GüncelMakaleler

MAKALE | “DE FE FABULA NARRATUR”*

"Biz olay ve olgular bizi öz biçim arasında zorunlu tercihe itmesi, nesnel gerçekliği olan noktada; öz biçimin gerine düşmesine düşmesinde, biçimin öz olarak yaşanıldığı bir sınıf mücadelesi anlayışının ortaya serildiği dogmatik-doktiriner bir esaretine son vermek için, değişim ve yenilenmemizi ifade ederek 48’inci yılımızı selamlıyoruz."

“Esasen bir komünist devrimciler, prensip olarak siyasi kanaatlerimizi ve görüşlerimizi hiçbir yerde gizlemeyiz.”(İ.Kaypakkaya)

Ezilenlerin kurtuluş mücadelesinin manifestosu olan, egemen hakim sınıflarının adeta bir karabasanı niteliğinde olan, görünce cin çarpmışa döndükleri “Karakitap” kapitalin 1. Basımı önsözündeki bu cümle, “De Fe Fabula Narratur” ( anlatılan senin hikayendir) 47 yıl  kesintisiz sınıf mücadelesinin neden verilmesi gerektiğini anlatmaktadır.

Bu bağlamda, proletarya partisinin tarihi ele alışı tarihi bir bütün olarak, bütün de parçalardan oluştuğunu ve her parçası kendi başına bütünü oluşturan mihenk taşı anlayışını esas olarak tarihin kendisini ülkemizde oluşturmuştur.

Ülkemizde, ezilenlerin kurtuluş mücadelesindeki tarihsel sürecin ve sınıf hareketinin teori ve pratiği ikinci kez küllerinden arındırıp yazıldığı umudun adı 24 Nisan’dır.

Umudun manifestosunun yazıldığı 1972’de sınır tanımayan iddiaların büyüklüğü karşısında korkunun yenilgisine tanıklık ettiği direngen mayısın arefesinde…

Bu bağlamda 1971 Türkiye siyasi tarihinde bir dönüm noktasıdır. Ezilenlerin politik öncülerinin cesareti kuşanarak devletin karşısına çıktıkları an’ıdır1971. 24 Nisan 1972 ise Türkiye siyasi tarihinde yeni bir dönüm noktasıyla 1971’i aşarak bir milat olmuştur.

Çünkü; devrimcisinden reformistine, her renk ve tonda, Türkiye’de sol, aydınlanma felsefesinden-ideolojinden kopamamıştır. Kaypakkaya bunu aşan ilk komünist önderdir. Kayakkaya’nın ardılları olarak biz komünistler, kesinlikle ve kesinlikle şu gerçeğin bilincinde ve ayrımındayız; gerek dünya çapında , gerekse ülke bizdeki ülkemizdeki devrimci hareket çevresinde komünist hareketin ideolojik ve politik hegamonyası hayli geri ve zayıf düzeydedir. Komünist hareket, Marks ve Engels’in komünist manifestoda belirledikleri, “Altın Çağı’nın” yaşamaktan hayli uzak.

Ama ne olursa olsun Marks ve Engels’ten  günümüze tarihin en zayıf evresinde olmasına rağmen hem ülkemizde hem de dünya da komünist özneler var ve dünya da komünist öznelerin ezilmesinden ve sömürülmelerinden başka kaybedecek hiç bir şeyleri olmayan ezilenler ve sömürülenlerle buluşmasını engellemek için, bütün imkanlarını seferber ederek mücadele edecektir.

İşçi hareketleriyle buluşması, proleterlerin ideolojik edinime tabi tutulması nedeniyle, işçi hareketiyle/işçi sınıfıyla özdeşleşen komünizmin uluslar arası düzeydeki takvimsel gündeminden birisi olarak bilinen zamanların/günlerin iyi ele alarak, ana uygun konumlanacak teorik/pratik hattı  politik olarak sergilememiz şarttır. Ülkemiz özgülünde ezen- egemen sınıfların politik gündemlerini iyi okumalı, takip etmeli ve ona göre ezilenlerle politik bir alan oluşturacak pratik sergilenmelidir.

Genelde emperyalist kapitalist sistemin “doğası”özelde” neoliberal ekonomi politikaların kaçınılmazlığı nedeniyle yapılan yaşatılan ekonomik krizin had safhaya ulaştığı ve çeşitli milliyetlerden Türkiye’deki ezilenlerin bu nesnel gerçekliğini, öncü devrimci politik öznesi olan Proletarya Patisi(PP) ile ezilenlerin buluşma olanağı arttırmaktadır. Leninist teori ile bunu ifade etmek gerekirse, “devrimci politik faaliyetin nesnel koşullarına dair süreç son derece uygundur.

Elbette aydınlanma ideolojisinden kopamayan, içersinde bulunan an’ı- konjönktürü “tarihsel ilerlemeci”lik teorisiyle algılamaya-anlamaya çalışan sözde Marksistlerin /Komünistlerin yani bilimin revizyonistlerin bu gerçeği kabullenmesi beklenmiyor. Böylelerine göre “tüm dünya hem de Türkiye hızla bir uçuruma, yok oluşa doğru yuvarlanıyor. “Eğer gerçekten “bir uçuruma-yok oluşa doğru “diye bir hareket varsa tarihsel akışta, hiçbir kuşku yok ki verili gerçeği bu şekilde betimleyenler yuvarlanıyor demektir.

Umudun adının tarih sahnense çıkışından buyana geçen 46 yıllık kesintisiz bir devrim mücadelesi söz konusudur. Bunun için, hayatı dogma haline getiren kavramların içerisinde sıkıştırılan bir ezilenlerin mücadelesini reddediyoruz.! Bunun için 47. Yılında umudu pratiğin nesnel analizini teorize edilen politik faaliyet alanı oluşturmaya hedefindeyiz. Zihnimizde oluşturulmuş bariyer-kalıpları uydurulmaya çalışılan bir Marksizm’i reddediyoruz.

Biz Marksizm’i, “Marksizm’in bizi sınıfsal ilişkisinin ve tarihinin her anının somut özelliklerinin en doğru, aslına en uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir, denetlenebilir bir hesabını yapmaya zorunlu kılar. Biz Bolşevikler, bir kurda, bilimsel temellere dayanan bir siyaset bakımından kesinkes zorunlu olan bu kurala her zaman bağlı kalmak zorundayız.

Marks ve Engels ezbere, öğrenilen ve yinelenen, olsa olsa tarihsel süreç her evresinde somut iktisadi ve siyasal durumuyla zorunlu olarak değişen genel hedefleri gösterebilen “formüller”le haklı olarak alay ederek, her zaman “bizim öğretmemiz bir doğma değil eylem kılavuzudur” demişlerdir(Lenin-Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi) Lenin’in belirttiği gibi dogmalar yığını olarak değil canlı, dinamik bir (Bilim) şekilde ele alıyoruz.

Biz ideolojik –politik olarak örgütsel bir mücadelenin derinlikle ele alınması önemini son yıllarda ki somut nesnel gerçekliğin oluşturduğu olgularıyla önemsiyoruz. Bu bağlamda bilim –felsefe politika alanında, teori ve pratik üzerinden Epistemolojik- Ontolojik bir bütünlüğün ifadesi olarak MLM bütünlüklü haliyle; bilimi, bilim ise politikayı politik alanda felsefeyi- felsefenin derinliklerinden ayrışarak bunları bütün olarak ezilenlerin mücadelesine kanalize etme iddiasına sahibiz. Çünkü bize bunu 72 yılı ve umudun adını emrediyor.

Her yerde toplumsal ve siyasal durumları, olay ve olgularıyla doğru ele alan, tespitini yapan politikanın oluşturan ve pratiğe çevirecek  bir teorik formülasyonu ile ezilenleri mücadelesini yaratmak, bir tercih değil, Nisanımızın iddiası ve hedefidir. Bundan dolayı bu bizim zorunluluğumuzdur. Unutulmaması gereken şey egemen hakim sınıfların en büyük korkusu komünist devrimdir.

Tir tir titresinle korku girdabında . Ezilenlerin zincirlerinden başka yitirecek hiçbir şeyi yoktur ve komünistlerin ezilenlerle buluşturacak olanlarla mücadele edecek bir dünyaları vardır ve o dünya uzak ya da ütopik değil gerçektir. “halk yalnız halk dünya tarihini yaratan itici kuvvettir. “(Mao-seçme sözler-S71) bu gücü elinden alınınca egemenler çılgına döner/dönmüştür.

47 yıllık kesintisiz bir sınıf mücadelesi çetin ve zor koşullarda sürdürülen bu uzun yürüyüşte inişli –çıkışlı engelleri olan bir sürü nedenselliği yarattığı olumsuzluğa rağmen ısrar ve kararlılıkla sürmektedir. Sabahhattin Ali’nin dediği gibi; ”Anlarsın niçin uzak yerlere baktığını, içimde yaşanmaz bir dünya’da yaşıyorum”bir bakış açısıyla 47 yılımızda değişimle yenilenme istem ve arzumuzun yılı olarak ezilenlere ulaşmamızdan sonra adı olacak.

İçinden geçtiğimiz süreci biz Stalin yoldaşın ; “devrimci hareketin gerileme dönemi; güç toplama dönemini yaşıyoruz., yoksa bu yeni devrimci yükselişin koşullarının olgunlaştığını yaklaşan sınıf mücadelelerine işçi sınıfının hazırladığı bir dönemi komünist partilerin taktik tavırları buna bağlıdır. (Cilt 12.S.30) belirttiği noktadan okuyoruz. Biz bunu, aydınlanmacı-modernist ideolojinin sınırlarını aşmaksızın bununla hesaplaşıp kopulmaksızın Emperyalist-Kapitatalizm ile onun yerli faşist gerici iktidarlarıyla, komünist devrime karşı açtığı ve ezme ve imha etme mücadelesi karşısında, komünist politik, pratiği sergilenmesinin olanakları olduğunu düşünüyoruz.

Buna göre sınıf mücadelesinde aciliyet arzeden sorun asla bölgesel ya da küresel düzlemde, ulusal-sınıfsal hareketlerle geliştirilecek siyasal, örgütsel ilişki ya da ittifak sorunu değildir. Aciliyet arz eden sorun komünistlerin ve devrimcilerin, ayaklarını bastıkları topraklardaki faşist gerici devletlerin karşısında maddi bir güç olabilme sorunudur. Sınıfsal ve ulusal mücadelelere tavır ve tutumlarda, aydınlanmacılığın aşmaya niyet göstermeyenlerin bu mücadeleyi verenlere eleştiri adı altında baş uçlarında bulundurdukları Turan Dursun, İlhan Arsel, İlhan Selçuk, Afşar Timuçin vb yeni bilimum aydınlanmacı aydınların eserlerini terennüm eden komünistinden devrimcisine burjuva küçük burjuva devrimciliğin sınırlarını kesinlikle açamayacaktır.

Bu kaynakları referans olarak yayın organlarında kullananların söz söylemeleri gerçeklerini ortaya süren somut verileridir. Biz ise, bu durumu maskın 44 el yazmaları çalışmasında teorik dizgesini üç kavrama dayandırdığı “1 İnsanın özü 2 Yabancılaşma, 3 Yabancılaşmış emek” şeklinde ele alıyoruz. Çünkü, bu gevşeklik sınıf mücadelesinin seyrini –etkisinin ve bütünlüğü için çok önemlidir.

47 yıllık politik faaliyetin maddi kazanımları nelerdir? Sorusunu kendimize sorduğumuzda  her şeyden önce fiili ve ideolojik baskı – imha saldırılarına rağmen komünizmin şanlı bayrağını yere düşürmemek, her yerde ve her alanda sömürünün- zulmün ve baskıya rağmen, kızıl bayrağı dalgalandırma kararlılığı ve cüretinden taviz vermeden ezilenlerin kurtuluş mücadelesinde ısrar ve kararlılıkla yürümek, başlı başına bir kazanımdır.

Tarihimizin çeşitli evrelerinde evrensel ve politik gelişmeler ve olaylar karşısında, aşırı doktrinlere tutum ve tavırlar takınmış olmanın sonucunda gerileme yaşanmıştır. Bunda ısrar eden staükocu, dogmatizme bağlı pratik belirlemelerden arınmak için; MLM’ye sarılarak değişimin elzem olduğunu ve bunun neticesinde yenilenme süreci yaşamımızda inanarak; son yıllarda politik alanda geliştirdiğimiz, pratik, teorik, politik formülasyon çok değerli bir kazanımdır.

Dogmatik-statükoculuğun politikasızlık burhanları ile daralttıkları mücadeleyi Mao’nun “Birlik, dinamizm, ciddilik ve canlılık” (MaoZedung, Seçme Sözler,S.85)  tespiti doğrultusunda ele alarak  “ya bir yol bulacağız ya da bir yol açacağız” anlayışı ile ezilenler için devrim için devrimci siyasi öznelerle ilişkileri zenginleştirip bütünleştirmek bir kazanımdır.

Değişim ve yenilenmenin etkisi, ezilenlerde yankısını buldu, heyecan oluşturdu. Evet farkındayız… Değişimin zorunluluğu için yenilenme ihtiyacının nesnel koşullar içerisinde ortaya çıkması cüret işidir. Sorumluluğumuzun yenilenme istemiyle mücadele yükümüz yolumuzun iddia ve kararlılığıyla çok büyüktür. Ancak, devrim işi de zaten büyük bir iştir.

Mesele ezilenler cephesinde bu değişimin yarattığı yenilenme nasıl yankı buluyor/bulacak? Şu ana kadar ezilenler cephesinde umut tohumlarının filizlenmesinin yarattığını görüyoruz. Demek ki doğru bir stratejik- politik- taktik ile pratiği sergiliyoruz. Buda bize, daha iyisini, daha mükemmelini yapmaya daha sağlam, daha kararlı adımlarla, daha sağlam, sakin ve coşkuyla başarmak için yürüme kararlığımıza götürecek niteliğimizdir.

“Halk tava gelmiş toprak gibidir, bizlerde sağlam ve yeşermeye hazır tohumlar olmalıyız” (Kaypakkaya)

2019 yılına hızlı giriş yapan ülkenin siyasi atmosferi, tam anlamıyla birbirine karışmışlık içerisindedir. Sınıf mücadelesi de bu durumdan fazlasıyla mustariptir. Revizyonizm-Reformizm hakimiyetinde, oportunizm bayraktarlığını dogmatizmin egemenliğinde ütopik sol-culuğun devrim argümanlarına sarılarak, bu gerçekliklerini gizleme- Marksist maskeleriyle saflaşıldığı-özneler mevcuttur. ezilenler cephesinde ise pratik politika da, nesnel koşullar içerisinde somut tahlil ilkesine bağlı olarak ele alındığı gerçekliği vardır.

Ezilenlerin “artık yeter” çığlığına cevap oluşturabilecek politikalara uygun pratik için proletarya partisi olarak biz “ileriye doğru atılan her adım, her gerçek ilerleme bir düzine programdan daha önemlidir” ( Marks) anlayışı ile, MLM ile yenilenme yoluyla sınıf mücadelesini yükseltme iddiasını taşıyoruz. Zor ve çetin bir dönemin içerisindeyiz. Bu dönem, hem sınıf karşıtlarının, hem de sınıf mücadelesi veren, kendine komünist- sosyalist diyen özneler tarafından basınç altında yaratılan atmosfer söz konusudur.

Bunun için daha fazla enerji sarf etme daha azimle mücadele verdiğimiz süreç içerisindeyiz. Bize her türlü teorik- politik fiili saldırıların ana kaynağı, ezilenlerle bütünleştireceğimiz yenilenme ihtiyacının zorunluluğu üzerine teorik belirlemelerimizdir. Her şeye rağmen biz inandığımızdan tek yoldan güzergahını MLM biliminin ışık tuttuğu yoldan yürümekte kararlıyız. Çünkü; “Şimdi herkesin gözü önünde bir bayrak çekiyoruz. Bu bayrak proletaryanın kızıl bayrağı olacaksa, onun kızıllığını bazen bütün lekeler ciddi ve titiz bir çabayla silinip atılmalıdır.” (Kaypakkaya) anlayışını ilke edinerek yürüyoruz.

Biz, bilinen- görünen olay ve olguların farkındayız ve onlara dikkat çekmek için politikalarımızı sağlam belirlemeye çalışıyoruz. Çünkü “biz halka hizmet ediyoruz, onun için noksanlarımızı varsa, bunların ortaya çıkarılarak eleştirilmesinden korkmuyoruz. Kim olursa olsun bize noksanları ortaya çıkabilir. Eğer haklı ise noksanlarımızı düzeltiriz. Teklif ettiği şey halka yararlıysa, biz de ona göre hareket ederiz” (Mao Seçme Sözler S.149) bu anlayışla, böylesi bir inançla yenilenerek sınıf mücadelesinde tercih değil ezilenler için sorumluluk olarak değerlendiriyoruz. Bu bir yol arayışıdır. Tıkanan ve kendini tekrarlayan sınıf mücadelesi söz konusudur. Tıpkı bir aracın hızlı olduğu yerde gazına basıldığı halde hareket etmediği ve tekerlerin hızlı  dönmesi le patinaj çekmesi gibidir.

Biz bu aracın neden patinaj çektiğini ve onu gidermenin ve de yoluna deva etmesinin gerektiğine inanarak, sorunlar üzerinden kafa yoruyoruz. O araç patinaj çekmeden yoluna devam etmesi içindir.  Yani sınıf mücadelesinin tıkanışında, ezilenler cephesinde artık gına gelen hal söz konusudur. Hoşnutsuzluklarında yerden göre kadar haklıdırlar. Temcit pilavı gibi aynı argümanlarla politika yürüten öznelerin yarattığı atmosferden ezilenler bıkmıştır. Bunun farkında olarak politik yol arayışındayız. Bunu başaracağız, çünkü; “tahlil metodu diyalektik metottur. Tahlil ile şeylere bağlı çelişmelerin tahlili anlaşılır.

Hayatın gerçeğini iyi bilmeden, söz konusu çelişmeleri gerçekten anlamadan akla yakın bir tahlil yapmak gerçekten imkansızdır.” (Mao age, S 123) biz olay ve olguları bu yöntemle ele alıyor, süreci, yaşananları gelişmelere göre politik özne, pratik- politik-pratik formülasyonunu teorize ediyoruz.

Bizler, pratiğe yön vermek için bir olayı olguyu değerlendirmek eleştirmek, alınan tutumların nedenlerini açıklamak ve sonuçlarını açık ve net olarak ortaya koymaktan asla çekinmeyeceğiz. Bu bize incelenen olay- olgunun, an’ı ya da tarihini, onu ortaya çıkaran koşulları etkileyen nedenlerini mevcut an içerisinde ele almak; öznenin niteliğini, hareket tarzlarını, açığa çıkan çelişkinin yönünü nereye evrileceğini, gelecekte ne ile karşılaşılacağını tahlil etme olanağını yaratacaktır. Bunu biz; “bilgi pratik ile başlar. Pratik ile elde edilen nazari bilgiler yenden pratiğe dökülmelidir.

Bilginin aktif rolü, yalnız duygusal bilginin akli bilgiye faal sıçrayışında görülmez. Aynı zamanda ve daha önemlisi, akli bilginin devrimci pratiğe sıçrayışında görülmelidir”( Mao, age, S. 120) MLM ile gerçekleştirmek gibi iddiasına sahibiz. Ancak bu şekilde sınıf mücadelesinin bütünlüklü halini yakalamak zorundayız. Andaki gelişmeleri-çelişkileriyle yansıtabilecek olan şeye nitelik veren özünü yakalamak ve kavramak gerekiyor. Bunu yapabildiğinde doğru bir yöntemin geçirdiği niceliğe ulaşacak nitelik sağlanmasının olanağını oluşturur.

Unutulmamalıdır ki; “Devrimci demek bir bakıma mucize yaratan kişi demektir. Ama hayatın mantığını kavramayan, kendi dışındaki olguları ciddiye almayan birisi mucize yaratamaz” (Aktaran Muzaffer Oruçoğlu, Tohum S:6, Umut Yayımcılık) Bizim şu an yapmaya çalıştığımız şey 72’deki mucizeyi amaç ve hedeflerine ulaşması için 72 ruhu ile hareket etmektir.

Lenin birçok kez değişik nedenler üzerinden Marksist teori ve Marksist hareketin bunu sorun olarak gördüğü için yenilenmesinin üzerinde durmuş ve Marksist öğretinin gerçek devrimci niteliğini vurgulamayı da ihmal etmemiştir. “Engels kendisini ve ünlü dostu hakkında şöyle derdi: Bizim doktrinimiz bir dogma değil eylem kılavuzudur. Bu klasik formül Marksizmin sık sık gözden uzak tutulan bir yönünü etkili ve çarpıcı bir biçimde vurguluyor. Engels’e kulak asmadığımız taktirde Marksizmi şekilsiz ve kırık dökük bir mumya haline sokmuş, canlı ruhunu boşaltmış, teorik temellerini yıkmış olursunuz. Oysa Marksizmin teorik temelleri diyalektik ve her şeyi kapmasına alan çelişkilerle dolu bir hareket anlamında bir teşhir teorisidir.

Bunu gözden uzak tuttuğumuz takdirde, Marksizm’in çağın pratik sorunlarıyla o her yeni dönemeçle değişebilen güncel sorunlar ile ilişkilerini koparmış hiç değilse gevşetmiş oluruz” (Lenin, Karl Marks ve Doktrini, S: 126) Biz 47 yılımızda; 47 yıllık tarihimizde yenilenmeye ihtiyaç duyduğumuz politik- taktik yönlerimizin yenilenmesinin önermemizin temelini Lenin yoldaşın Engels’in izinden gösterdiği yoldan gidiyoruz. Biz olay ve olgular bizi öz biçim arasında zorunlu tercihe itmesi, nesnel gerçekliği olan noktada; öz biçimin gerine düşmesine düşmesinde, biçimin öz olarak yaşanıldığı bir sınıf mücadelesi anlayışının ortaya serildiği dogmatik-doktiriner bir esaretine son vermek için, değişim ve yenilenmemizi ifade ederek 48’inci yılımızı selamlıyoruz.

Daha iyisini, daha mükemmelini yapmak için; “Bize gerekli olan şey heyecanlı fakat sakin bir ruh hali ve sıkı fakat düzenli bir çalışmadır” (Mao Age, S: 130) Ezilenlerin kurtuluş mücadelesinde iddialı ve kararlı olarak ezilenlerle bütünleşerek umut tohumlarını ekmeye devam edeceğiz ve hasat mevsimine kadar 47 yıllık yolculuk, 48’inci yılında aynı coşku ile inanç ve kararlılıkla devam edeceğiz. Selam olsun Proleterya Partisi’nin 48’inci yılına.

“Anlatılan senin hikayendir” *Kapital birinci cilt önsöz

İleriye , daima ileriye, hep birlikte, daima zafere.

Bir tutsak Partizan”

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu