EmekGüncel

SÖYLEŞİ | “Migros Bütün İşçi Sınıfının Kazanımıdır!”

"Migros’un İstanbul Esenyurt’ta bulunan deposunda çalışan yüzlerce işçi, çalışma koşulları ve sefalet ücretine karşı başlattığı direnişi kazanımla sonuçlandırdı. Şubat ayının başında saatlik ücrete 4 TL zam istediği için işten atılan 257 işçi işe geri alındı ve talepleri karşılandı."

Biz de Özgür Gelecek gazetesi olarak, direnişin örgütleyicisi olan Depo, Liman, Tersane ve Deniz İşçileri Sendikası (DGD-Sen) Örgütlenme Uzmanı Murat Bostancı ile Migros Depo direnişini ve birçok alanda devam eden işçi direnişlerini konuştuk.

 

– Migros Esenyurt Depo da dahil, birçok zincir marketin deposunda çalışan işçilerin sorunlarıyla başlamak istiyoruz. Güvencesiz bir şekilde çalıştırılan işçilerin bu süreçte örgütlenmesi de Esenyurt direnişini öne çıkardı. Depolardaki mevcut duruma ve işçilerin örgütlenme inisiyatiflerine ilişkin neler söylemek istersiniz?

– Buralarda öncelikle taşeron firmalar var. Bu sadece Migros depo değil; Şok’ta A-101’de, BİM’de, Hakmar’da, var olan market zincirlerinin hemen hemen hepsinin depolarında taşeron uygulama var.

Zaten Migros’ta yıllardan beri, Koç’un zamanından itibaren taşeronlarla çalışıyor. Sistematik olarak Migros yönetiminin de taşeron patronlarıyla birçok çıkar ilişkisi var. Bu taşeronlara karşı fiili meşru mücadeleyle de kazanmanın olabileceğinin işaretleri geçen yıl Kod-29 ve ücretsiz izine karşı direnişle birlikte ortaya çıkmıştı.

Bu sene bir taraftan işçi hareketleri, Trendyol’da, çorap fabrikalarında, Sivas Divriği’deki maden işçilerinin kazanımıyla sonuçlanan eylemlerle birlikte birçok yerde ete kemiğe büründü. Esenyurt’ta da bizim bir yıla yakındır sendikal örgütlenme vardı, Şubat başında arkadaşların işten atılmasının akabinde bir günlük iş durdurma oldu. Tekrar işe geri alındı arkadaşlar.

Sonra 2 gün daha iş durduruldu ve iş durdurduktan sonra söz verildi işçilere. Dediler ki “bu talepler kabul edilecek” ama maaş bordroları alınınca verilen sözlerin yerine getirilmediği görüldü ve tekrar iş bırakıldı. Depolardaki genel sorun esnek, taşeron, güvencesiz çalışma. Market zincirleri pandemiyle birlikte gerçekten çok büyük kârlar elde ederken işçilere de kırıntıyla idare edin tarzında bir yöntem izliyorlar.

Biz pandeminin başında örgütleme yaptığımız tüm depolarda, Migros’ta bunların içinde olmak üzere Migros’ta, Şok depoda üyelerimizin olduğu bütün depolarda yazı göndermiştik. “Pandemi kurallarına uyun” şeklinde ama gel gör ki hem kurallara uyulmadı hem de internet satışının da eklenmesiyle olağanüstü çalışma şartları oluştu.

Pandemiyle birlikte pirim adı altında göstermelik bir şeyler verdiler ama sabit değildi.

Sonuçta işçi arkadaşlarımız sendikal örgütlenmeyle birlikte kendi haklarını alabilmek için, kaybedecek başka bir şeyleri olmadığı için doğrudan fiili olarak anayasal haklarını kullandılar ve iş durdurdular. Sendikanın kurulması ile birlikte her yıl üstüne bir şeyler daha ekleyerek Migros depo direnişine kadar geldik, arkadaşlarımız cesaret gösterdi ve bir kazanım oldu.

 

İşçiler fiili meşru direnişe geçtikten sonra…

– Direnişe birçok devrimci, demokrat kurum destek oldu. Bu sahiplenmeye, dayanışmaya ilişkin ne söylemek istersiniz?

– Bu sadece Migros Depo’da direnen işçiler ve DGD-Sen’in değil bütün bir işçi sınıfın kazanımıdır.

Dolayısıyla burada dayanışma gösteren siyasi partiler, dernekler, emek dostları özellikle kasa kilitleme eylemlerinde destek veren halkımız, her anlamda emekçiler, gençler, kadınlar, herkesin kazanımıdır.

Dediğim gibi sol, sosyalist partiler, dernekler ve sendikaların, sınıf dostlarımızın dayanışması bu kazanımı sağladı. Yani bu sadece Migros işçilerinin değil işçi sınıfının bir kazanımıdır. İşçiler de bu kazanımlar sırasında elbette görüyorlar, bakıyorlar kimlerin direnişlerine geldiğini, destek verdiğini.

Özellikle Tuncay Özilhan’ın evinin önünde, TÜSİAD’ın önünde, Ataşehir’de Anadolu Grup’un önünde yaptığımız eylemlerde herkesin gelmesi önemliydi.

Bizim söylediğimiz şey şu; işçi sınıfına dair bir kelam eden, buna dair teorisi olan bütün herkesin mevcut işçi direnişlerini görünür kılması gerekiyor. Arkadaşlarımızın ihtiyaçlarına dair, direnişe dair orada, onlarla birlikte olmak gerekiyor. Çünkü şöyle bir şey var; bir siyasetten bir milletvekili veya herhangi bir kişi geliyor, resmini çekiyor, orada belki yarım saat bile durmuyor ama süslü sözlerle sosyal medyada paylaşıyor. Sonra da “işçilerle dayanıştım” diyor.

Ama dayanışma bu değil, dayanışma oradaki işçilerle bir arada olmaktır. Onun dışında konfederasyonlar; Hak- İş, Türk-İş, DİSK şunu yapmalı; Hangi işçi işten atılırsa atılsın, atıldıktan sonra sendikasının bir önemi yok, dayanışma lazım. Örnek olarak Petrol-İş’e bağlı arkadaşlar işten atılmışlar ve haklı bir talep olarak eylem yapıyorlar. Buradaki direnişi diğer tüm sendikaların da görmesi gerekiyor.

Zaten var olan konfederasyonlar içerisindeki sarı sendikaların sayısı giderek artıyor. Kendilerini “rakip” olarak görüyorlar. Bu yüzden konfederasyonlar ve başkanları çok bencil davranıyor. Konfederasyon başkanı olmak veya sendika yöneticisi olmak, çok yüksek maaş alıp sendikayı bir basamak olarak kullanmak yanlış. İşçiler de bu sendikalara da mahkûm değiller.

Bu toplu sözleşme yapan bir sendika olabilir ama bu sendikalar istediği kadar birbirleriyle anlaşma yapsınlar, işçiler fiili meşru direnişe geçtikten sonra bu sendikaların hepsini reddederler, gerekirse kendi bağımsız sendikalarını kurarlar.

5muratbostanci.jpg

 

“Taşeronun tamamen kaldırılması için mücadelemiz devam edecek!”

– Dediğiniz gibi fiili meşru direnişi işçi sınıfı sürdürüyor, bunun bir odak haline getirilmesi adına Migros iyi bir örnek oldu. Bu kazanıma ve devam eden direnişlere dair ne söylemek istersiniz?

 

– Migros’taki bu kazanım ve uzlaşma bize göre yeterli değildir ama başlangıç açısından ve işçi arkadaşlarımızın taleplerine dair iyi bir anlaşmadır. Bu uzlaşmada taşeronların tamamen kaldırılmasına dair fiili meşru mücadelemiz de devam edecek.

Bizim yönetimle avukatımız ve sendikamız aracılığıyla bir görüşmeler oldu. Sonradan arabulucu olması anlamında Haluk Levent’e sendika olarak bir teklif götürüldü. Ama şöyle bir algı var; sorunu Haluk Levent çözdü sanki gibi. Bu oradaki direnişe, sınıf dostlarımızın direnişine, sendikanın mücadelesine yönelik yok sayma tavrı gibidir. Haluk Levent’inde ilk attığı o paylaşımın ardından peş peşe attığı paylaşımlarla birlikte “aslolan işçilerin ve sendikanın iradesidir” demiştir.

O dönemde Çalışma Bakanı’nın tweeti de vardı ama tabii ki o tweet samimi değildi. İşçi sınıfının kazanımını isteyen, işçilerin yanında durur, mücadelenin bir parçası olur. Bunun dışında Migros’ta bizim yine bir görüşme heyetimiz olacak, yine benzeri süreçlerde doğrudan sendikanın kendi görüşmesi olacak. Öğrene öğrene gidiyoruz çünkü biz bağımsız bir sendikayız. Şu an toplu sözleşme yapma yetkimiz yok ancak anayasanın 90. maddesine göre protokol yapma yetkimiz var.

Yine fiili meşru mücadeleyle başka bir madde olan anti-demokratik bir madde olan % 1 işkolu barajını aşacağımız bir yola gireceğiz. Bu barajın kaldırılması için emek dostlarımızla bir mücadele içine gireceğiz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu