MakalelerPusula

Kuyu-kurbağa denkleminde TC ve biz…

Zor yolunu iktidarını korumak ve sürdürebilmek için tek yöntem olarak gören ve kendi doğrusundan başka her şeye gözünü kapatanlar kuyunun dibindeki kurbağa gibidirler. Gökyüzünü bir kuyunun ağzından görüp, evrenin sınırlarını da o kuyunun ağzına sığdırmaya kalkarlar. Oysa ne gökyüzünün ne de evrenin sınırları bir kuyunun ağzıyla ölçülebilir.

TC’nin derinliğine gömüldüğü Ortadoğu stratejisinin ikinci ve belki de son perdesi olarak da tarihe geçebilecek “yeni” bölge stratejisi de bahsettiğimiz kuyu-kurbağa denklemiyle benzeştirilebilecek türden gelişmelerle ilerliyor.

Binali Yıldırım başbakan olmasının ardından iktidar iddialı bir çıkış yaparak düşmanlarını azaltıp dostları çoğaltma yoluna gideceklerini ilan etmişti. Bugün hala bu söylemlerini sürdürseler de bölge ülkeleriyle derinleşen krizlerine, emperyalist efendilerine karşı kullandıkları hadlerini aşan üslup ve söylemlerle “değerli” yalnızlıklarına yeni krizler ekleyerek yollarına devam etmektedirler. Bu demek değildir ki TC, efendilerince bir kenara atılıp kullanım dışına çıkartılacak. Emperyalizm, en kötü koşullarda bile çıkarlarına hizmet edecek her türlü unsuru sonuna kadar kullanır. Politikalarında esnek ve faydacıdır. Olayların neden ve nasıllarından çok (olumlu ya da olumsuz) nasıl sonuçlandığıyla ilgilenir. Bu yanıyla TC’nin ABD’nin bütün uyarılarına rağmen sürdürdüğü Irak ve Suriye politikası, kapı arkalarında yapılan pazarlıklarla işleyen süreç bu duruma verilebilecek en yakın ve iyi örneklerdendir.

Süreci bekasına bağlayan egemen sınıflar, klik ayrımı yapmaksızın AKP kliğinin kendi çıkarlarına hizmet etmeyen her türlü öneriye kapısını kapatan hatta şiddetle saldıran tavrına rağmen tek vücut olarak dolaylı ya da direkt olarak bu sürecin birer parçası olmuş durumdalar. Bu haliyle icra edilen iç ve dış politika ülkeyi bir bütün çok tehlikeli bir sürecin eşiğine getirmiştir. Girilen bu sürecin hızı, bölgedeki gelişmelerin akışında kendini gösterecektir. TC açısından Kürt ulusal mücadelesinin aldığı yol, sürecin ana halkasını oluşturmaktadır.

Öyle ki bölge yeniden şekillendirilmeye çalışılırken TC, 15 Temmuz darbe girişiminin kendinde yarattığı tahribatla sürecin zayıflamış bir unsuru olmak durumunda olmasına rağmen savaş çığırtkanlığı yapacak kadar ileri gidebiliyor. Bugün artık TC’nin Arap sokağında istenmediği, sokak sakinleri tarafından bizzat ilan edilmiş durumda olmasına rağmen TC, bu durumu tersine çevirmek için bölgedeki savaş durumunun yarattığı kimi boşlukları fırsat bilerek Irak ve Suriye’de toprak işgali anlamına gelen ve bu ülke yönetimleriyle karşılıklı restleşmelere varan hamlelerle, dışına itildiği sürece dahil olma çabasından vazgeçmiş değildir.

Mevcut durumda TC’nin masada olma isteğinin bir hayalden öte anlam taşımadığı görülmektedir. Ancak yürünen her yolun bir sonu olduğu gibi bir de bedeli vardır. TC açısından bu bedelin yüklü bir faturaya dönüşmesi sürpriz olmayacaktır. Ancak bu faturayı kimin ödeyeceği sorusunun cevabı muğlaklığını korumaktadır. Devrimci ve komünist mücadelenin seyrinin belirleyici olacağı yanıtta egemen sınıflar her zaman olduğu gibi faturayı halka kesmek istemektedir. Yine egemen sınıfların faturayı halka ödetmek isteği ve bunun, halkın örgütsüzlüğü devam ettikçe, yaşamda karşılık bulduğu, bulmaya devam edeceği açıktır.

Ne kadar kavrandığı tartışılır olsa da oldukça geniş bir kesim ülkenin gidişatı ve bu gidişata dur denilmezse, ağır bir faturanın onları beklediğinin farkında. Türk egemen sınıflarının içinde bulundukları kaosu bir yana bıraksak bile bu durum başlı başına bir örgütlenme ve süreci halkın lehine çevirme olanaklarının fazlasıyla olduğunu göstermektedir. Ayrıca son dönemde ilericilik, devrimcilik adına kendisine misyon biçen hemen her kesimin dilindeki “Direneceğiz!” şiarı önemlidir. Ancak mesele “olmak ya da olmamak” olmadığı gibi “direnmek” şiarının da dillere yerleşmesi değildir. Bütün mesele direnmekten ne anladığımız ve onun altını mücadelede nasıl doldurduğumuzla ilgilidir. Doğru çizgiyi yakalamak tamamen gerçeklerle nasıl ilişkilendiğimizle ilgilidir. Tercih bizim: Kuyunun ağzı mı yoksa gökyüzünün enginliği mi?

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu