Makaleler

Sömürüye, faşist saldırganlığa karşı birleşik direniş hattı!

AKP/R.T.Erdoğan, işlerin her gün daha karmaşık bir hal aldığı, çemberinde giderek daraldığı bir sürecin içinde hızla yol alıyor. 16 Nisan referandumundan bu yana devam edegelen bu geriye düşüş, farklı vehçeler alarak ama dalga dalga daha geniş bir alana yayılarak sürüyor. Referandum, OHAL’e, KHK rejimine, baskı, gözaltı ve tutuklamalara rağmen işçi sınıfı ve emekçi yığınların sert bir tepkisi ve muhalefetine tanık oldu. Sonuç hileli bir şekilde “evet” çıkarılmış olsa da sandıktan asıl olarak çıkan, geniş halk yığınlarının düzene yönelik biriktirdiği büyük öfke idi. Söz konusu durum, AKP/Erdoğan’ın Suriye başta olmak üzere uygulayageldiği politikaların bir bir iflas etmesi ve içerde derinleşen ve ağırlaşan ekonomik krizle daha yıkıcı bir hal aldı.

R.T. Erdoğan’ın “metal yorgunluğu” adı altında büyükşehir belediyelerine ve il parti yönetimlerine yönelik tasfiye hareketinin bir yanı cemaatçilerin temizlenmesi ise de temel kaygı yaşanan geriye gidişe etkili müdahalelerde bulunmaktır. Ne var ki, belediye başkanları ve pek çok il ve ilçede, çeşitli düzeylerde yöneticiler görevden alınsa ve bu operasyonun bakanlar kuruluna kadar uzanacağı iddia edilse de, yapılan anketler AKP’nin kitle desteğindeki gerilemenin sürdüğüne işaret etmektedir. Öyle anlaşılıyor ki, başta Kürt sorununda OHAL’le birlikte ortaya koyduğu saldırı, gözaltı ve tutuklama ile buna eşlik eden askeri operasyonlar, 90’ları aratmayan insan hakları ihlalleri ve katliamlarla AKP, Kürt halkının büyük tepki ve öfkesini üzerine çekmiş durumda. Federal Kürt Bölgesi’nde gerçekleşen referandum sırasında kullanılan dil ve uslup söz konusu düşmanlığın daha görünür hale gelmesini sağladı. Dahası temel gıda maddeleri olmak üzere pek çok kalemde yaşanan zamlar, emekçi yığınların alım gücünü düşürmüş, OHAL ve KHK’larla işten atılan onbinlerce emekçiyle sayıları iyice büyüyen işsizler ordusu için hayat daha da zor hale gelmiş durumda.

İşçi sınıfı ve emekçiler, Kürtler, Aleviler ve özellikle de kadınlar için OHAL şemsiyesi ve KHK rejimi altında yaşamak çoktandır büyük eziyete dönüşmüş durumda. Dolardaki her kuruş artışla alım gücü düşen, yoksunluk ve yoksulluk mengenesine daha fazla sıkışan emekçi yığınların öfkesi ve tepkisinin artık daha somut bir adrese, AKP’ye yöneldiği görülüyor.

 

Tüm düzen partileri Kemalist’tir!

Uzunca bir süre, “değişim”, “askeri vesayete karşı olmak”, “refah” ve “huzur” vaatleriyle geniş emekçi yığınları manipüle eden R.T.Erdoğan/AKP’nin yolsuzluk ve rüşvet batağına ne düzeyde battığı 17-25 Aralık operasyonlarında iyice su yüzüne çıkmıştı.

Dört bakanın görevden alındığı sürecin kuşkusuz en önemli aktörü, Reza Zarrab’dı. AKP/Erdoğan ile yoğun ve kirli ilişkileri olduğu artık herkesin bildiği bir sır olan Zarrab’ın, ABD’de İran’a yönelik ekonomik ambargoyu delmek, kara para aklamak ve banka sahtekarlığı suçlamalarıyla tutuklanması AKP’de büyük bir tedirginlik yaratmıştı. Adeta AKP veya devletin üst düzey bir bürokratı gibi önem atfedilen Reza Zarrab’ın iade edilmesi için AKP elinden geleni yaptı, doğrudan Erdoğan devreye girdi. Ne var ki, tüm bu çabalara karşın, ABD emperyalizmi, Reza Zarrab dosyasını, AKP’yi kontrol altında tutmak, yönledirmek ve daha da önemlisi bitirmek için bir şantaj olarak kullanmayı seçmiş durumda. Zaman geçtikçe dosya kapsamında yeni yaptırımların gündeme gelmesi de buna işaret ediyor. Son olarak Reza Zarrab’ın itirafçı olmasının AKP/Erdoğan için yeni bir dönemin başlangıcı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Söz konusu durum, düzen partileri cephesinde önümüzdeki günlerde sarsıcı ve hızlı değişimlerin gündeme gelebileceğine işaret ediyor. Zera Zarrab’ın söyleyeceklerinin R.T. Erdoğan ve AKP’li üst düzey yöneticiler için çok ciddi sonuçlar yaratacağı açık.

ABD emepryalizmi, Reza Zarrab davasını, Ortadoğu’daki gelişmelere paralel buradaki güncel politikalarının ihtiyaçları doğrultusunda işlevselleştirme yöntemini uzun süredir yaşama geçiriyordu. Son gelişmenin Erdoğan/AKP için öncekilerden daha tehlikeli olduğu bir sır değil. Daha şimdiden ABD’den altı Türk bankasına milyarlarca dolar ceza kesileceği haberleri kamuoyuna yansımaya başladı bile. Açık ki bu ekonomik krizin üzerine benzin dökülmesi anlamına gelecek.

Süreç her ne kadar yeni gelişme ve süprizlere açık olsa da, gelişmenin ana hatlarının, Erdoğan/AKP’nin hareket kabiliyeti ve insiyatifinin gerek içerde gerekse de dışarda giderek daralacağı bir istikatemete doğru olduğu söylenebilir. Bu durum, toplumsal meşruiyetini ancak OHAL’le sağlayabilebilen AKP için daha fazla tecrit olma anlamına gelecektir. Kuşkusuz bu, AKP’nin daha fazla saldırganlaşmasına, Kürt düşmanlığına daha fazla yönelmesine, geniş işçi ve emekçilere yönelik saldırılarda ivmeyi yükseltmesine neden olacaktır.

3 Kasım 2019’de yapılması düşünülen Başkanlık seçimlerine MHP ile ittifak yapılarak girileceğine dair verilen mesajlar, politik alanda ortaya konulacak dil konusunda da bir fikir veriyor. Türk egemen sınıflarının pratikte 90’ları aratmayacak icraatları, Kemalist-Atatürkçü söylemlerin öne çıktığı bir ideolojik kolojla yaşama geçireceği anlaşılıyor. AKP’nin, 15 Temmuz’u cemaate karşı ittifak yapıtığı Kemalist -Ulusalcılarla bertaraf ettiği biliniyor. 15 Temmuz aynı zamanda AKP’nin, Kemalist çizgiye açıktan sarılma, dönme kararı verdiği tarih olarakta okunabilir. Kuşkusuz bu bir tercihten öte bir zorunlulukla olmuştur. Devlete hakim oldukça Kemalist-Ulusalcılarla ittifak elzem hale gelmiştir. Ancak olan, AKP’nin Kemalizm’i benimsemesi değildir. Zira, AKP tıpkı tüm düzen partileri gibi başından beri Kemalisttir. Çünkü Kemalizm, devletin kurucu felsefesi, ideolojisi anlamına gelmektedir. Bu da dizginsiz bir sömürü, emperyalizme göbekten bağımlılık, katıksız bir Kürt düşmanlığı, her türlü farklı inanç ve görüşe yönelik tahammülsüzlük, imha, inkar ve soykırım demektir. AKP’nin, devletin söz konusu kırmızı çizgileri konusunda son derece parlak icraatları olduğu herkesin malumudur.

 

Birleşik mücadeleyi HDK ile büyütme zamanı!

MHP’nin de tabanını parantezine alacak biçimde İYİ Parti’nin merkez sağda ikame edilme çabası, AKP-MHP ittifakı ve Kürt sorunu konusunda tüm düzen partilerinin, “en Atatürkçü olma iddiasında” yarışırken, aynı çizgide saf tutması da bu icraatların süreceğine işare ediyor.

Soçi toplantılarında TC devletinin PYD’nin-Kürtlerin katılımından duyduğu rahatsızlık ve engelleme girişimi, İdlip üzerinden Afrin’e yapılan askeri yığınak (TC, 2017 yılının başından beri havan ve doçkalarla tam 576 defa Afrin’e saldırı düzenledi, ANHA, 20 Kasım 2017) R.T.Erdoğan/AKP’nin, 2019 seçimlerine doğru bir kez daha milliyetçi, ırkçı cepheyi tahkim etmek ve bunu bir sıçrama tahtası haline getirmek için Kürt düşmanlığına sarılacağını gösteriyor.

TC devletinin genlerine işleyen ırkçılık ve şovenizme, emekçi yığınları miliyetleri üzerinden bölme stratejisine etkin bir barikat olarak ortaya çıkan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) bu süreçte daha da önem kazanıyor. 7. Genel Kurulu’nu gerçekleştirerek (13 Kasım 2017) sürece dair değerlendirme ve yönelimini ortaya koyan ve olağan kongre hazırlıkları yapan HDK, faşizmin bugün OHAL’in avantajlarıyla Türk, Kürt uluslarından ve çeşitli milliyet ve inançlardan emekçilere yönelik saldırılarına karşı devrimci, demokratik ve yurtsever güçlerin güçlü bir ittfakı olma misyonunu hala güçlü bir şekilde taşıyor.

Öyleyse faşist saldırganlığa, ırkçılık ve şovenizme karşı birleşik bir mücadele hattını HDK’de büyütmenin zamanı!

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu