GüncelManşet

Politikaya İlgi…

Genel olarak “politikaya ilgi düzeyi” her dönem gündemimizde olan bir sorundur. Zira politikaya/siyasete ilgi duyulmaması demek insanın kendi sorunlarına ve elbette çözümlerine yabancılaşması demektir. Politikaya ilgisizlik her dönem, politik aktörler olarak bizlerin hareket alanını daraltan bir durum olarak karşımıza çıkar. Doğal olarak biz insanların politikayla ilgilenmesini ister bunu teşvik ederiz.

Gezi İsyanı sonrası daha evvel politikaya ilgi göstermeyen kayda değer bir kesimde politikaya olan ilginin arttığını söylemek herhalde yanlış olmayacaktır. Ayrıca yerel ve Cumhurbaşkanlığı (CB) seçimlerinin de peş peşe gelmesi kaçınılmaz bir biçimde süreci politize etmiş durumdadır. Bu noktada ilgi/ilgisizlik tartışmasından öte “neye ilgi, nasıl ilgi” sorularını da gündemimize almamız gerekmektedir. Zira sorunumuz sadece “politikaya olan ilgi” değil aynı zamanda bu ilginin nereye nasıl yöneleceğidir?

Tayyip O’nu Seçmese Bu’nu Seçse

İhtimaller, her bir ihtimalin olası sonuçları, hangi oy oranının, hangi çerçevede, kim için başarı sayılabileceği ve benzeri tüm tartışmalarıyla CB seçimi geride kaldı. Devrimciler için hangi taktiğin, kitlelerle buluşmak ve aynı zamanda kitlelere “düzen dışını” işaret etmek adına, “en doğru” olduğuna dair sürdürülen tartışma, anlayışları görmek açısından önem taşısa da reel değerini yitirdi. Salt bu pencereden bakıldığında şimdi önümüzde kimin AKP’nin Genel Başkanı ve Başbakan olacağı, A. Gül ile T. Erdoğan arasındaki olası kriz vb. gündemler sıralanıp gitmeye devam ediyor.

Tüm bu tartışmalar kaçınılmaz biçimde bizlerin de ilgi alanına girmek zorunda. Sistem içi politikanın seyri ve buradaki aktörlerin olası hamleleri dikkatimizden kaçmamalı. Bu yanıyla da politikaya ilgi duymamak, atacağımız adımların eksik kalmasına, sergilenmesi gereken tavrın sergilenememesine yol açabilir. Diğer bir deyişle, biz tamamen sistem içi olan siyasetle de ilgileniriz. Çünkü olası politik ve/veya ekonomik krizleri önceden kestirebilmek bizlere kendi politikalarımız açısından avantaj sağlar. Çünkü sistemin yönelimine, tıkanıklıklarına vakıf olmak saldıracağımız ve/veya direnç oluşturacağımız noktaları tespit etmek için bizlere güçlü veriler verir. Fakat buna, kendi politik hattımızı oluştururken göz önünde bulunduracağımız bir veriden daha fazla değer biçmemiz “rotayı şaşırmak” anlamına gelecektir. Sistem içi siyasetin bizler açısından böyle bir “tehlikeli” yanı da bulunmaktadır.

Egemenlerin çizdikleri çerçevede “gündeme” takılıp gitmek, sistem içi siyasetin rüzgarında savrulup durmak anlamına gelir. A. Gül ile R. T. Erdoğan arasında olası bir kriz, yeni Başbakan’ın Davutoğlu olup olmaması vb. elbette önemlidir, bizlere teşhir edeceğimiz malzemeler sunacak, doğuracağı krizin derinleşmesi durumunda belki hareket alanı yaratacaktır vb. fakat bundan fazlası var mı? Neo-liberal politikaların uygulanmasında bir değişiklik yaratacak mıdır? Soma’da, Zonguldak’ta madenlerde çalışan işçilerin çelişkilerini çözecek midir? Gaziantep’te saldırıya uğrayan mülteciler ile ilgili “çözüm” artık şehir dışına kovulmak, kamplara kapatılmak sınırlarını zorlayacak mıdır? Tüm bu sorulara “hayır” ortak yanıtını verdiğimiz aşikar. O halde esen rüzgara kapılmamak elzemdir. Politikanın sınırı egemenlerin çizdiğinden çok daha geniştir ve dikkatimizi çekmesi gereken alan egemenler için pek de ilgi duyulan bir alan değildir. Bu akıldan çıkarılmamalıdır.

Halkın Yaşamsal Sorunlarıyla İlgilenelim!

Okulumuzdaki öğrencilerin barınma sorunu, mahallemizde yaşanan bir üst geçit sorunu, bölgemizdeki mevsimlik işçilerin sorunları, çalıştığımız iş yerinde tıkanmakta olan toplu iş görüşmesi eğer gündemimizde değilse sadece sistem içi siyasete duyulan ilgi bizler açısından anlamsız bir hal alacaktır. Halkın yaşadığı somut, yaşamsal sorunları/çelişkileri yakalamak bunlar üzerinden kuracağımız somut politikalarla halka gitmek ve sistem içi siyaseti buralarda bir teşhir malzemesi olarak kullanmak izlememiz gereken rotadır.

(Bir okur)

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu