GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | Faşizmin Yeni Saldırı Konsepti Devrede!

"Devrimci hareket, hakim sınıfların yönetme krizinin halka yönelik yeni saldırı konseptlerini devreye soktuğunun bilinciyle, başta işçi sınıfı olmak üzere, faşizmin yeni saldırı konseptinin hedefinde olan kitlelerle ilişkilenmesini devam ettirmeli, örgütlenmesini derinleştirmelidir"

Halk düşmanı bir rejimle karşı karşıya olduğumuz, son günlerde yaşanan gelişmelerle bir kez daha kendini göstermiş bulunuyor.

Kuruluşu ve varlığı Türk, Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan halkımıza yönelik düşmanlık üzerinden yükselen rejim, her pratiğiyle bu gerçekliğini teyit ediyor. Son günlerde yaşanan birkaç örnek bile TC faşizminin gerçek yüzünü ortaya koymaya yeter.

Faşizm, milyonlarca genci ve ailesini doğrudan ilgilendiren 2020-YKS’yi, salgın koşullarına rağmen gerçekleştirdi. TC devleti bütün uyarılara rağmen turizm şirketlerinin çıkarları için sınav tarihini erkene almıştı. Basına yansıyan haberlere göre karantina altında olması gereken ve Covid-19 tanısı konulmuş öğrencilerle diğer öğrenciler aynı ortamda sınava alındı.

Virüs salgını başlangıcında “çarklar dönmeli” diyerek işçi sınıfı ve emekçilere, “İşsizlik-açlık mı, ölüm mü?” ikilemini dayatan faşizm, milyonlarca gence de “Geleceksizlik mi, ölüm mü?” ikilemini dayattı. Böylelikle devletin milyonlarca insanın hayatını hiçe saydığı, “salgınla mücadele” söyleminin gerçeği yansıtmadığı bir kez daha net olarak açığa çıktı.

Salgın döneminde işçi sınıfını çalışmak zorunda bırakan iktidar, daha salgın tehlikesi ortadan kalkmamışken bu kez de kıdem tazminatını gündeme getirdi. R.T. Erdoğan kendisinin de işçilikten gelen biri olduğunu hatırlatarak, “Her işçimizin kazanılmış hakkını korumak en başta görevimizdir. İşverenlerin ve çalışanların sorunlarına köklü çözümler getirmeye çalışıyoruz. Kıdem tazminatı konusu da bunlardan biridir” (27.06) dedi.

R.T. Erdoğan’ın bu açıklaması, önümüzdeki süreçte işçi sınıfının kazanılmış en temel haklarından biri olan kıdem tazminatına yönelik “köklü” bir “çözüm” getirilmesi olarak anlaşılmalıdır.

Erdoğan’ın “işçilikten gelme” biri olarak, kıdem tazminatına “köklü çözümü”, Refah Partisi İl Başkanlığı yaptığı dönemde “grev gözcüsü” gömleği giydiği ancak iktidarı döneminde işçilerin grev hakkını “milli gerekçelerle” yasaklamasından da rahatlıkla anlaşılabilir.

Önümüzdeki süreçte, virüs salgınının ekonomiye etkisi bahane edilip, herkesin fedakarlık yapması gerektiği propagandasıyla, işçi sınıfının kıdem tazminatına yönelik saldırı gündeme gelecektir.

Yine salgın başlangıcında “krizi fırsata çevireceğiz” diyen hakim sınıf sözcülerinin bu konuda gerçekten de adım attıklarına tanık olduk. Salgınla mücadele adı altında kuralları ihlal ettikleri gerekçesiyle binlerce insana para cezası kesilmesi yeni bir soygun yöntemi olarak başarıyla hayata geçirildi. Sadece bu da değil.

Salgın başlangıcında iktidarın halka İBAN numarası vererek başlattığı “Biz Bize Yeteriz” kampanyasında toplanan 2 milyar 100 milyon 418 bin liranın nereye harcandığının bilinmediği iddiaları da basında çokça yer aldı.

Virüs salgını, Kürde saldırının bir aracı olarak da devreye sokuldu. Faşizmin T. Kürdistanı illerinde salgına karşı hiçbir önlem almadığı ve hatta Cizre örneğinde olduğu gibi, salgının yayılmasına duyarsız kaldığı açığa çıktı. Cizre’de vaka sayısı ve hastaların tedavi edilmeyip evlerine gönderilmesi, “Kürt Mehmet Nöbete” anlayışının hiç değişmediğini, “Kürt anasını görmesin siyaseti”nin tüm hızıyla sürdürüldüğünü gösterdi.

Hakim sınıfların gerçekten de “krizi fırsata” çevirmek için Kürt illerinde virüsün yayılmasını bilinçli olarak engellemedikleri anlaşılmaktadır.

Yine virüs salgını sırasında onlarca kadın erkekler tarafından katledildi. Bu gerçeğe rağmen devletin İçişleri Bakanı “kadına yönelik şiddet ve cinayetler azaldı” açıklaması yapabildi.

Faşist bakanın bu açıklamasının ardından 18 günde 16 kadın erkekler tarafından katledildi. Koronavirüs salgını nedeniyle insanların evlerine kapanmak zorunda kaldığı Mart-Nisan-Mayıs aylarında 70 kadın erkekler tarafından katledildi.

Bunlar yaşanırken AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin ise “Bu ülkede AK Parti gelene kadar kadın kelimesinin adı yoktu Türkiye’de” açıklamasını yapabildi.

 

Faşizmin Saldırganlığının Seviyesi Krizine Paraleldir

Bütün bu yaşananlar faşist devletin içinde bulunduğu durumdan bağımsız değildir. TC devleti, ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın ağır bir ekonomik kriz içindedir. Ekonomik krize paralel, salgınla birlikte bir yönetememe krizi içine de girmiş durumdadır. Hakim sınıfların “krizi fırsata çevirme” yaklaşımı bir de buradan değerlendirilmelidir.

Hakim sınıfların yönetememe krizi beraberinde sınır içi ve sınır dışında faşist saldırganlığını artırmış durumdadır. Son yaşanan gelişmelerin de bir kez daha gösterdiği üzere faşist devlet, yeni bir saldırı konseptini devreye sokmuş durumdadır.

Sıkıştıkça hem içeride hem de dışarıda saldırganlığının dozajını artırmıştır. Hakim sınıf sözcüleri ne zaman “biz Kürtlerle etle tırnak gibiyiz” açıklaması yapsalar arkasından yeni bir saldırganlık konsepti devreye sokmuşlardır.

Nitekim faşist devletin Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar; “Türkler ve Kürtler et ve tırnak gibidir. İster Suriye’nin kuzeyinde olsun, ister Irak’ın kuzeyinde olsun Mehmetçiğin yaptığı tüm operasyonları bazı mihraklar Türkler, Kürtlere saldırıyor şeklinde lanse ediyor. Bu kesinlikle yanlış. Kesinlikle doğru değil. Bu tamamen bir algı operasyonudur” (25 Haziran) derken gerçekte karşı bir algı operasyonu yapmaya çalışmaktadır.

Sınır içinde başta Kürt hareketi ve demokratik kurumlara yönelik artan faşist saldırganlık ve tutuklama siyaseti, sınır dışında katliam ve işgal saldırılarıyla sürdürülmektedir. Kobane’de 3 yurtsever kadının SİHA’larla katledilmesi, ardından Irak Kürdistanı’na yönelik girişilen işgal harekatı, bu yeni konseptin ürünüdür.

Bu konseptin Batı Avrupa ayağı ise örgütlenen ırkçı faşist çetelerce devrimci muhaliflere yönelik saldırılardır. Avusturya-Viyana’da ilk önce Avrupa Kadın Dayanışması’nın eylemine sonra da ATİK’e bağlı faaliyet yürüten Viyana Türkiyeli İşçiler Derneği (VİTİD)’e yönelik faşist saldırı asla tesadüfü değildir.

Bu gelişmelere bir de Saray’da beş saat sürdüğü açıklanan Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu’nda Ermeni Soykırımı’na karşı devletin “Ermeni Soykırımı’yla ilgili yeni bir strateji geliştirilmesi” ve bu amaçla yeni bir örgütlenme kurma kararının alınması eklendiğinde, faşizmin yeni saldırı konsepti daha iyi anlaşılır.

Türk hakim sınıflarının içinde bulundukları kriz hali, bir kez daha işçi sınıfına yönelik hak gasplarına ve Kürtlere, Ermenilere, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik, ırkçı, şoven, homofobik söylemlerle hedef göstermelerine yol açmaktadır.

Bir kez daha şovenizm, kadın ve LGBTİ+ düşmanlığı, hakim sınıflar açısından iktidarlarını korumak için kullanışlı birer araç olarak devreye sokulmaktadır. Bu gerici politikalarla kitleler, faşizmin arkasında yedeklenmek istenmektedir.

Bu noktada özellikle vurgulamak gerekir ki uygulamaya konulan saldırganlık konsepti, sadece ve sadece AKP-MHP ile sınırlı değildir. Kimilerince “devlet aklı”, “derin devlet” vb. olarak tanımlanan şey, gerçekte Türk hakim sınıflarının ve onların sınıfsal tahakküm aracı olan devlet aygıtının hareket noktası, stratejik politikasıdır.

Örneğin TC faşizminin önce Rojava Kürdistanı, İdlip ve son olarak Irak Kürdistanı’na yönelik “terörle mücadele” gerekçesiyle gerçekleştirdiği işgal saldırıları, kesinlikle ilhak amaçlıdır. Bu kadar da olmaz diyenlere, Antakya ve Kıbrıs’ın işgal ve ilhakı örneği verilebilir.

TC faşizmi yeni Osmanlıcı hayalleriyle süslediği aktif saldırgan politikasıyla yapabiliyorsa bölgede Kürt ulusunun kazanımlarına engel olmak, Kürt ulusunun herhangi bir statü kazanmasını daha baştan engellemek istemektedir.

İşgal ve ilhak ettiği bölgeler, bu amaca hizmet edecek, yapamadığı durumda ise işbirlikçi Kürtler yaratmak isteyecek ya da bu bölgeleri önümüzdeki süreçte masada bir pazarlık aracı olarak kullanacaktır. Neredeyse yarım asra yaklaşan Kıbrıs’ın kuzeyinin işgali ve uygulamaya konulan politikalar bilinmektedir.

 

Faşizme karşı örgütlenmek ve mücadele etmek!

Hakim sınıflar bu adımları atarken kendi içlerinde Kürtlere, Ermenilere, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik düşmanlıkta birleşse de kendi aralarındaki dalaş da tüm hızıyla sürmektedir. Bunun son örneği “Çoklu Baro Sistemi” adı verilen yasal düzenlemedir.

Bu düzenlemeye karşı aralarında “muhazafakar” barolarında bulunduğu baro başkanlarının Savunma Yürüyüşü’nün engellenmesi ve yaşananlar buna işarettir. Benzer şekilde CHP İstanbul İl Başkanı’na verilen hapis cezasının onaylanması, Menemen Belediye Başkanı hakkında “terör” soruşturması açılması gibi örnekler hakim sınıf kliklerinin kendi içlerinde klik dalaşını tüm hızıyla sürdüğü anlamına gelmektedir.

Hakim sınıfların kendi içlerinde klik dalaşı sürerken, halka karşı ise saldırıda ortaklaşmaktadırlar. Faşizmin sınır içi ve sınır dışında gerçekleştirdiği saldırganlığa yönelik tek bir itirazın gelmemesi anlamlıdır. Bir o kadar da anlamlı olan, bu saldırganlığa karşı sokağın, meydanların terk edilmemesi, aktif direniş çizgisinde ısrarlı olunmasıdır.

HDP’nin kendisine yönelik gerçekleştirilen faşist baskılara, gözaltı ve tutuklamalara, kayyım atamalarına karşı iki koldan başlattığı ve Ankara’da sonlandırdığı yürüyüş bu anlamıyla önemlidir. Yürüyüşün önemi, halk kitlelerinde yarattığı etkide gizlidir.

Denilebilir ki faşizmin HDP’ye yönelik saldırıları ve baskısı ters tepmiştir.

Doğrudan iktidara yakın araştırma kuruluşlarının bile HDP’yi % 10 barajının altında gösterememektedir. Nitekim tam da bu nedenle seçim sisteminin değiştirilmesi tartışmaları gündeme getirilmektedir. Bu tartışmanın bir yanında AKP-MHP’nin oy kayıpları varken, diğer yanında ise HDP’nin tüm baskı, gözaltı ve tutuklama saldırılarına karşı geriletilememiş olması vardır.

Devrimci hareket, hakim sınıfların yönetme krizinin halka yönelik yeni saldırı konseptlerini devreye soktuğunun bilinciyle, başta işçi sınıfı olmak üzere, faşizmin yeni saldırı konseptinin hedefinde olan kitlelerle ilişkilenmesini devam ettirmeli, örgütlenmesini derinleştirmelidir.

Biz kez daha faşizmin virüs salgınından daha tehlikeli olduğu bilinciyle dipte, en derinlerde mayalanan öfkeyle birleşilmelidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu