GüncelMakaleler

SENTEZ | ABD’nin Çin ile Atlantik Üzerindeki Çatışması, AB’de Çelişkileri Derinleştiriyor

"Kriz ve fırsatların iç içe büyüdüğü bu süreçte, anti-emperyalist mücadelenin, bu mücadele içinde yer alan-alabilecek tüm devrimci, demokratik, ilerici güçlerle birleşerek büyütülmesi esastır."

Kapitalist emperyalist sistemin, içinde bulunduğu ekonomik ve politik kriz her gün büyüyerek devam ediyor.

Krizi atlatmanın bir yolu olarak, yeni pazarlar üzerindeki, rekabet ve çatışmalar; mevcut olan çelişkileri daha da derinleştiriyor. Yaşanan çelişki ve çatışmaların odak merkezi olan, emperyalist blokun başını çektiği ABD ve diğer emperyalist bloku oluşturan Çin ile Rusya arasında karşılıklı tehdit ve şantajlarla tırmanıyor.

Bu çatışmalar içerisinde, NATO’nun ana gövdesini oluşturan, Avrupa Birliği’nde ise Atlantikçiler ve ABD’ciler olarak yaşanan tartışmalarda çatlak büyüyor. Bu anlamda, AB ülkelerinin birçok noktada, Rusya ve Çin’le olan ithalat ve ihracattaki ticari bağımlılık ilişkileri, emperyalist çıkralar açısından yeni tartışmaları birlikte getiriyor.

Öncelikle, geçtiğimiz Ocak ayında, Çin’in devlet şirketi Cosco, Avrupa’nın önemli limanlarından ve Almanya’nın da en büyüğü olan, Hamburg Limanı’nın Tollert terminalinin yüzde 24.9’una ortak oldu.

Aslında önceden üzerinde yaptıkları anlaşmalar doğrultusunda, Çinli şirketin Hamburg Limanının yüzde 35’ine ortak olma hedefi mevcuttu. Fakat Hamburg Limanı üzerindeki bu hedef, Yeşiller ve FDP koalisyon ortakları ile bazı emperyalist AB ülkelerinin; “Çin’in amacının ekonomik değil, jeopolitiktir. Ve Çin’in ülkenin stratejik altyapısında söz sahibi olacağı, ihtiyacımız olmadığı halde güvenlik açısından önemli bir altyapı ortaklığına izin vermek ihmalkarlık ve kısa görüşlülüktür” şeklindeki itirazları sonucu gerçekleşmedi.

Ayrıca, AB Komisyonu da Almanya’yı uyarmış sadece sivil ticari açıdan değil, askeri açıdan da, AB’nin Kuzey ve Baltık denizlerindeki limanlarının NATO’nun kuzey kanadı için önemli merkezler olduğu noktasında telkinlerde bulunmuştu. Almanya Federal Anayasayı Koruma Kurumu Başkanı Thomas Haldenwang de, Federal Meclis’te yaptığı konuşmada, Çin’e ilişkin, “Rusya fırtına ise Çin iklim değişikliği” tanımlaması yaparak Alman Başbakan Olaf Scholz’a muhalefet etmişti.

Bu gelişmeler üzerine, hem hükümet ortakları Yeşiller ve FDP hem de AB’nin tüm muhalefetine karşın SPD’li Başbakan Olaf Scholz başbakanlık yetkisini kullanarak satışa onay verdi. Ancak yaşanan tartışmalardan sonra Çin’e satılan pay yüzde 24.9’a düşürüldü.

Çin’in, dünya limanlarına yönelik hamlesi

Geçerken belirtelim ki, Çin devlet şirketi olan Cosco, gemi taşımacılığında dünyanın üçüncü büyük şirketi durumunda ve 2005’ten bu yana limanlardaki işlemleri için 25 milyar Euro yatırım yapmış bulunuyor.

Cosco, Asya, Avrupa, Ortadoğu ve Güney Amerika’da 37 limanda 367 rıhtımın işletmesini yürütüyor. Bu limanların yılda toplam 122 milyon TEU konteyner yükleme kapasitesi bulunuyor.

Avrupa’da Yunanistan’ın Pire, Belçika’nın Zeebrügge ile İspanya’nın Valencia limanında çoğunluk payına sahip olan Cosco, yine Avrupa’nın en büyük limanı olan, Hollanda’nın Rotterdam ile Avrupa’nın ikinci büyük limanı Antwerp’te de pay sahibidir. Cosco’nun son yaptığı dikkat çekici alımlardan biri de, Mısır’ın Kızıldeniz’deki Ayn el-Sokna şehrindeki liman işletmesinin yüzde 25 hissesini, 375 milyon dolar karşılığında 30 yıllığına devralmasıydı.

Burada yaşanan tartışma ve çatışma, emperyalist bloklar arasındaki rekabetten kaynaklı, mevcut jeopolitik pazarlara sahip olma hamlesidir. Bu nedenle ABD, planlı bir şekilde, Çin ile Tayvan sorununu (Çin, Tayvan’ı kendi topraklarının bir parçası olarak görüyor ve askeri müdahale tehdidini son dönemde sık sık dile getiriyor. ABD ise, Çin’in askeri güç kullanması durumunda Tayvan’a savunma desteği vereceğini dile getiriyor) öne çıkararak, Avrupa Birliği ülkelerini ve NATO müttefiklerini, ekonomi ve sanayi alanında, Çin’le olan ilişkilerinde, daha sert tavır almaya zorluyor. ABD’nin bu yaptırımı, AB ülkeleri arasında da çatlamaya neden oluyor.

Yaşanan bu gelişmelerden sonra Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un daha önceden Paris’teki Sorbonne Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, Avrupa Birliği için “egemenlik” kavramını tartışmaya açmıştı. Şimdiyse daha çok “stratejik özerklik” kavramını kullanıyor. Bu konuda bazı düşünce kuruluşlarının açıkladığı üzere bu kavram temelde, stratejik açıdan önemli olan alanlarda, diğer ülkelerden bağımsız ve özerk hareket edebilme serbestliği için kullanılmaktadır. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un da Çin’le olan ekonomik ve politik ilişkilerde, AB’nin ABD’den bağımsız hareket edebileceği açıklamasıyla, AB’nin “stratejik özerkliğini” gündeme getirmiş bulunuyor. Tüm bu tartışmalar, önümüzdeki dönemde Transatlantik krizinin yeniden alevlenebileceği işaretini veriyor.

Burada ortaya çıkan krizin AB ülkeleriyle NATO müttefikleri arasında, büyük çatlamalara neden olabileceği açıktır. Atlantik coğrafyasında ortaya çıkacak emperyalist bloklar arasındaki bir çatışma; Rusya’nın Ukrayna işgal savaşını da aşan bir durumu birlikte getirecektir.

Mevcut bu gelişmeler içinde, kâr hırsı uğruna girdikleri pazar kavgasında; silahlanmaya ve militarist harcamalara, devasa mali bütçeler ayıran emperyalistler, önümüzdeki dönemde yeni savaş ve işgal hareketleri olarak önümüze çıkacaktır.

AB üyesi ülkelerde içteki durum alarm veriyor

Diğer yandan AB coğrafyasında, işsizlik, yoksulluk ve sefalet derinleşiyor. Avrupa’nın birçok ülkesinde, emekçiler ekonomik ve demokratik talepleri için aylardır sokaklarda, grevler yapıyorlar.

Bu anlamda, Almanya’da yükselen enflasyona karşı, toplu sözleşmede zam isteyen, toplu taşıma, sağlık ve birçok sektörde, yapılan grevlerde, emekçilerin talepleri, soyguncu patronlar tarafından kabul görmediği için zaman zaman grevler devam ediyor.

Fransa’da “mezarda emeklilik” reformuna karşı aylardır süren grevler kesintisiz sürüyor. Yine İngiltere, İspanya, Hollanda, İsviçre ve Norveç gibi, ülkelerde de yer yer işçi direniş ve grevleri devam ediyor.

Sonuç olarak; mevcut gidişatın ortaya çıkardığı tablo göstermektedir ki, önümüzdeki dönemde emperyalistlerin içinde bulunduğu ekonomik, politik kriz daha da derinleşecektir. Emperyalist barbarlık daha da keskinleşecek, işçi sınıfına yönelik hak gaspları ve saldırılar daha da yoğunlaşacaktır. Emperyalist burjuvazinin temsilcisi olan kurum ve kişilerin yaptıkları açıklamalar, verdikleri demeçler bu gerçeği içermektedir.

Birleşik, anti-emperyalist bir hareket yaratmak

Tüm mevcut gelişmelerle birlikte içerisinden geçtiğimiz süreç, geride bıraktığımız yılların tekrarı olmayacaktır. Bir yandan, emperyalistler arasındaki çelişki ve çatışmalar derinleşmekte, diğer taraftan, işçi sınıfı ve tüm ezilen halk kesimlerine yönelik saldırılar yoğunlaşmakta… Elbette bu durum, uluslararası burjuvazi ve işçi sınıfı ve ezilen emekçi kitleleri çelişkileri de keskinleştiriyor/daha da keskinleştirecek.

Kriz ve fırsatların iç içe büyüdüğü bu süreçte, anti-emperyalist mücadelenin, bu mücadele içinde yer alan-alabilecek tüm devrimci, demokratik, ilerici güçlerle birleşerek büyütülmesi esastır. Emperyalistler arasındaki dalaşta faturanın kesildiği işçi sınıfı ve ezilen kitlelerin öfkesi ancak böylesi birleşik devrimci ve militan anti-emperyalist bir hareketle örgütlenebilir, uluslararası alanda güçlenip fırtınalar yaratacak bir güce ulaşabilir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu