GüncelMakaleler

Kuvars damarı ve Demirtaş’a özgürlük samimiyetsizliği

24 Haziran seçimlerine yaklaşırken iktidar olmak üzere tüm düzen partileri manipülasyon ve günah çıkarma politikalarını sahnelere sunmaya başladı.

24 Haziran seçimlerine yaklaşırken iktidar olmak üzere tüm düzen partileri manipülasyon ve günah çıkarma politikalarını sahnelere sunmaya başladı.

Bugüne ek toplumsal muhalefete dönük saldırganlıkları ortak halaya tutuşanların bugün Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve siyasal anlamda geldiği noktanın mimarileri olduğu ortadadır. Erken seçimlerin ekonomik açıdan bir krizin sonucu olduğu ortadayken tüm düzen partilerinin amacı krizden çıkmak değil devletin bekasını krizden kurtarmak, süreci krizsiz atlatmak olduğu biliniyor. AKP’nin son günlerde medya üzerinden sergilediği Türkiye panoramasında tüm gelişmelerin kendi sürecinde gerçekleştirildiğini iddia ederken kendisinden önceki hükümetleri “lanetleyerek” kendisini aklıyor. Kuşkusuz amaçladığı kendi bekasını da korumaktır. Zira bugüne kadar sicili kabarık hali siyaset sahnesinde bir pozisyon edinemeyeceği kesindir. Bu açıdan kendisinin de belirttiği gibi bu süreç AKP açısından geri dönüşü olmayan bir meselesidir ki bu da varlık yokluk meselesi ile eşgüdümlüdür. Bu durum aynı zamanda devletin hemen bütün kademelerinde örgütlenen bir partiyi ilgilendirdiğinden devletin krizi ile paralellik taşımaktadır.

Koşullar itibari ile bu hal aynı zamanda genel tabloda bir devlet krizine dönüşeceğinden gerek sistem partileri gerekse de toplumsal muhalefetin bir dizi damarı temel argümanını AKP karşıtlığından oluşturmaktadır. AKP karşıtlığının aldığı bu hal onun yaptıklarına karşı temel bir dizi muhalafeti örgütlemekle tanımlanmakta, siyaset sahneleri bunu mazhar olmaktadır. AKP ve MHP’nin oluşturduğu Cumhur ittifakına karşı CHP DP, İYİ Parti ve SP’nin oluşturduğu “Millet ittifakı” arasında süregelen çekişmede dökülen incileri izlemek oldukça eğlenceli olacaktır.

Dökülen inciler bir yana en başından bir gerçekten bahsetmek gerekiyor. İktidar partilerinden devlet örgütlenmelerine kadar hemen her şeyin geçici olduğu esas meselenin devletin devamlılığı olduğudur. Bu açıdan seçim sürecinde sistem partilerinin temel propagandalarındaki ekonomik ve sosyal vaatlerine değil bunların devletin temel kolonları karşısında nasıl konumlandıklarına ve bunları nasıl ürettiklerine bakmak gerekmektedir. Sistem partilerinin amaç ve pozisyonları bu noktadan doğru daha net anlaşılabilir.

Türk hâkim sınıflarının tarihten bugüne kadar belli damarları olduğu ve Türk devlet yapısının bu damarlar ekseninde üretildiği bilinmektedir. Bu damarlardan bir tanesi tarihsel bir kökü bulunan ezilen ulus ve azınlık inan ve milliyetlere dönük imha ve inkâr politikasıdır. Bu Türk devletinin Kuvars damarı*dır. Yani hâkim sınıflar toplum içine yaydıkları şovenizm damarından beslenerek kendi varlıklarını sürdürmektedirler. Kaypakkaya yoldaşın dediği gibi; “ ‘Türkiye’nin bütün işçi ve köylüleri’nin bugün Kürt milletinin en haklı ve ileri isteklerini dahi desteklediğini iddia edemeyiz… Türk işçi ve köylülerinin bilinçleri, Türk hâkim sınıfları tarafından milliyetçilik ideolojisi ile geniş ölçüde karartılmıştır”( İ.Kaypakkaya Seçme Yazılar Umut Yayıncılık, Syf 138)

Hâkim sınıfların bu politikası özellikle 7 Haziran seçimlerinde sendeleyen AKP’nin 15 Temmuz ve sonrasında daha da boyutlandırılmış ve özellikle öz yönetim sürecinde bölücülük yaftası adı altında katliamlarla halk kitleleri içindeki şovenizmden beslenmiştir. Öyle ki bu süreçte sistem partilerinin hepsi bu kuvars damarında buluşmuş ve resmi ideolojinin nimetinden alarak yollarına devam etmiştir. HDP’ye yönelik siyasal operasyonlarda ortaklaşarak kasvetli yürüyüşlerini çapsızlaştırmış Türkçülük bombardımanı ile Mustafa Kemal’in üzerine el basarak kendilerini Milli mücadele kahramanı ilan etmişlerdir. Öyle ki tüm bu “Milli mücadele” operasyonu başta Kürt ulusu ve onun hareketi olmak üzere tüm sınıfsal dinamiklere dönük gerçekleştirmişleri. Dolayısıyla açık bir şekilde deklere etmek gerekmektedir ki hâkim sınıflar Kürt ulusu ve azınlık milliyetlere dönük her katliamlarında atalarına dönük yüksel sadakati deklere etmişlerdir.

 “Millet ittifakı” sıkıştı,  “imdat Demirtaş” diyor

24 Haziran seçimlerine girdiğimiz bu süreçte özellikle CHP ve İYİ Parti Kürt oylarını almak için ellerinden geleni yapmaktadır. Kürt ulusunun mevcut potansiyelinin farkına varmaları dikkate değer bir gerçek ki bu tarihsel olarak süregelen bir inkârın geldiği noktayı göstermektedir. SP Kürt kitlesi üzerindeki dinsel etkiyi kendisine propaganda edinirken, CHP Cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce bu zamana kadar tutuklanmasına karşı çıkmadığı, ismini ağzına dahi almadığı Demirtaş’ı ziyaret etti. Tüm bunlar gerçekleşirken bütün gözler İYİ Parti Cumhurbaşkanı adayı Meral Akşener’e çevrildi. Akşener’in Kürt meselesine ilişkin neleri döktüreceği merak konusuyken Demirtaş’ın serbest bırakılmasını ve kendisi ile eşit şartlarda mücadele etmesini temenni ettiğini söyledi.

Bu “temenninin” bir yanını AKP’e karşı “Millet ittifakı” sıkıştı ve Selahattin Demirtaş özgür olsa yapamadıkları muhalefet onun aracılığıyla yapılacaktı. Millet ittifakı Demirtaş’ın özgür olmasını Demirtaş için değil kendi işini kolaylaştırmak için kendileri açısından deyim yerinde ise “denize düşen yılana sarılır” şeklinde vücut bulmuştur.

Bu üçlü ittifakın Kürt ulusal sorunu karşısındaki bu ittifakı büyük bir samimiyetsizliğin ifadesidir ve hedefin diğer yanı Kürt oyları olduğu ve Kürtler üzerinde yaratılacak manipalasyonun kendilerine yaramasıdır. CHP ve İYİ Parti gibi şeceresi belli partilerin eksik bir yanını tamamlayan Akşener,’in psikogarfi bir politika sergilediği ortadadır. Bugüne kadar jeografik(bölgesel) ve demografik(etnik dini ve cinsi) etkenlerle hareket eden bu partilerin psikografik ayağını tamamlayan İyi Parti tamamlamaktadır. Ancak şurası bir gerçek ki sistem partileri genel olarak bunları hayata geçirirken Kürt ulusunun tarihsel haksızlığına dokunmamaktadır. Zira buna dokunmak demek kendi varlık zeminlerini inkâr anlamına gelmektedir ki bu da devletin bekası konusunda oturdukları ebedi imha, inkâr sofrasına ihanettir.

Akşener’in açıklamasında kendisinin çok kısa bir siyaset serüveni olduğunu ve bu süreçte Türkiye’yi ilgilendiren çok önemli gelişmelerin yaşanmadığını iddia etmiştir. Öyle ki yaşanan her şeyin kendisinin siyaset sahnesinde olmadığı bir süreçte gerçekleştiğini söylemiştir. Akşener’in yapmak istediği kendisinden önce yaşanan süreçlerden elini çekerek toplumun bu psikografik noktalarına yani duygu ve umutlarına dokunmak istemektedir.

Ancak Demirtaş çıkışı Kürt ulusunun yıllara varan bedellerinin sadece küçük bir parçasıdır ki esas duygu ve umutlarını ifade etmemektedir. Kürt ulusunun duygu ve umudu bağımsız demokratik bir Kürdistan’dır. Demirtaş ise bu duygu ve umudun ödenen bir bedelidir. Dolayısıyla Kürt oylarının Demirtaş’tan geçmediği ezilen ulusun en demokratik taleplerinin dinlendirilmesinden ve yerine getirilmesinden geçtiği bilinmektedir. İstem partilerinin ise bu meselede ortaklaştığı tek nokta ise imha, inkâr ve asimilasyondur.

Bunun tarihsel örnekleri ise sayılmakla bitmeyecek kadar kabarıktır.

*Kuvars damarı: Altın vb değerli madenlerin toplandığı damar

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu