GüncelMakaleler

SENTEZ | Kendine Devrimcilik…

"En nihayetinde, içerisinde kitle olan, insan olan bütün çalışmalarımızda tepeden tırnağa teorik ve pratik olarak güçlü bir dönüşüme ihtiyacımız bulunmaktadır. Hedefine kitlelerin çıkarını koyan ve bu uğurda laf değil eylem ve iş üreten bir örgüt olmamız gerekiyor"

Geçmişten günümüze kadar gelen örgütsel çalışmalarımız, günümüzde, cevaplanması gereken bir takım soru veya sorunları her zamankinden daha açık ve anlaşılır haliyle ortaya çıkartmış durumda.

Mevcut haliyle görebildiğimiz sorunları tutarlı ve gerçekçi bir şekilde tartışmak onun karşısında kendi gücümüzün zayıf ve güçlü yanlarını yine gerçekçi bir şekilde koymak, tıkanıklıkları aşmak için ilk elden yapılabilecek en akıllıca düşünüş olabilir.

Bunu yazmak kolay ancak gerçek sorunlarımızı yansıtan konuları doğru ve analitik olarak sıralı bir şekilde tespit etmek zordur. Çünkü iki sorunun içerisinden daha önemlisini değil karmaşık bir sorunlar yumağının (kimisi çok geçmişten gelen) çözümü için işe koyulmaktan bahsediyoruz. Ve amacımız doğal olarak bugün pek de karşılığı ve politik değeri olmayan sorunların eleştirel bir tespitini yapmayla kalmak değildir. Amacımız, bizi bugünkü darlıktan ve bir çıkmaz gibi görünebilen andaki durumdan teorik olarak kuramsal, pratik olarak yapısal düzeyde bir değişimi sağlayabilmek ve sürdürebilmektir.

 

Problemimizin durumu

Politik ve ideolojik meselelere yaklaşımımızdaki sığlık, tek yanlılık ve tutuculuk beraberinde maddi bir darlaşmayı getirmiştir. Politik açıdan yüzeyselliğin neden olduğu darlaşma, sonrasında işe ilk başlandığındaki politik yüzeyselliği daha da derine çekmiş ve karşılıklı bu ilişki birbirini olumsuz yönde besleyerek ideolojik ve yapısal bir körelmeye neden olmuştur.

Peki biz bu sorunu aşmak için önümüze elle tutulur gözle görülür ne koyabiliyoruz?

Geçmişten herhangi bir deneyim çıkarmadan girişilen benzer pratiklere daha kuvvetli asılarak bu sorunları aşabileceğimize mi inanıyoruz? Çeşitli takvimlerin yıl dönümlerinde neyi amaçladığımız belli olmadan tekrar oynat biçimiyle önümüze konulan pratik süreçleri doldurarak mesafe kat edebilir miyiz?

Baştan sona bir dizi yenilenme talebi sihirli bir dokunuşla gerçekleştiğinde sorunlarımız hallolacak mı? Yanımızdaki insandan veya kendimizden daha fazla çalışma ve gayret mi talep ediyoruz?

Bir makine gibi çalışılarak ve böylece daha fazla güven ve saygınlığın yaratılabileceğine inanıyor ve sorunu böyle çözebileceğimizi mi düşünüyoruz? Herhangi bir ortak amaçla bezenmeyen toplantıları daha düzenli hale getirerek kurtulabilecek miyiz?

Sloganları daha mı gür haykırmamız lazım, bir gittiğimiz yere beş mi gitmemiz gerekiyor (Örneğin burada “neden gidiyoruz”u tartışmak daha akıllıca olabilir), yoldaşlarımız aldıkları görevleri eksiksiz ve tam zamanında hallederse (örneğin burada da az önceki parantezdeki “neden gidiyoruz”un cevabıyla uyumlu bir pratik görevi açığa çıkartmak daha mantıklı olacaktır) olacak mı? Daha fazla mı cesaret daha fazla mı cüret daha fazla mı ileriye atılmak, daha fazla mı devrimci jargon, daha fazla mı mücadele ve savaş çağrısı? Bizi neticesi tek başınalık olan ve gün geçtikçe amaçlarımızı gerçekleştirme inancını silecek olan öncü mantığa daha fazla asılarak mı çözüm gelecek?

Nedir çözümün yol haritası, nedir halka daha fazla güven veren, sorunları birlikte çözdükçe halka birleşen devrimci faaliyetin rotası?

Bazı teorik doğruların günümüzde fiziki bir karşılığı yoksa gerçekliği de yok demektir.

O yüzden tek başına teorileri değil teorileri oluşturan felsefeyi daha fazla gün yüzüne çıkarmamız gerekiyor. Örneğin, birçok yoldaşın birden fazla merkezi bir rol üstlendiği bir ortamda düzen, disiplin ve istikrardan kabaca bahsedemeyiz. En azından bu bahisler bizi çözüme götürmeyecektir. Çünkü, planlanan işlere oranla planlanmayan fakat öyle ya da böyle çözüme kavuşturulması gereken işler kişinin karşısına daha fazla gelecektir -ki öyle oluyor. Bunlarda en nihayetinde ilk plandan zamansal açıdan sapmayı doğuracaktır. Burada kişinin öz disiplinsizliğinden kaynaklı askıda kalan işlerden bahsetmiyoruz, şüphesiz bunlar da vardır fakat bugün daha çok yaşanan maddi gerçekliklerin açığa çıkardığı bu yöndeki zorluklardır.

Bunu aşmak için ideal olanın tekraren savunulması değil, mantıklı ve sürece yayılmış bir eylem planın mevcut olması ve birçok insan tarafından bu plana inanılmış olması gerekir.

 İki farklı eğilim
Peki hal böyleyken biz ne yapıyoruz ne yapmamız ve neyi yapmamamız gerekiyor?

Bu sorulara cevap ararken geçmiş olumlu çalışmalarımızı hatırlamamız ve bunların ortak noktasına dikkat çekmemiz gerekiyor. Örneğin, Deşt köylüleri toprak işgali, Özellikle İstanbul olmak üzere Ankara ve İzmir’de göç sonrası gecekondu mahallelerinin kurulması süreci, Tohum Kültür Merkezi çalışmaları…

Bu üç örnekteki çalışmaların hepsinin yüklendiği işler ve hedefleri bakımından birbirlerinden bağımsız olmasına rağmen hepsi bir zeminde ortaklaşıyor; sistem tarafından zarar görmüş insanların politik bir örgüt etrafında bir araya gelerek kimi noktalardaki sorunlarını çözüme kavuşturmak. Bu çözüme kavuşturma işi, çok somut ve esasen pratiğe dönüktür. Akademik ve yazınsal tartışmaların ötesine ama bunları da kapsayan alternatif bir yaşamı bugünden inşa etmeye dönük çalışmalar…

Halkın yaralarını ve acılarını sarmak, eksikliklerini gidermek için çabalamak ve örgütlenme hedefiyle yaklaşılan halk ile birlikte bunları gerçekleştirmek. Bu gibi çalışmalar gerek devrimci özneleri gerek bu çalışmalara katılan kitlelerden insanları ilerletici bir özelliği içinde barındırmaktadır.

İnsanlar bu çalışmalara katıldıklarından sonra önceki oldukları yerlerden farklı bir düzeye ulaşırlar; etrafta ne olup bittiğini yorumlama, sorunların üstesinden ne gibi çalışmalarla gelinebileceği fark etme, kitleler birleştiğinde nasıl bir değişim gücünü açığa çıkartabildiğini – olanakların nasıl arttığını anlama gibi bir dizi noktada.

Bununla birlikte devrimci özne de kabuk parçalayıcı ve her anlamda genişletici bir etkisi olur. Çünkü bu gibi çalışmalara, yani insanların belli noktalardaki sorunlarını çözmek için adreslerin yaratıldığı çalışmalarda, sağcısından solcusuna, muhafazakarından laisistine, devrimden çıkarı olan kitleler bir araya gelir. Özetle bu çalışmalar, devrimden çıkarı olan ama pek de bize benzemeyen insanlarla buluşma zeminleri yaratır.

Doğru yöntem ve akılla yaklaşılırsa bu süreçler örgütlenmeye doğru evrilebilir. Nitekim günümüzde bu çalışmaların tarım, gıda, kadın, doğa gibi alanlarda hızla genişleme fırsatı bulunmaktadır.

Tekrar yukarıda anılan çalışmalarımıza dönecek olursak, gecekondulaşma sürecini yaşayan ve o dönem çalışmalarımızda yer alan yoldaşlarımız veya kitleden insanlar neden hala ilgiyle o dönemdeki çalışmalarımızdan bahsetmektedir? Ya da Tohum Kültür Merkezi çalışmaları neden hala Tohum’un adını bile duyduklarında insanları heyecanlanmaktadır? Çünkü bu çalışmalar somut olarak insanları bir seviyeden başka bir seviyeye taşımıştır.

Günümüzde ise çalışmalarımız birkaç yeni girişimlerimiz dışında tersine bir içerikle “büyüyor”.

Örneğin son 5-10 yıllık süreci düşünerek örgütümüzün ne gibi faaliyetlerinin olduğunu, nasıl bir çalışma yürüttüğümüzü düşünelim. Dersim ve çevre bölgelerinde köy çalışmaları (daha çok kısır bir şekilde organize edilmiş), kısmen 21 Mart, 1 Mayıs, 18 Mayıs gibi takvimsel gündemler, çeşitli seçimler ve yanına yazılabilecek bunlara benzer bir dizi çalışma. Bu çalışmalar kendimiz için, büyük ölçüde de kendi kendimize yaptığımız çalışmalardır. Bu gibi çalışmaların, bağımsız insanların dahiliyetiyle genişletilmesi gibi bir özelliği oldukça sınırlıdır.

Doğal olarak bu çalışmalara zaten Kaypakkaya’nın düşüncelerini benimseyen daha çok da zaten hazırda olan insanlar üretici bir biçimde de değil edilgen bir biçimde dahil oluyor. Ve dahası iletişimdeki akışın yönü sürekli olarak devrimci özneden kitleye doğru gerçekleşiyor, kitleden devrimci özneye doğru bir iletişim akışı veya bunun karşılıklı hale getirilmesi durumundan bahsedemiyoruz.

Bu durum, yani çalışmalarımızın kendi kendineliği durumu, siyasal ve politik görüşümüzü darlaştıran bir etki yaratıyor ve maddi olarak da bizi daraltıyor.

Şimdi güncelde bu iki eğilimi tersine çevirmemiz gerekmektedir.

Yani kendimiz için yaptığımız çalışmaları, halkın sorun yaşadığı noktalarda halkın çıkarı için somut çalışmalar ortaya koymak noktasına doğru kaydırmamız gerekmektedir.

Örneğin, emek alanında yapısal bir dönüşümden, kitlesel ve kalıcı işsizlik ve yoksullaşmadan bahsediyorsak, bunları bahsetme noktasında bırakmamalıyız. Bu gelişmelerden zarar görecek insanları, bu sorunların somut çözümleri için bir araya getirmek zorundayız. Bu noktada, hedeflediğimiz bir dizi çalışma bulunmaktadır. Bunları hızlandırmak ve adımladıkça bu planları iyileştirme ve geliştirmeliyiz. Bu çalışmaları örgütümüzün aynı hedefe toplam bir şekilde yönelmesi açısından da birleştirici özelliğinden ayrıca yararlanmalıyız.

Dışarıdan bir gözle olaylara baktığımızda, reformist diye adlandırılan bir takım siyasetin, kitlelerin içerisinde ve kitlelerle birlikte çalışma pratiğini daha fazla uyguladığını görebiliriz. Bu gibi, toplumsal çıkarı gözeten çalışmalar içerisinde birçok insan siyasal çalışmalarda aktif hale gelebiliyor.

Ancak devrimci yapıların kitlelerin olabileceği ve aktif katılım gösterdiği birçok kanalda olmadığını ya da bu kanalları devrimci örgütlerin yaratması noktasında bir çabasının olmadığını söyleyebiliriz.

Günümüzde bu durum o kadar ironik bir hal aldı ki, devrimcileşmek halktan uzaklaşmak olarak kafalarda canlanmaktadır. Bu çelişkiye, devrimden çıkarı olan halkın sorunlarının çözüm adreslerini yaratma noktasında üretken olunarak son vermek mümkündür.

Gerisi ne yazık ki kısır bir döngünün içerisinde debelenmemize neden olacaktır. Beş eksilip üç artmak ya da üç eksilip beş artmak, olabilecek bütün senaryo bununla sınırlı kalacaktır.

Kendiliğinden, ülkenin bir yerinde örgütlenmiş, belirli bir amacı gerçekleştirebilmek için çabalayan ve nihayetin demokratik bir örgütlenmeye ya da bir öz örgütlülüğe dönüşmüş bir yapıya 2-3 politik devrimci örgüt angaje olunca neden bu çalışmalar sönümleniyor.

Böyle olmasının bir nedeni, kitlelerin çıkarları ile örgütlerin dar çıkarlarının uyum içerisinde olmamasıdır. Buradaki uyumsuzluktaki sorun yaratıcı kaynak, devrimcilerin kitle örgülerini ya da kitle meselesini yanlış bir şekilde ve devrim faaliyetini küçük fraksiyon faydaları olarak ele almasından doğmaktadır.

Örneğin, HDK gibi genişleme ve kitlelerin aktif siyasete dahil olabileceği noktasında oldukça avantaja sahip olan bir oluşum, HDK meselesinde örgütlerin yanlış ele alışlarından dolayı ne yazık ki bir türlü ilerleme sağlanamıyor. Ya da gençlik cephesinde kurulan Genç-Sen’de, sağdan soldan öğrenciler örgütlenmeye başlamasının ardından siyasetlerin dar tartışmalarından kaynaklı sönümlenip gitti.

Nitekim Gezi İsyanı’nın sönümlenme evrelerinde insanlar siyasetlere pek de sempati duyarak ayrılmadılar. Gezi’nin sönümlenmesinin -günah çıkarma ayinindeymişiz gibi- tek müsebbibinin politik örgütler olduğunu söylemiyoruz fakat Gezi’den arda kalan bu kadar az şeyin olmasındaki sorumluluğumuz azımsanamaz.

En nihayetinde, içerisinde kitle olan, insan olan bütün çalışmalarımızda tepeden tırnağa teorik ve pratik olarak güçlü bir dönüşüme ihtiyacımız bulunmaktadır. Hedefine kitlelerin çıkarını koyan ve bu uğurda laf değil eylem ve iş üreten bir örgüt olmamız gerekiyor.

Aksi durumda kadrolar genel gidişatı değiştiremeyen kapasitesiyle küçük revizelerle hep sahada olacaktır. Ve bu kadrolar zamanla yenilgiye doymayan bir ilk 11 (futbol bugün erkeksi bir oyun olarak ele alınmasına karşın burada bilinçli olarak kullanılmıştır çünkü, kadınlar çalışmaları ve kadın önderleşmesi örgütümüzde büyümesine rağmen değişim konusunda erkeksi bir tutuculuk bulunmaktadır) haline gelecektir. Bunu değiştirmemiz, doğru yol ve yöntemle mümkündür.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu