GüncelMakaleler

Suriye ve Ukrayna gölgesinde Doğu Akdeniz’de sular ısınıyor

Kıbrıs’ın başta Akdeniz olmak üzere, Ortadoğu ve diğer bölgeler açısından stratejik önemi, gerek emperyalistler ve gerekse de bölgesel gerici güçler için her zaman bir rekabet alanı olmasına, çelişkilerin ve çatışmaların yaşanmasına neden oldu. Emperyalistler arası bu çelişkilerin ve çatışmaların derecesine bağlı olarak da, bu sorundan en çok etkilenen başta Kıbrıs halkı olmak üzere bölge halkları oldu.

Bölgemizde dikkatlerin daha çok Suriye’ye yöneldiği aşamada, merkezinde Kıbrıs’ın ve daha da özel olarak doğalgaz bağlamında enerji konusunun olduğu yeni bir çelişkinin uç verdiğine tanık oluyoruz. Bilineceği üzere belli bir süredir, Kıbrıs adası bağlamında, Doğu Akdeniz’den çıkartılacak doğalgazın ve bu enerjinin Avrupa’ya ulaştırılması tartışması yaşanıyordu. Fransız ve İtalyan enerji şirketleri Total (Total E & P Cyprus BV) ve Eni (Eni Cyprus Limited)’nin Kıbrıs Adası açıklarında gaz ve petrol arama çalışmasını genişletmek için ortak yeni bir lisans talebinde bulunması ve Kıbrıs Cumhuriyeti Enerji Bakanlığı’nın Total ve Eni’nin 7 nolu parselde hidrokarbon sondajı için lisans başvurusunda bulunduğunu açıklaması, bu tartışmaları daha da hızlandırdı. “Blok 7”nin Türkiye tarafından kendi kıta sahanlığında olduğu savunulduğu düşünüldüğünde yaşanan gelişmenin önemi daha da anlaşılır.

Bu gelişmeler yaşanırken, TC devletinin resmi haber ajansı olan Anadolu Ajansı’nın İsrail’in Globes gazetesinden aktardığı (26/11/2018) habere göre, İsrail, Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan ve İtalya’nın Doğu Akdeniz’de Kıbrıs üzerinden Yunanistan’a oradan da İtalya’ya doğalgaz boru hattı inşa edilmesi için anlaşma imzaladığı bildirildi. East-Med adlı boru hattı projesinin finansmanı için bir yıla ihtiyaç duyulurken, boru döşeme işleminin ise beş yıl süreceği ifade edildi. Yıllık 20 milyar metreküplük kapasiteye sahip olacak hattın inşası için gerekli yatırım miktarı yaklaşık 7 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Bu ay başında Avrupa Birliği’ne (AB) sunulması beklenen anlaşmanın Şubat 2019’da onaylanabileceği ve böylelikle projenin ilk aşamalarında İsrail’in çıkaracağı doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya nakledilmesi planlarının rafa kaldırıldığı bildiriliyor.

Kıbrıs’ın başta Akdeniz olmak üzere, Ortadoğu ve diğer bölgeler açısından stratejik önemi, gerek emperyalistler ve gerekse de bölgesel gerici güçler için her zaman bir rekabet alanı olmasına, çelişkilerin ve çatışmaların yaşanmasına neden oldu. Emperyalistler arası bu çelişkilerin ve çatışmaların derecesine bağlı olarak da, bu sorundan en çok etkilenen başta Kıbrıs halkı olmak üzere bölge halkları oldu.

Türk hakim sınıflarından tehdit açıklamaları!

Nitekim yaşanan bu gelişme üzere Türk hakim sınıfları sözcülerinden peşpeşe açıklamalar geldi. Doğu Akdeniz’de Yunanistan gemileriyle yaşanan gerginlik üzerine Enerji Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada: “Türkiye uluslararası hukuktan kaynaklı haklarını savunmaya devam edecek. Yunanistan gerilimi tırmandıracak girişimlerden uzak dursun” denildi. (18 Ekim 2018) TBMM Başkanı Binali Yıldırım “Doğu Akdeniz’de KKTC’nin menfaatlerine, ülkemizin çıkarlarına aykırı her türlü oldubittiye Türkiye anında karşılık verir, gereğini yapar. Denizlerdeki hak ve menfaatlerimizden bir milim bile geri adım atmayacağımızı cümle alem bilmelidir. (…) Kıbrıs Adası etrafındaki münhasır ekonomik bölge de dahil uluslararası sularda her türlü deniz altı kaynakların ortaya çıkarılmasında mutlaka ve mutlaka KKTC ile Güney’in anlaşması gerekiyor. Bu, bir kırılma noktasıdır. Bu konuda araştırma yapacak büyük petrol şirketleri ayağını denk almak mecburiyetindedir” diye konuştu. (22.11.2018)

27.11.2018 tarihinde yapılan MGK toplantısından sonra yapılan açıklamada ise “Türkiye ve KKTC’nin hak ve menfaatlerine aykırı hiçbir gelişmeye müsaade edilmeyecek” ifadeleri kullanıldı. Bir gün sonra ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bilindik üslubuyla; “Ülkemizi 12 mil meselesinde adeta Ege Denizi’ne ayak basamaz, Kıbrıs meselesinde de kendi haklarını savunamaz duruma getirme gayretleri açık söylüyorum beyhudedir. Uluslararası hukuktan ve teamüllerden kaynaklanan haklarımızı sonuna kadar kullanmakta, buna engel olmak isteyenlere hadlerini bildirmekte kararlıyız” diyerek Yunanistan’ı tehdit etmekten geri durmadı.

Bölgede yaşanan gelişmelerin arka planında emperyalistler arasında yaşanan ve giderek şiddetlenen çelişkilerin rolü vardır. Türk hakim sınıflarının Suriye savaşında içine düştükleri durum ve ABD emperyalizmiyle karşı karşıya gelmeleri, beraberinde bir başka emperyalist güç olan Rusya’ya dümen kırmalarını getirmiş, atılan ve atılacak adımlarda bu iki emperyalist güç arasında rekabet ve çelişki ön plana çıkmış durumdadır. Türk hakim sınıfları kendi bölgesel çıkarlarını koruma adına emperyalist güçler arasında kendilerini pazarlamaya çalışmakta, şantaja başvurmaktadır. Özellikle Kürt ulusunun kazanımlarına dönük saldırılar söz konusu olduğunda yönelik Türk hakim sınıflarının yapmayacakları “çılgınlığın” olmayışı bu durumu derinleştiriyor.

Nihayetinde Kıbrıs bağlamında açığa çıkan gelişmeler de benzer bir duruma yol açmakta, Türk hakim sınıfları bir yandan tehditler savururken diğer yandan emperyalist güçler arasında şantaj siyaseti izlemektedir. Bu bağlamda önümüzdeki süreçte, Türk hakim sınıflarının, Kıbrıs açıklarında faaliyet yürüten emperyalist şirketler nezdinde ABD ve AB emperyalizmiyle söylemde de olsa karşı karşıya gelmesi mümkündür. Bununla bağlantılı olarak, İsrail ve Rum/Yunan düşmanlığı pazarlanacak, halk kitlelerin kendi politikaları arkasında yedeklenmesi hedeflenecektir. Türk hakim sınıflarının bu politikada emperyalist Rusya ile yakınlaşması ihtimal dahilindedir.

Bölgesel ittifaklar emperyalist politikalarla şekilleniyor

Benzer durum Yunan hakim sınıfları açısından da geçerlidir. Yunanistan “milli çıkarlar” gerekçesiyle Kıbrıs Cumhuriyeti ve elbette bağlı bulunduğu AB emperyalizminin politikalarını izlemeye devam edecektir. Bu bağlamda Yunan hakim sınıflarının ABD emperyalizmiyle bağımlılık ilişkisini daha da geliştireceğine şüphe yoktur. Nitekim Yunanistan’da yeni ABD üsleri tartışması ve özellikle de Makedonya ismi nedeniyle yaşanan tartışmalar ve son tahlilde Balkanlar’a NATO’nun bu vesileyle daha da yerleşmesi, bölgede emperyalistler arasında yaşanan çelişkilerin derinleşmesinden kaynaklıdır. Bu noktada ABD, AB ve Rus emperyalizminin karşı karşıya gelmesi, Ukrayna-Rusya çatışmasının yaşanması bu çelişkinin son süreçte sertleşmesinin ürünüdür.

Her ne kadar AB emperyalizmi içinde “AB Ordusu” tartışmaları ve daha bir dizi gelişmenin gösterdiği üzere çelişkilerin var olduğu çıkmışsa da asıl bloklaşma ABD ve AB emperyalist güçleriyle Rusya arasında yaşanmaktadır. Nitekim Yunanistan hakim sınıfları, bir yandan Makedonya ismi meselesinde belli tavizler vererek, Makedonya’da AB emperyalizmi ve NATO’nun yerleşmesinin önünü açarken diğer yandan “diplomat krizi” vesilesiyle Rusya’yla karşı karşıya gelmiştir. Yunanistan NATO üyesi bir ülke olarak özellikle son dört yıldır Rusya karşısında, ABD ve AB emperyalizmine sadakatte bir kusur etmemekte, Karadeniz, Ege’de ve Akdeniz’de aktif rol oynamaktadır. Buna Ege Denizi bağlamında 12 deniz mili tartışması eklendiğinde durumun vahameti anlaşılır.

Son yaşanan gelişmeler, özelde Türkiye ve Yunanistan’ın, genelde ise İsrail, Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan, İtalya, Türkiye (ve elbette Mısır’ın) Kıbrıs bağlamında bir kez daha karşı karşıya geleceği; önümüzdeki süreçte bölgesel ittifakların şekillenişinin daha da belirginleşeceğini göstermektedir. Bu bölgesel ittifakların arka planında emperyalist güçlerin ve elbette emperyalist enerji tekellerinin çıkarlarının olduğuna şüphe yoktur. Diğer bir ifadeyle gerek Türk hakim sınıflarının ve gerekse de Kıbrıs ve Yunanistan hakim sınıflarının “ulusal çıkar” adına savundukları politikaların bir yandan kendi sınıfsal çıkarları ve ceplerinin dolması diğer yandan emperyalist tekellerin sömürü ve yağmasını sağlamak olacağı çok açıktır.

Gözden kaçırılmaması gereken emperyalist güçlerin sadece askeri anlamda karşı karşıya gelmediği, bunu da kapsayacak şekilde, yer altı ve yerüstü kaynaklarının paylaşımı bağlamında da karşı karşıya geldiğidir. Emperyalist güçler askeri güçlerini karşı karşıya getirirken esas amaçları, sömürü yağma ve talanlarını koruma, bu amaçla pazarlarını arttırmak istemeleridir. Askeri güç bu anlamıyla rakibini caydırmanın ve geriletmenin aracı olarak kullanılmaktadır. Nitekim şu anda Doğu Akdeniz’de Türkiye, Rusya, ABD, İtalya, Fransa’ya ait yaklaşık 30 savaş gemisi bulunduğu ileriye sürülmektedir.

Emperyalizmin askeri saldırganlığını ön plana çıkması, onun ekonomik sömürüsünü, yağma, talan saldırısını gölgelememelidir. Kıbrıs meselesinde ön plana çıkan, enerji bağlamında emperyalist yağma ve talan sömürüsüdür. Askeri güç bu politikayı destekler biçiminde ön plana çıkarılmaktadır.

Gerek Yunan ve gerekse de Türk hakim sınıflarının Doğu Akdeniz, Kıbrıs ve Ege bağlamında önümüzdeki süreçte çelişkileri daha da keskinleştireceği anlaşılmaktadır. Özellikle her iki ülkede yaklaşan seçimler düşünüldüğünde, iç kamuoyuna yönelik şovenist ve saldırgan politikaların daha da artırılacağına şüphe yoktur. Ve yine şüphe olmayan bir nokta da bölgede izlenen bu saldırgan politikaların ve bilinçli olarak arttırılan gerginliğin halkların yararına olmadığıdır. Doğru yaklaşım, emperyalist politikalara karşı çıkmak, Türk, Yunan ve Kıbrıs halklarının kardeşliğini ve eşitliğini savunmaktan geçmektedir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu