Güncel

SÖYLEŞİ | Ezgi Çakır: Henüz yapılabilecekler varken yapılmalı, barolar da direnmelidir

"İstanbul Barosu 141 yıldır ayakta, kapısındaki mührü söküp direnmiş bir geleneğe sahip. 141 yıl farklılıklara, saldırılara rağmen ayakta kalmış, mesleki dayanışmadan, sorunları birlikte ele almaktan ve çözüm bulmaktan vazgeçmemiş bir meslek örgütünü teslim almanın zannettikleri kadar kolay olmayacağı fikrindeyim"

Siyasi iktidar son dönemdeki yönetememe krizini baskıyı iyice artırarak aşmanın peşinde. Son olarak koronavirüs döneminde de görüldü ki iktidar; HDP’ye yönelik kayyum saldırılarıyla, kadın mücadelesine dönük gözaltı ve tutuklama operasyonlarıyla koronavirüs sonrasına hazırlık yapıyor.

Bu meselelere ek olarak AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, barolar ve meslek odalarına yönelik yeni saldırının sinyalini vermişti. Bağımsız bir yargıdan söz edilemeyen ülke gerçekliğinde barolara yönelik operasyonlarla avukatlık mesleğinin de içi boşaltılmaya çalışılıyor.

Sürecin barolara yönelik olası saldırılarını Halkın Hukuk Bürosu’ndan Avukat Ezgi Çakır ile konuştuk. Çakır, süreci “sistemik hale gelen devlet politikası” olarak değerlendirdi.

-Siyasi iktidarın son dönemde baro ve meslek odalarına bu denli yönelmesinin sebebi sizce nedir?

– Barolar meslek örgütleri olarak hem yönetsel hem de ekonomik yönden özerk kuruluşlardır.

Barolar, siyasi iktidarın hakimiyet alanı dışında ve programlarına önceden müdahale imkanı teknik olarak yok. Ama etki altına alma, susturma ya da istediği yönde konuşturma çabaları oldu-olmaya devam ediyor. Siyasi iktidar ne zaman sıkışsa, yönetememe krizi ne zaman şiddetlense meslek örgütlerine bu şekilde saldırıyor.

Nazi Almanyası’nda iktidarı ele geçirme ve sürdürme politikası eşgüdümlü şekilde meslek örgütlerine de yönelmiştir. Türkiye’de meslek örgütlerinin demokratik ve özerk yapısı, yönetemeyen bir iktidar için doğalında bir tehdit unsuru olarak durmaktadır

Siyasi iktidar meslek örgütlerine yöneldi çünkü;

-Hem tabipler odası hem de baroların; her iki meslek grubu da halkın en temel ihtiyaçlarının icracısı durumundalar. Aydın sıfatları, halka karşı hak arama ve talep etme sorumlulukları bulunmaktadır. Meslek örgütleri ne zaman bu tarihsel sorumluluklarını yerine getirdilerse siyasi iktidarın da hedefi olmaktan kurtulamadılar. Tehditlerle asıl olarak “halkın derdine sıkıntısına ses olanların sesini susturmak” isteniyor.

-Meslek örgütleri halkın sorunlarından bahsetmesin isteniyor. Merkezi demokratik meslek örgütlerini kendi mesleki programlarına ve sorunlarına sıkıştırmak, tehdit ve vaatlerle liberal pratiğe hapsetmek isteniyor.

-Büyük grupları ufaltarak ve yeni iktidar alanları açarak, çıkar çatışmalarını arttırmak; bu yolla hem etkinliğini, gücünü azaltmak bir yandan da çıkar çatışmalarına boğarak gündem değiştirmek isteniyor.

-Ekonomik bağımsızlık güçtür. Bunu yok ederek hem kendilerine gelir kapısı açmak hem de meslek örgütlerini zayıflatmak istiyorlar.

-Her zamanki gibi  “daha fazla demokrasi” nidaları ile seçim yöntemi ve daha fazla farklı ses nidaları ile başlayıp, TBB’deki delegasyonda büyük baroların etkinliğini azaltmak, meslek örgütü vasfını, etkinliğini ve birliğini yitirterek teslim almak istiyorlar.

Meslek örgütlerinin aynı Feyzioğlu gibi biat etmesini istiyorlar. Bu bir varlık-yokluk mücadelesinin başlangıcıdır. Şimdi seçim yönteminin değiştirilmesi olarak başlayan sürecin sonu işlevsizleşen, bağımlı meslek odalarına dönüşecektir.

-Şu an bağımsız bir yargıdan söz etmek mümkün değil. Avukatları ve baroları da bu şekilde bir dizayn etme çabası var. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

– Türkiye’de bağımsız bir yargı dediğiniz gibi maalesef yok. Hiç olmadı aslında ama şu anda çok fazla teşhir olduğu bir süreçten geçiyor.

Ceza yargılaması alanı siyasi iktidarın gücünü sınadığı yerdir ve yargı, halkı muhalefeti sindirmek için tahakküm aracı olarak kullanılıyor. Bir yandan verilen cezalar “yargılama süsü” ile kamuoyu nezdinde meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Yargının üç sacayağı; hakim, savcı ve avukatlardır. Savcılar ve hakimler tamamen teslim oldu. Bugün bıraktığını yarın talimat ile yeniden alıyor ve tutukluyor. Yargıya saygı ve güven kalmadı. Avukatlar bu tabloda bağımsız olan ayakta kalan ve sorumluluk taşıyanlar ve tabi ki korkuluyor.

Bu düzenleme yalnızca meslek örgütlerine yönelik düzenleme değil. Sistematik süregelen bir devlet politikası. Hak mücadelesinde etkin hukuk örgütleri, dernekleri kapatılıyor. Avukatların anayasada koruma altına alınmış hak çerçevesinde bir açıklama yapmasına dahi tahammülleri yok. Yerlerde sürüklüyorlar, üzerlerine gaz sıkılıyor.

Hakkınızda açılmış tek bir dava bile varsa ruhsatınız verilmiyor, gasp ediliyor. Adaletsizlik artık o kadar üst boyutta ki; insanlar kanunda yazan adil yargılanma hakkının kullandırılması için direniyor. Çok yakın zamanda ölüm orucunda yaşamını yitiren Mustafa Koçak, İbrahim Gökçek ve Helin Bölek yargının işlevsizliğinden kaynaklı hak kayıpları ve adil yargılanma taleplerinin tekrar inşası için direndiler. Halihazırda 18 avukata toplamda 18 yıl cezanın bozulması, tutuklu avukatlarının derhal serbest bırakılması, itirafçılık yasalarının kaldırılması gibi başlıca taleplerle meslektaşlarımız Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal da ölüm orucunda.

Artık 150 günü aşan direnişleri ile adil yargılanmanın tesisini talep ediyorlar.

Avukatları, sanatçıları, siyasetçileri, gazetecileri, halkı devrimcileri adaletsizliğe mahkum eden bu sistemin son bulması için direniyor meslektaşlarımız. Talepleri zaten olması gerekendir. Avukatları, adil, bağımsız, tarafsız ve açık yargılamayanlar kanun önünde suç işlemişken haklarında cezaya hükmedilen maalesef yine yargılananlar oluyor.

İstanbul Barosu 141 yıldır ayakta, kapısındaki mührü söküp direnmiş bir geleneğe sahip. 141 yıl farklılıklara, saldırılara rağmen ayakta kalmış, mesleki dayanışmadan, sorunları birlikte ele almaktan ve çözüm bulmaktan vazgeçmemiş bir meslek örgütünü teslim almanın zannettikleri kadar kolay olmayacağı fikrindeyim.

-Son olarak eklemek istediğiniz birşey var mı?

– Öncelikle mahkemelerin birer engizisyon mahkemeleri gibi çalıştığı düşünüldüğünde bu yolda şehit düşenler ve halihazırda direnen avukat meslektaşlarımızın sesi olmalıyız.

Siyasi iktidar tarafından meslek örgütlerine yönelik yapılmak istenen her değişiklik demokrasi için kaybedilmiş ya da kaybedilmeye mahkum bir alandır. Bu sebeple henüz yapılabilecekler varken yapılmalı, barolar da direnmelidir diyorum.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu