EmekGüncel

SÖYLEŞİ | “Bu Parayla Siz Doyun!”

Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova’da iş bırakan Uluğ Enerji işçilerinin direniş sürecine ilişkin konuşan, DİSK Enerji-Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin, "Evet ülkemiz, bir seçim hattına girdi. Herkes bir tercih yapıyor, bizler de tercihimizi direnişten yana, işçiden yana kullanmış olduk” dedi.

DİSK’e bağlı Enerji-Sen ile Uluğ Enerji arasında yapılan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 4 kentte iş bırakan işçilerin eylemi sürüyor.

Bursa, Balıkesir, Çanakkale ve Yalova’da iş bırakan işçilerin dördüncü günün sonunda Ankara yürüme kararı aldı. Kendilerine teklif edilen sefalet zammına tepki gösteren işçiler, açlık sınırında çalışmayı reddederek “Bu parayla siz doyun” diyerek bu 4 ilde biraraya gelerek Ankara’ya taleplerini iletmeye gidiyor. Yürüyüş ve öncesi süreçle ilgili DİSK Enerji-Sen Genel Başkanı Süleyman Keskin ile bir röportaj yaptık. Keskin, “Evet ülkemiz, bir seçim hattına girdi. Herkes bir tercih yapıyor, bizler de tercihimizi direnişten yana, işçiden yana kullanmış olduk” vurgusu yaptı.

– İlk olarak içerideki koşullardan bahseder misiniz? Sizleri direnişe taşıyan neydi?

Dağıtım şirketlerinde çalışan işçi arkadaşlarımızla 2014 yılında temas kurmuştuk. O dönemde de sendikalaşma başladığında, bunun önüne geçek için şirket yetkilileri direnişe öncülük eden arkadaşlarımızı işten atmışlardı. 12 arkadaşımız işten çıkarılmıştı ve Bolu’da yaklaşık üç ay süren bir direniş yürütmüştük.

Bu yüzden işveren, sarı sendikalarla baskı kurup işçileri zorla üye yapmıştı bu sendikalara. O günden bu yana içerideki çalışma koşulları giderek ağırlaşmaya başladı. Eksik personelle çalışmaya başladı işçiler, aldıkları ücret her geçen gün –toplu iş sözleşmesi düzenlemeleri olmasına rağmen– daha da kötüleşmeye başladı. Bunun üzerine oradaki arkadaşlarımız sendikamızla buluşma kararı aldı. Hızlı bir şekilde üyelik işlemlerimizi gerçekleştirdik ve yetki işlemini başlattık. Yılbaşı itibariyle de sendikamız, yetkili konuma gelmiş oldu. Biz yürüttüğümüz toplu iş sözleşmesi sürecini devam ettirirken, işverenler her seferinde “Tabii ki yapacağız! İşçi arkadaşlarımıza güzel bir toplu iş sözleşmesi örneği çıkarmak için elimizden geleni yapıyoruz. Rakamları da konuşacağız” dediler. Ama aslında İngiltere’nin bir fon şirketine bağlı olan bu şirket bir oyalama taktiğine gitti.

Toplu iş sözleşmelerinin yasal bir süreci var. Bizi bu şekilde oyalayarak sefalet ücretine razı etmek istediler. Başından beri bunu yapmaya çalıştılar. Biz ise işçi arkadaşlarla beraber süreci farklı bir şekilde işledik. TİS taslaklarını hazırladık, görüşme sırasında beş temsilci işçi ile içeride masaya otururken, dışarıda yüzlerce işçi arkadaşımızın bu süreci takip ettiği bir koşul yarattık. Süreç, Yüksek Hakem’e taşındı.

Kendimize bu süreçte bir parola belirlemiştik; “Çocuklarımızın rızkını, patronların iki dudağı arasına bırakmayacağız!” Bunun üzerine de işçi arkadaşlarımızın kendi taleplerine sahip çıkması açısından işyeri kapısı önünde dört günlük bir oturma eylemi gerçekleştirdik. Basın açıklamasıyla bunu sonlandırdık. Şimdi de Pazartesi günü (10 Nisan) Çanakkale-Balıkesir-Bursa-Yalova üzerinden Ankara olmak üzere Çalışma Bakanlığı’na yürüyeceğimiz bir eylem gerçekleştirmeye hazırlanıyoruz.

 “Dört günlük oturma eylemi, bir uyarıydı!”

– Bu şehirlerden de eyleme katılım olacak sanırız. Çünkü bu bölgelerde de benzer süreçler işletildi.

– Evet, eylemimiz sadece Bursa’yı değil, yukarda saydığım dört ili kapsayacak. Sembolik olarak buradan altı arkadaşımızla yola çıkacağız ama gittiğimiz her ilde işçi arkadaşlarımızın bir karşılaması olacak ve buralarda yürüyüşler yapacağız.

– Oturma eylemini sonlandırdıktan sonra Ankara’ya yürüyüş kararı aldınız. Bu eylemin direnişinize katkısı konusunda neler söylersiniz?

– Bizim sektörümüz, yaptığımız iş aslında insanlar için hayat-memat meselesi. Grev yasaklarına takılmayan bir anlayışı hayata geçirmeye çalışıyoruz. Ama takdir edersiniz ki, hastaneler, okullar, evlerinde makineye bağlı yaşayan hastalar hepsi bizim çalışmamızla direkt ilişkili konular. Bunlara dikkat etmeye çalışıyoruz bir taraftan. Ekmeğimiz için mücadele ederken kimseyi hayati bir durumla karşı karşıya da bırakmak istemeyiz. Böyle bir tezatla da karşı karşıyayız.

Bu bir uyarı niteliğindeydi. Kararlılığımızı göstermiş olduk.

İşçi arkadaşlarımızla konuştuk. Bu süreç Yüksek Hakem’e taşınmış olsa da bizim açımızdan bitmiş değildir. Yeter ki, mücadelemizi devam ettirecek gücü ve enerjiyi kendimizde bulalım. İşverenleri, ek protokol için masaya oturtup haklarımızı almak için mücadele etmekten vazgeçmeyelim. Çünkü, siz de bilirsiniz ki, Yüksek Hakem’den genelde işçi aleyhinde sonuçlar çıkıyor. Ama ne olursa olsun, biz enerji işçileri olarak bu sürece sahip çıktığımızı ve yakından takip ettiğimizi hissettirmek ve bütün illerdeki arkadaşlarımızla gücümüzü bir kez daha göstermek açısından böylesi bir organizasyonu hayata geçirme kararını, işçi arkadaşlarımızla birlikte aldık.

 “Birlikte mücadele etmediğimiz sürece başarı şansımız yoktur!”

– Sizin bu kararı aldığınız ve mücadeleyi verdiğiniz bu dönem aynı zamanda seçime doğru gittiğimiz bir dönem. Aynı zamanda sizin örneğinizde de olduğu gibi başka yerlerde de işçiler açısından hak mücadelelerinin yaşandığı günler. Bu iki gündemi düşünerek işçi sınıfına nasıl bir mesaj verirsiniz?

– Bütün işçi sınıfına söyleyebileceğimiz tek şey şu; birlikte mücadele etmediğimiz sürece başarı şansımız yoktur. Kurtuluşumuz ellerimizdedir, işçi sınıfının ve yoksul halkın ellerindedir. Evet ülkemiz, bir seçim hattına girdi. Herkes bir tercih yapıyor, bizler de tercihimizi direnişten yana, işçiden yana kullanmış olduk. Eğer bu konuda bir oy hakkımız olsaydı, yine işçi sınıfından yana yapardık. Herkesin de seçim hakkını işçi sınıfından yana kullanması gerektiğine inanan bir düşünce taşıyoruz. Bu düşünceden geliyoruz. Üretim araçlarının işçinin, halkın elinde olmadığı, kontrolü altında olmadığı bir süreç bizim açımızdan kurtuluş değildir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu