EmekGüncel

RÖPORTAJ| KESK: “Haklar Yasaklardan Önce, Yasalardan Önce Gelir!”

Gıda, kira ve enerji gibi temel harcama kalemlerindeki fiyat artışları karşısında hızla yoksullaşan kamu emekçileri, bu süreçte talepleri ile mücadele ediyor.

Kamu emekçilerinin 2024-2025 yıllarını kapsayacak olan 7. Dönem Toplu İş Sözleşmesi (TİS), yıllık enflasyonun TÜİK’e göre yüzde 47.83, ENAG’a göre yüzde 122.88 olduğu bir tabloda, bu ay sonunda imzalanacak. Bizler de Eğitim-Sen 3 No’lu Şube Başkanı Ayfer Koçak ile yürüttükleri TİS sürecine, kamu emekçilerinin durumuna dair bir röportaj yaptık.

– İlk olarak TİS sürecinden başlayalım. “Gerçek bir TİS” diyerek çalışma yürütüyorsunuz. Bununla nasıl bir mesaj vermiş oluyorsunuz?

– Türkiye’de TİS masası, haklar tanımlanmadığı için maalesef doğru bir yöntemle yürümüyor. Çünkü biz emekçilerin bir tek gücümüz var, o da üretimden gelen gücümüz, hizmet üretiminden gelen gücümüz. Dolayısıyla grev yapma hakkımız olmadığı müddetçe gerçek bir TİS süreci yürütemiyoruz.

Çünkü siz istiyorsunuz ama karşı taraf, işveren vermiyor veya kendi tanımladığı biçimi ile tanımlıyor süreci. Dolayısıyla işverenleri zorlayacak herhangi bir süreç olmuyor. Bundan kaynaklı gerçek bir TİS yürütemiyoruz. Ayrıca Türkiye’de sendikal anlamda da çok ciddi bir manipülasyon yaşanıyor.

Bu bile yetmemiş durumda çünkü TİS masasının diğer bileşenleri sendikaların çok daha içinde. Hakem heyetine gidildiğinde bu heyet, sendika tarafından değil devlet tarafından, işverenin tarafından belirleniyor. Bu biçimi ile yürütüldüğünde TİS’ten bir şey çıkmıyor. Altıncı dönemden ortaya çıkan gerçek bunu gösteriyor.

Düşünün altıncı dönemin sonunda, kamu emekçilerinin geldiği nokta, seyyanen zamlarla düzeltilmeye çalışılan bir aşama. Bu seyyanen zamlar şunu gösteriyor; Aslında şu ana kadar TİS görüşmelerinin getirdiği nokta, kamu emekçileri bu ülkede açlık sınırının altında yaşıyor. Bunu düzenlemek için lütuf gibi tanımlanan seyyanen ödeme yapıldı. Seyyanen ödemeyi herhangi bir sendika istemedi, kamu emekçilerinin herhangi bir talebi de yoktu seyyanen ödeme ile ilgili. Ama seyyanen ödeme lütuf kabul edildi.

Bu şekilde görüşmelerde açıkçası elimizde hem bir gelir kalmamış oluyor, cebimiz boşamış oluyor hem de biz 2002 yılından beri kayıplarımızın ne kadar olduğunu defalarca söyledik. Şu ana kadar kamu emekçilerinin maaşları asgari ücret çeperinde. Bu da açlık sınırına çok yakın bir noktada.

 

Asgari ücret=yaşama ücreti!

– İktidar kamu emekçilerinin taleplerini TÜİK’in resmi enflasyon rakamları üzerinden tartıştırıyor. Buna dair ne dersiniz?

– Aslına bakarsanız, maaş artışlarımızın TÜİK rakamlarına kilitleniyor olması bizim için TİS’in bir anlam ifade etmediğini anlatıyor.

Çünkü bizim refah payımız ya da zam artışlarımız, toplu iş sözleşmesi döneminde belirleniyor ama her seferinde gerçek anlamda o rakamlardan bağımsız enflasyon rakamlarıyla zam yaşıyoruz. Enflasyon rakamları da TÜİK ile belirlendiği için bu rakamlar ne kadar gerçekse bizim maaşlarımıza yapılan zam da o kadar gerçekçi olmuş oluyor. Sadece bizim için değil, asgari ücretlininki de bu şekilde belirleniyor. Ama en çok bizler etkilenmiş oluyoruz, kamu emekçileri olarak.

Hele ki maaş zammımızın olduğu ay, çok daha fazla geride tutulmaya çalışılıyor bu rakamlar. Bu artık Türkiye’nin bildiği bir gerçek. Biliyorsunuz bağımsız araştırmacılarının verdiği bilgiler var. Her seferinde TÜİK rakamlarının en az iki katını bulan rakamlarla karşılaşıyoruz.

Hatta yoksullaşmış olan kesimi en çok etkileyen aslında gıda enflasyonu oluyor, zorunlu ihtiyaçlar oluyor. En büyük enflasyon oranı da maalesef burada güçlenmiş durumda. Dolayısıyla çok ciddi bir yoksulluk yaşanıyor bizim açımızdan.

Zaman zaman asgari ücretle ilgili tartışmalar yaşanıyor. Asgari ücretin geçmişten çok farklı bir oranda artmadığı, belli bir düzeyde tutulmaya çalışıldığı söyleniyor. Ama dünyanın en düşük asgari ücretli politikasını yürüten ülkelerden birisi Türkiye!

Daha vahim olanı Türkiye’de çalışan kesim özellikle kamu emekçileri de asgari ücret çevresinde çalışıyor. Asgari ücret dediğimiz şey hiç kriteri olmayan, işe yeni başlamış ve bir mesleki tanımlaması olmayan, en az verilecek olan ücret olarak tanımlanırken siz bunu 20 yıllık bir kamu emekçisine veriyorsanız burada çok büyük bir problem var. Asgari ücret şu anda Türkiye’de yaşama ücreti haline gelmiş durumda. Bunun yaratmış olduğu ciddi sorunlar var.

Bir de ücretli öğretmenlik meselesi var. Ataması yapılmamış tüm öğretmen arkadaşlarımız açısından işe başlama hali var ve geçtiğimiz yıl biliyorsunuz, asgari ücretin çok daha altında bir ücretle yaşamak zorunda kaldılar. Şimdi düzenleme yapıldığı söyleniyor ancak ücretli öğretmenlik meselesindeki tek çözüm, ücretli öğretmenliğin kaldırılmasıdır.

Yani kadrolu, güvenceli bir iş alanı sağlanmalıdır.

 

“Birlikte mücadeleye çağırıyoruz”

– KESK’in yürüttüğü TİS süreci var. Bir de yandaş diyebildiğimiz konfederasyonların yürüttüğü bir süreç var. Burada nasıl bir tablo sözkonusu.

– Biz defalarca söyledik, başka meselelerde de aynı şeyleri söyledik. Yandaş konfederasyonlar var, belli yanları ile ittifak içerisinde olanlar var. Ama şöyle bir sıkıntı var; bu dönem ekonomik olarak her ne kadar talepler birbirine yakın olsa da belli yanlarıyla, özlük haklar konusunda maalesef sıkıntılar var.

Demokratik haklar konusunda sıkıntılar var, taleplerin oluşmaması, hele ki kadın meselesindeki yani kamu emekçisi kadınların yaşamış olduğu sorunlar ve bunlarla ilgili alınabilecek tedbirler, İstanbul Sözleşmesi gibi meselelerde hiçbir gündemleri olmadığı gibi eş başkanımız TİS masasında bunları gündeme getirince tepki ile karşılaşıyor. Bunun gibi sorunlar var.

Ama tüm bunlara rağmen o konfederasyonların, kamu emekçilerine karşı bir sorumluluğu var ve bu sorumluluğu yerine getirmek zorundalar. Hakem heyetinden tutalım da TİS masasının genel haline kadar yaşananlar aslında birçok sendikanın eleştiride bulunduğu şeylerdir. Madem bu eleştirileri yapıyoruz, madem burada ciddi bir denge problemi var, o zaman “haklar yasaklardan önce, yasalardan önce gelir” diyoruz.

Biz bu noktada mücadele etmeye ve bu mücadeleyi ortaklaştırmaya hazır olduğumuzu söylüyoruz. Gelecek olan ilk teklifin bizim taleplerimize çok uzak olması durumunda 16 Ağustos’ta iş bırakma gündemi ile sürecimizi yürüteceğiz. Çağrılarımız devam ediyor tüm konfederasyonlara.

Bir talepte bulunuyorsak, bu taleplerimizde gerçekten samimi isek, kamu emekçilerine karşı sorumluluğumuzu yerine getirmek gibi bir derdimiz varsa o zaman gelin hep birlikte emekçilerin emekten gelen gücünü açığa çıkartarak zorlayıcı bir güce dönüştürelim.

Taleplerimize gerçek anlamda sahip çıkalım. Ciddi anlamda eleştirilerimiz var, genel merkez düzeyinde bunları defalarca dile getirdik. Ama tüm bu eleştirilere rağmen teklifimizi tüm konfederasyonlara yineliyoruz.

Kamu emekçilerini açlığa, sefalete sürükleyen bu masaya karşı bir dengeyi oluşturmak için, bir güce dönüştürmek için yan yana gelmek veya bu şartı yakalayamıyorsak bile hep birlikte alanlarda olmak gerek. Tüm konfederasyonları birlikte mücadeleye çağırıyoruz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu