Güncel

(Makale) Soma katliamı-katiller ve saklanmaya çalışılan gerçekler

Soma katliamıyla ilgili mahkemenin ilk duruşması iki haftaya yayılmış olarak toplamda 8 oturum halinde yapıldı. Nihayetinde 2. duruşma tarihi 15 Haziran olarak belirlenip dava ertelendi.

Duruşmanın ilk haftasındaki oturumlarda sorgulamaları yapılan 8 tutuklu sanık ile 37 tutuksuz sanık katliamda bir sorumlulukları olmadığını öne sürmüş, ağız birliği etmiş olarak katliamda hayatını kaybeden 301 madenciden biri olan mühendis Mehmet EFE’yi sorumlu olarak suçlamışlardı. Katliam sanıkları yine ağız birliği ederek mahkemeye sunulan bilirkişi raporunun gerçeği yansıtmadığını iddia edip, aradan geçen 11 aya rağmen “kazanın nasıl meydana geldiğini anlamadıklarını” söylemişlerdi. Yine ilk haftaki oturumlarda sanıkların ifadeleri arasında da çelişkiler olduğu görülmüştü. Kimi sanıklar ocakta yangın olmadığı alev görmediklerini öne sürerken, kimi sanıklarsa aksini söylemişlerdi. Bazı sanıklarsa kazadan önceki sıcaklık artışı ve karbonmonoksit aşımını dinamit atılmasıyla açıklamışlardı. ilk haftanın son oturumunda ise bir skandal yaşanmış, delil niteliğindeki “topçu defteri” denilen belgenin-defterin bilirkişilere teslim edilmediği, bu delilin sanıkların avukatlarında ortaya çıkmıştı.

Duruşmanın ilk haftasında yapılan oturumlarda sanıkların ve avukatlarının ilk temel nokta üzerinde durdukları görüldü. İlki ölen 301 kişiden biri olan mühendis Mehmet EFE’nin suçlanması, ikincisi bilirkişi raporunun geçersiz olduğu, yeni bilirkişi raporunun gerektiği. Sanıklar ve avukatları yeni bilirkişi raporu isteklerini ileri sürerken iddialarına dayanak yaptıkları en önemli şeyin TBMM Meclis Araştırma Komisyonunun raporu olduğu gözden kaçmadı. Sanıkların tamamı, kendileri lehine saptamaların olduğu bu meclis raporunu olumluyorlar. Hatırlanacağı üzere meclisin bu raporu oldukça tartışmalı bir süreçten sonra AKP milletvekillerinin çoğunlukta olmaları nedeniyle kabul edilmiş bir rapordu. HDP Soma’da oynanan oyuna alet olmayacağını, katliamın komisyon eliyle aklamaya çalışıldığını görmüş ve bunun bir parçası olmayacaklarını söyleyerek komisyona verdikleri üyeyi geri çekmişti. CHP ise komisyondaki muhalefetini dillendirmiş ama sonuçta, aslında AKP’nin Soma raporu olan bu rapor “TBMM Meclis Araştırma Komisyonu Raporu” adıyla çıkmasına komisyondan çekilmeyerek dolaylı olarak destek olmuşlardı. Bu AKP Soma raporunun, meclis raporu olarak kamu oyuna açıklanırken CHP’li üyelerin rapora dair değerlendirmeleri dahi beklenmemişti. İşte böylesine iktidar partisinin yangından mal kaçırırcasına alel acele hazırladığı ve muhalefeti hiçe saydığı bir rapor sanıklar tarafından sahiplenilmişti. Zaten raporun yazılıp bir an önce yayınlanma amacı da Soma katliamında sanık durumuna düşen holding patronu ile madenlerin denetimini yapan devlet bürokratları ile çalışma ve sosyal güvenlik bakanı ile enerji bakanını aklamaktı. Raporun amacına hizmet etmeye devam etmekte olduğu mahkemenin ilk duruşmasında sanıkların can simidi olarak AKP’nin “Meclis Raporu”na sarılmalarında açıkça görülmüş olurdu.

Duruşmanın ikinci haftasında sanıkların verdikleri ifadeler holding sahiplerinin kar hırsıyla nasıl bir maden işletim sistemi oluşturduklarının itirafı niteliğindeydi. Sanıklar, ocakta sıcaklık ve gaz sensörlerinin olmadığını, gaz maskelerinin çalışıp çalışmadığının düzenli kontrol edilmediğini, tatbikat ve acil çıkış planı yapılmadığını söylediler. Havalandırmadan sorumlu olan tutuksuz sanık Fuat Ünal AYDIN kendisini havalandırma konusunda yeterli görmediğini 119 sayfalık havalandırma raporunun sadece 19 sayfasının kendine ait olduğunu, diğerlerinin kopyalama yoluyla gaz ölçümü dahi yapılmadan bir önceki günlerin raporlarının deftere geçmesiyle hazırlandığı gibi ibretlik bir beyanda bulunmuştur.

Duruşmanın 6.oturumunda ise devletin katliamcı yüzünün klasik oyunlarından biri olan katliamın sorumluluğunu devrimci-komünistlere havale ederek sorumluluktan kurtulma ayak oyunu sergilenmiştir. Tutuklu sanıklardan Akın ÇELİK’in avukatı olan Yusuf KOÇYİĞİT “internette kurulan ‘Diren Soma’ siteleri marjinal grupların Soma’ya gerek yürüyüş ve eylem yapması, terör örgütlerinin Soma’yı kullanarak eylem ve yürüyüşlerinde sloganlar atması olayın sabotaj olma ihtimalini güçlendirmektedir” diyecek kadar ipini kopardı. Devletin bir avukatın “cevvalliği” veya “zihni zehir” fikriyatları ile gündeme getirilmiş olsa bile bunu kitleler içinde devrimcilerin Soma mağdurlarıyla dayanışmasını engellemek amacıyla yaymaya çalışacağını bilmek ve halka bu oyuna gelmemesi için devletin gerçek yüzünü gösterip yalanlarını ifşa etmek gerekiyor. Devletin tek ayak oyunu buda değil. Sağ kalan Soma işçileri ve aileler üzerinde de ekonomik sıkıntılarını kullanarak, davalarından vazgeçmeleri için baskı kurmaya çalışıyor. Madenden sağ çıkan insanlar, 301 tanıdığını, mesai arkadaşlarını, akrabalarını, dostlarını kaybettikleri ve kendileri de aynı çalışma koşullarında uzun süredir çalıştıkları için, çok doğal olarak psikolojik bir travmayla karşı karşıya kaldılar. Bu nedenle neredeyse tamamı “travma sonrası stres bozukluğu” tanısı ile kimi depresyon ilaçları kullanıyorlar. Soma’dan sonra yeni iş arayan bu insanlara, iş başvurularında kullandıkları ilaçların tam listesini getirmeleri istendiğinden, bu ilaçları gerekçe göstererek “depresyonda” olmaları bahanesiyle iş verilmiyor, yeni işe girmeleri engelleniyor. Benzer ekonomik baskı eşlerini kaybeden ve bu nedenle davacı olan madenci eşleri-kadınları üzerinde de yapılıyor. Bu sefer bu kadınların aileleri “ölen öldü, kan parasını alsın davasını çeksin” denilerek 3-5 kuruşa ikna edilip, ailelerin bu kadınlara fiziksel şiddet de dahil baskı kurup şirketin vereceği parayı alıp davadan vazgeçmeleri yönünde baskı oluşturduğu basına yansımış durumda.

Osmanlıda ayak oyunun çok.. sorumluluğun red-inkar sorumluluğu ölenlerin üzerine atma, ekonomik baskı, satın alma, komplo teorileriyle devrimcileri suçlama, katliamın gerçek sorumlularının cezasız kalmasına çalışmaya… hepsi şu 2 haftalık ilk duruşmanın oturumlarında görüldü. Tüm bunların tek nedeni var. Tüm bu oyunlarda saklamaya çalıştıkları, çıplak gerçeklik devletin holding sahiplerinin devleti olduğu, holding sahiplerinin 1,5 milyon ton kömür üretme kapasiteli bir ocağı 3,5 milyon ton kapasiteye ulaştırıp maksimum rant sağlamak için işçilerin hayatını hiçe sayan, hiçbir tedbirin olmadığı bir üretim yaptığıdır. En çok parayı, en az masrafla kazanma hırsı ve bu hırsın koruyup kollayıcısı olanlar 301 madencimizin katilleridirler. İlk duruşmada karşımıza çıkan tek gerçeklik işte budur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu