Makaleler

Saltanat kavgaları; Ergenekon devleti!

İstanbul 13. Ağır Ceza tarafından 2007 yılında açılan ve çoğu emekli asker olmak üzere 275 kişinin yargılandığı davada mahkeme, 5’i ağırlaştırılmış olmak üzere 19 sanığa müebbet hapis cezası verdi, 21 kişiyi beraat, 17 kişiyi tahliye etti. AKP’nin sesi medya tarafından “tarihi darbe davası”, laikçi-Kemalist basın tarafından ise “adalet eliyle siyasi intikam” olarak takdim edilen mahkeme sonucunun kamuoyunda ciddi kafa karışıklığı yarattığı bir gerçek.

Geniş emekçi yığınları, geçmişten bugüne laik-İslamcı ayrımı üzerinden bölme ve kutuplaştırma, bunun üzerinden sisteme yedekleme, yönetme anlayışı egemen sınıfların bir siyaset tarzı olagelmiştir. AKP’nin hükümet olmasıyla bu genel yaklaşımın aynı şekilde sürdürüldüğü hatta giderek “muhafazakar demokratlık” adı altında derinleştirildiği, gerilimin artırıldığını da söylemek mümkün.

Sistemin kırmızı çizgilerine yaklaşım bağlamında esasta birbirlerinden hiçbir farkı olmayan bu iki güç ve onun yansıması olarak ortaya çıkan bu siyasi çizgiler arasındaki gerilimin tırmanışı kuşku yok ki klikler arasındaki iktidar dalaşından kaynaklanıyor. AKP’nin 2002 yılında hükümet olmasıyla birlikte sistemin dümenini eline geçirme adına çok ciddi hamleler yapan, adımlar atan egemen sınıf kliği, rakiplerine karşı büyük bir tasfiye operasyonuna girişti. Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı, Poyrazköy, Kafes, Amirallere Suikast, Gölcük vd. davalarla, dalga dalga yayılan operasyonlarla AKP hükümeti, büyük bir yol temizliğine girişti. Gidilecek yolun güzergâhını ise ABD’nin büyük Ortadoğu Projesi çiziyordu. Devletin yasama, yürütme ve yargı alanındaki kritik organlarını adım adım ele geçiren klik, rakip kliği “millet iradesi” ve “darbecilerle hesaplaşma” adı altında cezaevlerine doldurdu.

Bu durum aynı zamanda devlet mekanizmasının, sürecin yeni ihtiyaçları doğrultusunda, ABD’nin icazetiyle kapsamlı bir re-organizasyonu anlamına geliyordu. Ergenekon davasının sonuçlaması, kararın açıklanması devam eden bu sürecin bir durağı olarak okunabilir. Davadaki hukuk rezaleti sistemin sahiplerinin adalet anlayışını da özetler niteliktedir. Başbakan tarafından ataması kabul edilen ve onun emrindeki bir genelkurmay başkanı emekli olduktan sonra terör örgütü yöneticiliğinden ceza almıştır. Bundan başka Erdoğan’la Dolmabahçe’de anlaşan genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt ile çalışma arkadaşı hakkında ifade veren, İlker Başbuğ’un üstü, dönemin genelkurmay başkanı Hilmi Özkök yargılanmamıştır bile.

Ergenekon davası Türk hâkim sınıflarının Osmanlı’dan devraldıkları saray darbeleri, entrikalar ve iktidar dalaşlarında hiçbir kural tanımadıklarını, hesaplaşmanın kesintisiz bir biçimde acımasızca sürdüğünü göstermektedir. Gücü eline geçiren hasmına var gücüyle saldırmaktadır. Konjonktürün ve rüzgarın AKP’den yana olması küstahlığının ve rakibine yönelik saldırganlığının dozunu da yükseltmiştir.

Ne var ki bizim için üzerinde durulması gereken nokta temelde burası değildir. Tavrımızı ve safımızı, mahkemenin hukukla ilişkisi üzerinden kurgulamaya çalışmak Ankara’nın karanlık dehlizlerinden kaybolmaktan öte bir anlam taşımayacaktır. Bundan “iyisi”, bu klik dalaşında taraflardan birine eklenmektir.

ergenekon2Mahkeme, sanıklara darbeye teşebbüsten ceza vermiştir. Oysa adı geçen ve birçoğu faşist TC ordusunun en tepesinde olan askerler işçi sınıfı ve emekçilere, Kürt ulusu ve çeşitli inançlardan ezilenlere yönelik sayısız katliamın altına imza atmış, devlete yön vermiş isimlerden oluşmaktadır. Ancak mahkeme, bir kısmı iddianamede yer almasına rağmen halka karşı işlenen suçlardan dolayı sanıkları yargılama gereği duymamıştır. Devlet, askerlerini verdiği görevleri yerine getirirken disiplinsizlik yapmaktan cezalandırmıştır.

Sözgelimi, “JİTEM’i ben kurdum Veli Küçük’e verdim” bağrışları eksilmeyen Arif Doğan’ın T. Kürdistanı’nda işlediği katliamlar suç olarak sayılmamıştır. Bolu-Sapanca-İzmit’i “faili meçhul” cinayetler üçgeni haline getirdiği, Hrant Dink’in öldürülmesinde rolü herkesin malumu Veli Küçük’e işlediği cinayetler sorulmamıştır. İddianamenin 70’inci sayfasında 9 No’lu gizli tanık, Veli Küçük’ün Gazi Mahallesi’nde 17 emekçinin katledildiği katliamın emrini verdiğini söylemesine karşın bu zat, AKP’yi devirmeye çalışmaktan ceza almıştır.

HADEP’in Silopi İlçe Başkanı Serdar Tanış ve İlçe Sekreteri Ebubekir Deniz, 25 Ocak 2001 tarihinde Silopi İlçe Jandarma Komutanlığı’nda katledildiğinde dönemin genelkurmay başkanı Şener Eruygur, JİTEM’in başında ise Levent Ersöz vardı. Bölge halkının, ailelerin tanıklığına karşın komutanları yargılamayan devlet, Ergenekon davasında da bu kararlı tutumunu korumuştur. 1993’te Görümlü Taburunda görevli erin, 6 köylünün önce ayaklarına kurşun sıkıldığını, ardından ayaklarından bağlanıp yerde bir saat süründürüldüklerini ve cesetlerinin tabura gömüldüğünü anlatması dönemin Tabur Komutanı Mehmet Zekeriya Öztürk’e sorulmadı. Polis, JİTEM tarafından katledilen Hasan Ocak’ın, Musa Anter ve Savaş Buldan’ın ailelerinin; 1998 yılında İHD Genel Başkanı iken, Ergenekon davasında “yargılanan” ve ceza alan Semih Tufan Gülaltay tarafından ağır yaralanan Akın Birdal’ın davaya müdahil olma talebi reddedilmiştir. Özetle rütbelilerin devlet adına komünist, devrimci, ilerici, ve yurtseverlere, halka yönelik cinayetleri, katliamları ceza kapsamına girmemiştir. Zira onlar devletin bekası adına görevlerini yerine getirmişti.

Yargılama süreci boyunca medyada halka karşı işlenen bu suçların bir kısmının yer alması ise halkın gözünü boyamanın dışında bir anlam taşımıyor. Sanıklar en ağır cezaları aldıkları için kitlelerde bir rahatlama hissi yaratarak “adalet” ve “demokrasi” oyununun birinci perdesi halkın gözlerinin üzerine indiriliyor.

 

ergenekon4“Derin Devlet”i Devletin Kendisi

Bir avuç sömürücü zorbanın işçi sınıfı ve emekçiler üzerindeki iktidarını zor, şiddet ve katliamlarla sürdüren bir devletin başka türlü davranması da beklenemezdi. Devletin çeşitli kademelerinde önemli organlarda etki gücünü artırmak, devletin kumanda merkezine oturmak adına egemen sınıfların çeşitli klikleri, güçleri tarafından Ergenekon vb. örgütlerin kurulduğu bir sır değildir. Gözler ve dikkatler bu vb. örgütler üzerine çekilerek resmin bütünü yani devlet gerçekliği gizlenmeye çalışılmaktadır. “Ergenekon terör örgütünü” yargılayan devlet, onun halka yönelik işlediği tüm cinayetleri sahiplenmiştir. Söz konusu isimler, devletin gözü gibi koruduğu ordusunun en tepesindedir ve bu katliamları işlediklerinde görev başındadır.

Açığa çıkan gerçek bir kez daha göstermektedir ki devlet bir bütün olarak Ergenekon’dur. Derin devlet devletin ta kendisidir. Bu böyle olduğu içindir ki generallere ceza yağdıranlar onların halka yönelik düş- manlığını sürdürmektedir. Çalışma yaşamına, işçi ve emekçilere dönük kapsamlı saldırılar devam etmekte, 3. köprünün ismi Yavuz Sultan Selim konulmaktadır. Roboski’de 34 Kürt gencinin katledilmesinden sonra hava kuvvetleri komutanına madalya veren ve operasyon için “kurallara ve milli” raporu hazırlayan, davayı askeri savcılığa havale eden, ailelere “bekleyin” diyen bir devlet gerçekliği vardır. Taksim Gezi İsyanıyla temel hak ve özgürlükleri için sokağa dökülen milyonlara; gaz bombaları, tazyikli su, plastik ve gerçek mermilerle azgınca saldıran, onbinlerce insanı işkenceden geçiren, binlerce insanı gözaltına alan ve devam eden operasyonlarla yüzlerce devrimci, ilericiyi tutuklayan bir rejim vardır karşımızda. Demokrasi naraları atan AKP hükümeti, Ethem’i, Ali İsmail’i, Abdullah Cömert’i, Medeni’yi katledenlere sahip çıkmış, polislerin kahramanlık destanına methiyeler dizmiştir.

Mahkemede yargılayan ile yargılanan arasında, Türk- Kürt uluslarından, çeşitli milliyet ve inançlardan emekçiler açısından bir fark yoktur.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu