GüncelMakaleler

POLİTİK-GÜNDEM | Rejimin Sıkışma Hali: Yeni Geziler İhtimali!

Türk hakim sınıfları açısından eskisi gibi yönetememe durumu daha gözle görünür hale gelmiştir.

Türk hakim sınıfları açısından eskisi gibi yönetememe durumu daha gözle görünür hale gelmiştir. Özellikle devlet aygıtını elinde tutan AKP-MHP ve Ergenekon kliğinin attığı adımlar, yapılan açıklamalar vb. bu durumu bir kez daha teyit eder durumdadır.

Bütün hamasi nutuklar, beka meseleleri, yerli ve milli kampanyaları, çılgın projeler, Suriye ve Libya örneğinde olduğu gibi atılan adımlar, rejimin içte yaşadığı sıkışma halinin kuvveden fiile çıkmasıdır.

Rejim sıkıştıkça daha çok saldırganlaşmakta ve yeni maceralara atılmaktadır. Bu sıkışmışlık hali aynı zamanda “başkanlık rejimi”nin yerine yine parlamenter maskeli faşizmin ikame edilmesi tartışmalarını gündeme taşımaktadır.

Rejim gelinen aşamada gerçekten bir “beka sorunu”yla karşı karşıyadır ve “sürdürülebilir bir rejimle” yola devam etmek istemektedir. Ne pahasına olursa olsun iktidarını sürdürme, rejimi ayakta tutma derdindedir. Bunun için yapmayacakları şey, atılmayacakları macera, göstermeyecekleri çılgınlık yoktur.

Türkiye toplumunun içine düşürüldüğü durum, derin yoksullaşma, artan işsizlik, buna karşı ise hakim sınıfların ve lüks ve şatafat içindeki yaşamların gözler önüne serilmesi, son derece büyük bir gerilim biriktirmiş durumdadır. Sadece hakim sınıf partilerinden iktidarda olanlar değil, muhalif olan düzen içi partilerde bu gerçeğin farkındadır.

Özellikle düzen içinde burjuva muhalefeti oluşturan kesimler, AKP sonrası için hazırlanmakta, bir yandan da oluşan bu gerilimin kendilerini de etkilememesinin hesabını yapmaktadırlar. AKP içinden kopanların partileşmeleri, CHP’nin pozisyon alması ve erken genel seçim tartışmaları bu minvalde okunmalıdır.

Var olan durumu burjuvazinin kendi kuruluşları da kabul etmekte zorlanmaktadır. Örneğin 24 Haziran 2018 genel seçimlerinin sonuçları hakkında gerçeğe yakın tahminde bulunan siyasal araştırma kuruluşu “Polimetre”nin 2020 raporunda; “Artık AKP’nin Türkiye’de iktidarını sürdürme şansı yok. Olağanüstü şartların gerçekleşmemesi halinde AKP iktidarı sürmeyecektir ve ilk demokratik genel seçimden sonra AKP yok olacaktır, bitecektir.”, “MHP bugün seçim olsa barajı geçemiyor.”

“İYİ Parti ve HDP’nin oylarında yükselme var.”, “CHP’nin oyları yükselmekle birlikte zamanla düşmeye yüz tutacak.”, “Babacan ve diğerlerinin muhtemel oyları da yüzde 10’a yaklaşıyor”vb. tespitleri dikkat çekicidir.

Aslında rejim sözcülerin her tavrı bu durumu özetler niteliktedir. Son olarak HDP’nin rehin tutulan eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın Devran kitabının tiyatro oyunu olarak sergilenmesinde yaşanan tartışma ve S. Demirtaş’ın kitaplarının -başka kitaplarla birlikte- belediye ve PTT aracılığıyla satışına yönelik iktidar kliğinin gösterdiği refleks bunun son örneğini oluşturmaktadır.

Bir tiyatro oyununun toplu olarak seyredilmesi üzerine İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından hedef göstermesiyle başlatılan tepki ve ortaya çıkan fotoğrafın havuz medyasında yer yer cinsiyetçi ifadelerle günlerce tartışılması rejimin geldiği aşama ve yaşadığı tıkanmaya dair net bir veri sunmaktadır.

Son olarak R.T.Erdoğan’ın “Malum partinin önünde aylardır dururlarken ana muhalefetin başı ve heyeti yanında o partiyle birlikte bir teröristin yazmış olduğu kitabın sahnelendiği tiyatro oyununu izliyorlar. Milletim vakti geldiğinde bunlara gereken dersi verecektir” demesiyle zirveye ulaşan bu saldırganlık, faşizmin en küçük demokratik muhalefete, yan yana gelmeye dahi tahammülü olmadığını göstermektedir.

 

Kanal İstanbul ve Biriken Öfke!

Faşist Erdoğan tıpkı Gezi öncesindeki gibi “Ey çevreciler…” demekteve lafı “çılgın proje”ye getirmektedir. Bir önceki “çılgın proje” olan “milli otomobil”in ömrü sadece birkaç gün sürdüğünden şimdi “Kanal İstanbul” projesi revaçtadır.

2019 Yılı Değerlendirme Toplantısında bir konuşma yapan R.T.Erdoğan; “Yarım asır önce Boğaziçi Köprüsü İstanbul’un başına gelen en büyük felakettir diyenler şimdi aynı kampanyayı yürütüyor. Kanal İstanbul’a karşı çıkanların projenin ne olduğu konusunda en küçük fikirleri yok. Bu yeni çıkmış bir proje değildir. Projenin jeoloji, jeo teknik araştırmalarının hepsi yapıldı. Dalga, deprem analizleri, çevresel etki süreçlerini bu süreç içerisinde tamamladık. Bunlar Marmaray için de aynı kampanyaları yaptılar. Kanal İstanbul projesinin finansmanı ve inşasında herhangi bir sorun yaşanmayacaktır.” demektedir. Bu haliyle tıpkı Gezi İsyanı öncesindeki “Topçu Kışlası” ısrarında olduğu gibi bir tavır sergilemektedir.

Elbette Erdoğan ve şürekâsının böyle bir projede ısrarcı olması nedensiz değildir. Ekonomik krizin geldiği aşama, hakim sınıflara yeni yağma ve rant kapıları açmalarını koşullamaktadır. Erdoğan iktidarını sürdürebilmek ve yandaşlarına yeni kaynak aktarmanın aracı olarak bu projede ısrarcı olduğu anlaşılmaktadır.

Ancak Kanal İstanbul projesinde hakim sınıflar içinde net bir fikir birliği de yoktur. Hatta neo faşist Perinçek tayfası bile bu projeye karşıdır.

Diğer burjuva partileri ise ikirciklide olsa projeye muhalefet etmektedir. CHP’nin tavrı ise özellikle İstanbul Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu üzerinden şekillenmektedir. Bütün işaretler hakim sınıf partileri açısından önümüzdeki sürecin Kanal İstanbul projesi üzerinden şekilleneceğini, bu proje üzerinden saflaşmanın yaşanacağını göstermektedir.

Halkın önemli bir kesimi ise bu projeye karşıdır. Kanal projesine yönelik itiraz dilekçesi kuyrukları bunu göstermektedir. Öte yandan İstanbul Büyükşehir Belediye seçimlerinde ortaya çıkan sonuç üzerinden bir değerlendirme yapıldığında, Erdoğan’a ve kanal projesine yönelik daha fazla tepkinin biriktiğini söylemek mümkündür.

Bu nedenle R.T.Erdoğan’ın kanal ısrarı; halkın yaşamış olduğu ekonomik kriz, derin yoksulluk, işsizlik, anti-demokratik uygulamalar, gözaltı ve tutuklama saldırıları, KHK zulmüyle birlikte düşünüldüğünde geniş ve yaygın bir tepkiye neden olabilir.

Nitekim bizzat R.T.Erdoğan’ın kendisi, “şehirlerin güvenliği”nden bahsetmekte, bir karşı devrim örgütlenmesi olan MİT raporlarında, Gezi İsyanı benzeri yeni toplumsal ayaklanma tehlikesinden bahsedilmektedir. Dolayısıyla faşist rejim bir kandan “yerli ve milli otomobil”, “Kanal İstanbul” gibi projelerle kendi kitlesini birleştirip, safları sıklaştırmaya çalışırken, düşman olarak kodladığı halk kesimlerine ise saldırmakta ve yeni saldırıların hazırlığını yapmaktadır.

 

Yeni Gezilere hazırlanmak!

Hakim sınıfların içinde bulunduğu durum, faşist rejimin sıkışma hali beraberinde devrimci ilerici hareketin önüne yeni görevler koymaktadır. Hali hazırda süreci eskisi gibi karşılamak, eski tarzda çalışmayla sürecin aşılabileceğini savunmak faşist devletin içinde bulunduğu durumu anlamamaktır. Ve elbette devrimci hareketin içinde bulunduğu durumdan bihaber olmaktır. Ya da kimi çevrelerin yaptığı gibi kitlelere tepeden bakan, üstenci yaklaşımın devam ettirilmesidir. Bu tarzın devrimci harekete ve kitlelere bir şey kazandırmadığı tarihsel tecrübeyle sabittir.

Bu noktada güncel bir örnek olarak İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin yemek haklarının gaspına yönelik gerçekleştirdikleri eylem süreci önemlidir.

Son derece haklı ve meşru bir talep üzerinden yükselen mücadele üniversite yönetimine geri adım attırmış ve direniş kazanımla sonuçlanmıştır. Bu direniş gösteriyor ki, anlaşılır ve somut bir taleple, kitlelerin güncel sorununa dokunan bir söylemle hareket edildiğinde geniş kesimlerin desteğini almak ve kazanımlarla süreci örmek mümkündür.

Şimdiki durumda dipten gelen dalganın öfke biriktirdiği, küçük küçük de olsa yaygın işçi direnişlerinin gerçekleştiği, Metal işçilerin greve hazırlandığı, kadın ve LGBTİ+’lara yönelik saldırılara yönelik eylemsel tepkilerin yükseldiği, Kürt halkına yönelik kayyım siyasetine, artan baskı ve gözaltılara yönelik öfkenin artığı, Alevilerin cemevlerinin ibadethane statüsüne alınmaması yönünde alınan kararların tepkileri biriktirdiği bir ortamda, yağmur bulutları fırtınayı biriktirmektedir.Yeni Geziler, yeni fırtınalar kapıdadır.

Bu fırtına içinde birer yağmur damlası olmak, Ocak ayının son haftasında fırtına içinde yağmur damlaları olan ölümsüzlerimizi anmanın en doğru yolu olacaktır.

 

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu