işsizlik, yoksulluk emekçileri sokağa davet ediyor. Dünya genelinde örgütlü sınıf mücadelesi istenilen düzeyde değildir. Özellikle KP’ler geniş kitlelere önderlik edecek düzeyde bir örgütlülüğe erişmiş değillerdir.

Ayaklanmalar ve direnişlerin kendiliğinden gelişmesi istenilen sonuçların alınmasındaki en dezavantajlı yanımız olarak kendisini gösteriyor.

Ülkedeki gelişmeler de yeni bir kitle hareketinin habercisidir. AKP-MHP iktidarı bunu gördüğü için, baskıları daha da artırmış bulunuyor. Süreç, kitleler sindirilerek 2023 seçimlerine kadar devam ettirilmek isteniyor.

Devrimci hareketin tüm bunları birlikte tahlil ederek yeni taktiklerle süreci karşılaşması için birleşik mücadeleyi örmesi gerekir. Aksi durumda, Gezi İsyanı’nda olduğu gibi kitlelerin arkasından sürüklenmek kaçınılmazdır.

https://ozgurgelecek18.net/makale-korona-virus-golgesinde-savas-mi-devrim-mi-esas-akim/ (1/2)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu