GüncelMakaleler

SENTEZ | “Rasyonel Politika” Daha Fazla Zam Daha Fazla Vergi!

"AKP iktidarı emperyalist sermayeye güvence vermek, yeni doğrudan emperyalist sermaye yatırımları çekmek için M.Şimşek’i kayyum olarak atamak zorunda kalmıştır. M.Şimşek, ikinci bir Kemal Derviş olarak emperyalist mali sermayenin çıkarlarını gözeten bir görevli olarak işbaşı yapmış durumdadır"

“Rasyonel politika” ifadesi göreve atanan yeni Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in görevi teslim aldığında kullandığı ifadelerdir. Bu ifadelerle M.Şimşek önceki politikaları irrasyonal yani akıl dışı olarak tanımlarken, akla dayalı bir ekonomi politikası izleyeceğini açıkladı!

AKP iktidarının izlediği ekonomi politika ne irrasyonel ne de rasyonaldir. İzlenen politika kapitalizmin çıkarlarını önceleyen bir politikadır. Bu nedenle geniş halk kitlelerinin çıkarına değil, bir avuç kompradorun, asalağın çıkarınadır. Öncesinde de sonrasında da izlenen politika bu olmuş, halk soyulmuş zenginler kazanmıştır.

M.Şimşek’in atamasıyla Türkiye ekonomisinin düzeleceğini savunan, atamayı alkışlayanlar oldu. Hatta kamuoyunda AKP karşıtı olarak bilinenler “aynı gemideyiz” diyerek M.Şimşek’e destek çağrısı yaptılar. Aynı gemideyiz söyleminin koca bir yalan olduğu; onların gemide birinci sınıf halkın ise üçüncü sınıf yolculuk yapmaya mecbur bırakıldığı koşullarda, yeni açıklanan zam ve vergilerle, M.Şimşek’in politikasının bir kez daha onlara düğün, halka ise “kemer sıkma olduğu” görülmüktedir.

Kısaca hatırlamakta yarar vardır: “Ocak 2022’de 13.43 olan Dolar/TL döviz kuru bu satırlar yazılırken 20.88’e dayanmıştı. YEM’de verilen hedefler doğrultusunda düşmesi beklenen enflasyon, 2022 sonunda yüzde 12.9; 2023 sonunda ise yüzde 8.8’e ulaşacaktı. Gerçek hayat hedeflerden çok farklı oldu. Geçen sene yüzde 83 ile zirve yapan enflasyon 2023 ortası itibarıyla yüzde 40 seviyesine düşebildi.

2022’de yüzde 2.2’ye düşmesi beklenen cari açık yüzde 5.34’e çıktı.

Artması umulan Merkez Bankası net rezervleri, 26 Mayıs itibarıyla -4.4 milyar seviyesine geriledi. Bu rakam, Merkez Bankası’nın kurdaki baskıyı tutabilmek adına elindeki döviz varlıkları satıp üzerine de bankaların kendisinde tuttuğu rezervleri ve borç aldığı parayı sattığını gösteriyor.

Düşmesi beklenen faiz sadece “önemsizleşen” politika faizi oldu. Mevduat faizleri yüzde 40’lara dayandı.” (BBC,4 Haziran 2023)

Mehmet Şimsek’in tekrar Hazine ve Maliye Bakan olduğu günün ekonomik verileri kabaca yukardaki pasajda aktarıldığı gibiydi. Daha evvel R.T.Erdoğan’ın damadı ve ardından karikatürize bir karakter olan Nureddin Nebati ile Maliye Bakanlığı görevlerinde yer alan kişiler aslında Erdoğan’ın kendisinin belirledigi ekonomik politikaları hayata geçiren kişilerdi.

M.Şimşek’in farkı, onun emperyalist sermayenin Türkiye ekonomisine bir kayyum atanmasındadır. Ancak R.T.Erdoğan’ın M.Şimşek’e müdahale edip etmeyeceği, zamlar ve vergi artışı nedeniyle bir kez daha “ben ekonomistim” diyerek kurtarıcı role soyunup soyulmayacağı bilinmediğinden şimdilik ne olacağını kestirmek zordur.

Devletin bu son hamle ile yaşanan ekonomik tıkanıklığa çare arama arayışında olduğu aşikar ancak yeni bakan M.Şimşek’in Erdoğan tarafindan uygulandığı bilinen düşük faiz politikasını terk ederek faiz arttırımına gitmiş olmasına rağmen bakanın atandığı gün 20.88 olan Dolar kuru bugün 26.14’e tırmanmış durumda.

Peki M.Şimşek’in ekonomide yaşanan sorunlara çözüm bulabilmesi, bozulan işleri yoluna koyabilmesi mümkün mü?

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Eylül ayına ilişkin “Uluslararası rezervler ve döviz likiditesi” verilerini yayımladı. Rakamlar gittikçe kötüleşiyor. Merkez’in döviz varlıkları eylül ayında önceki aya göre yüzde 6.3 azalarak 36.3 milyar dolara, altın cinsinden rezerv varlıkları yüzde 3.7 gerileyerek 41.8 milyar dolara indi. Böylece altın ve döviz toplamından oluşan resmi rezerv varlıkları, eylülde bir önceki aya göre yüzde 4.9 oranında azalarak, 83.7 milyar dolardan 79.7 milyar dolar seviyesine geriledi. Sadece 1 ayda 4 milyar dolar çöpe gitti.” (Birgun, 28 Ekim 2020)

Merkez Bankası’nın yayınlamış olduğu verilere göre: “Mayıs ayında cari işlemler hesabı 7.933 milyon ABD doları açık kaydetmiştir. Altın ve enerji hariç cari işlemler hesabı ise 1.283 milyon ABD doları açık vermiştir. Ödemeler dengesi tanımlı dış ticaret açığı 10.480 milyon ABD doları olarak gerçekleşmiştir.” (www.tcmb.gov.tr.)

Diğer taraftan dış borç bugüne kadarki en yüksek noktaya ulaşmış durumda; “Türkiye’nin brüt dış borç stoku 459 milyar dolara çıkarak tüm zamanların en yüksek seviyesine yükseldi. Son rekor, 457.1 milyar dolar ile 2018’in birinci çeyreğinde görülmüştü.” (Sözcü, 31 Mart 2023)

Dış borçta yasanan rekorun benzeri iç borçta da  gerçekleşmiş durumdadır: “Hazine ve Maliye Bakanlığı yılın ilk çeyreğinde tahvil ve kira sertifikası ihraçlarıyla 218.7 milyar lira iç borçlanma yaptı. Planlanan 142.5 milyar liralık iç borçlanma hedefinin 76.2 milyar lira üzerinde bir ilk çeyrek iç borçlanması gerçekleştirilirken Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın şubat itibariyle iç borçlanma oranı 3 aylık hareketli ortalamada yüzde 203.44 ile Ağustos 2020 sonrasındaki en yüksek seviyeye ulaştı. Bakanlığın verilerine göre TL cinsi iç borç çevirme oranı şubat itibariyle yüzde 219.3’e ulaştı.” (Birgun, 06 Nisan 2023)

Borç sarmalında yol almak!

Yukardaki verileri dikkate aldığımızda devletin genel olarak borç sarmalında yol almaya çalıştığı anlaşılmaktadır. Devletin kimi farklı kaynaklardan sağladığı paranın borçların çevrilmesine yetmediği de ortadadır. İşte bu noktada, AKP iktidarı emperyalist sermayeye güvence vermek, yeni doğrudan emperyalist sermaye yatırımları çekmek için M.Şimşek’i kayyum olarak atamak zorunda kalmıştır. M.Şimşek, ikinci bir Kemal Derviş olarak emperyalist mali sermayenin çıkarlarını gözeten bir görevli olarak işbaşı yapmış durumdadır.

Mevcut tablo dikkate alındığında M.Şimşek’in bu tabloyu son derece net şekilde tersine çevirip de borçları ortadan kaldırıp hazinenin döviz rezervlerini artıracağı iddiaları sadece komiktir. Zira bunun icin tarım ya da sanayi alanındaki üretim ve dış satım tutarları yeterli olmanın son derece gerisindedir. Dış ticarette açık verilirken yani ihracat yapılan ithalatı dahi karşılayamıyorken hazinenin kasasına para koymanın, mevcut rezervleri artırmanın olanağı yoktur.

Böylesi ekonomik daralma hallerinde burjuvazinin başvuracağı ilk yöntemin daha fazla sömürü ve vergilendirme yoluyla dolaylı gelir elde ederek hazinenin kasasını doldurma girişimi olacağı açıktır. Bu günlerde devletin yapmakta olduğu da budur.

Burada önemli bir husus bugüne kadar yaşanan ekonomik daralmanın işçi emekçi kitlelerin yaşamında yarattığı etki bundan sonrasında daha fazla hissedilir olacaktır. Artan gıda ve konut fiyatları işçi ailelerinin aylık kazançlarının bu temel harcamalar icin yetersiz olmasina neden olacaktır.

İşte gerçek anlamda aylık maaşların karın doyurmaya dahi yetmeyeceği o koşullar yaşanmaya başladığında bugün AKP’ye destek olmayı “milli bir dava” olarak kabul eden bir çok işçinin AKP’ye karşı en radikal muhalifler haline geleceklerinin bilinmesi gerekir. Bu nedenle önümüzdeki sürecin fırtınalı günlerine hazırlanmak, bugüne göre konumlanmak önem kazanmaktadır.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu