Makaleler

SYRİZA VE PARLAMENTER KRETENİZM-VOLKAN YARAŞIR

REFORMİZMİN UFKU VE SINIRI

Yunanistan’da kitleler bir kaç ay, hatta bir kaç gün içinde umudun çoşkusunu ve hayal kırıklığının hüznünü yaşadı. Yunanistan’da son bir ayda temerüde düşme, ekonomide iflas süreci, referandum derken, ihanetin soğukkanlı yüzüyle karşılaşıldı. Hızla büyük toplumsal salınımların, kavga ve isyan günlerine giriliyor. Yunanistan’da sınıf mücadelesi yeni eşiğe geldi.

NEO-LİBERAL KARŞI DEVRİM PROGRAMI

IMF, Avrupa Merkez Bankası ve Avrupa Komisyonu’ndan oluşan Troyka, 5 yıldan beri uyguladığı yıkıcı ve rijit politikalarla Yunanistan’ı yeniden sömürgeleştirdi. Sistematik sosyal yıkım ve enkazlaştırma hamleleriyle Yunanistan tam anlamıyla bir çökme noktasına geldi. Finans kapitalin yeni av sahasına dönüştü.

Kriz süreci Yunanistan’ı AB’nin en zayıf halkasına dönüştürdü. 2009 yılından sonra 63 grevin ve 26 genel grevin yaşandığı Yunanistan, finans kapital ve Avrupa emek hareketi açısından bir laboratuvar ülke olarak öne çıktı. Yunanistan bir taraftan finans kapitalin post- kolonyalist kurumları tarafından sistematik yıkıma uğratılırken, diğer taraftan Avrupa işçi hareketinin ayağa kalkışını simgeledi.

Troyka neo-liberal karşı devrimci uygulamalarla 5 yıl boyunca Yunanistan’a soğukkanlı bir şekilde saldırdı.

Yunanistan 242 milyar dolarlık GSYİH sahipken, dış borçu 450 milyar dolar. Borcun milli gelire oranı yüzde 185’e ulaştı. GSYİH yıllık 100 milyar Avro düştü. Troyka’nın 2010’da beri gündeme soktuğu yaptırımlar sonucu milli gelirde yüzde 25 oranında daralma yaşandı. Bazı veriler borç oranını bunun çok daha üstünde gösteriyor. Toplam borcun 56 milyar Avro’su Almanya’ya ait. Troykanın Yunanistan’a kurtarma paketi adında verdiği ( bu finansal kaynak borçlu olunan Almanya ve Fransa’ya aktarıldı ve bankaların kurtarılmasında kullanıldı) borç ise 240 milyar Avro.

Yunanistan’ın 30 haziranda ödenmesi gereken ama ödenmeyen borçla birlikte, kısa dönemli borç tutarı 6.7 milyar Avro. 2015 yılı sonuna kadar ise toplamda 26.6 milyar Avro ödenmesi gerekiyor.

Bu karşılık ekonomi hızla küçülmüş durumda. Sadece 2013’te küçülme oranı yüzde 7 gibi afaki bir boyuta ulaştı. İşsizlik oranı resmi verilere göre yüzde 27, genç işsizlerde ise bu oran yüzde 55’e ulaşmış durumda. Bu tabloya karşın, Troyka agresyonunu artırıyor. Ülkeye, yeni yıkım yada sömürü ve yağmayı derinleştirecek politikaları dayatıyor.

Troyka’nın referandum sonrası Syriza’ya onaylattığı program sistematik karşı devrimci bir mahiyet taşıyor. Program; başta emekliler olmak üzere çalışanların ücretlerinde radikal daralmayı, sistematik esnekleştirmeyi, güvencesizleştirmeyi, mülksüzleştirmeyi, yoksullaştırmayı ve radikal özelleştirmeleri kapsıyor. Neo-liberal virüs hızla yayılıyor

SOL LİBERALİZM: “UMUTDAN”, TÜKENİŞE

Syriza 2015 başında büyük umutlarla iktidara taşındı. Sağ popülist Anel’le koalisyon kuran Syriza Troyka’yla kontrollü uzlaşma taktiği izledi. Siyasal varoluşuyla bağlantılı bir biçimde radikal hamleler yapamadı ve önlemler alamadı. Soruna salt diplomatik ve parlamenter varyasyonlarla yaklaştı. Burjuva lejitimasyonu ve finans kapitalin agresyonunu kıracak hiç bir olumlu adım atmadı. Ontolojik olarak atması da zaten olanıklı değildi. Troyka son derece katı bir tutumla ve sistematik hamlelerle Syriza’yı hareketsiz bıraktı.

Syriza küçük burjuva solculuğun sınırına geldi. Zaten bir sol koalisyon niteliğinde olan yapı sistem içi bütün atraksiyonları kullandı ve tıkandı. Kriz sonrası uzun süreli bir ayaklanma sürecine giren Yunanistan, devrimci öznenin yokluğu problemini yakıcı olarak yaşadı.

Syriza bu durumun somut sonucu olarak doğdu ve gelişti. Bir tarafta sol adına kendini KKE simgeleyen doğmatik, statükocu ve doktiriner bir çizgi, diğer tarafta küçük burjuva sosyalizmi diye tanımlanabilecek amorf, sol liberal, reel politiker Syriza bulunuyordu. Diğer sol yapılar, anarşistler dahil büyük toplumsal dalgalanmayı kavrayacak, içinde yeniden yapılanacak bir hamle gerçekleştiremedi. Marjinal kaldı. Ayrıca uzun süreli ayaklanma halinin içinden doğacak ve onun ruhu olacak bir devrimci yapı da ortaya

çıkmadı. Syriza’yı, bir anlamda kitlerinin yıkıcı enerjisi “yarattı”, güçlendirdi. Sistemi alt üst edebilecek potansiyele sahip bu enerjinin devrimci bir potaya akmaması sonucu, enerjinin politik esneklik kabiliyeti olan, sol popülist argümanlarla göz dolduran, kitlelerin acil arayışlarına bir düzeyde yanıtlar veren

Syriza’ya yönelmesine yol açtı. Bununla birlikte Syriza birleşimin kriz sonrası sokakta olması, bir düzeyde sokakta şekillenmesi kitlelerin Syriza’yı tercih etmesini ve kitleler içinde itibar kazanmasını beraberinde getirdi.

Kısaca bu enerjinin itici gücüyle son derece önemli (seçimlerde Syriza’nın ileri sürdükleri dahil) şeyler

yapabilirdi.

Syriza kitlelerin varoluşunu sağlayan yeri, sokağı ve sokakta politikayı es geçti, sokağı hem Troyka’ya hem de Yunanistan oligarşisine karşı bir basınç olarak bile kullanmadı, burjuva parlamenter sınırlarda kalmakta ısrar etti. Diplomatik atraksiyonlarla ve imajlarla süreci yönlendirmeye çalıştı.

Bu bir anlamda kitlelerin enerjisinin sistem tarafından absorbe edilmesi manasını taşıdı.

Syriza’nın son hamlesi olan referandum bu ufkun, yani bütün çürümüşlüğüne rağmen, burjuva parlamenterizmin sınırında bir politika oldu. Ve Lenin’in ifadesiyle parlamenter kretenizmin tipik bir örneği serdilendi. Aslında kitlelerin sınıfsal öfkesi ve yıkıcı enerjisi farklı metotlarla parlamenter kretenizmin bataklıklarına çekildi. Referandum burjuva lejitimasyona hizmet etti (referandum sonucunun yüksek oranda “hayır” olması bir çok şeyi ve yönelimi içinde taşısa bu yorumumuzu değiştirmez). Ayrıca Syriza’nın referandum kararına, AB yetkililerin Avrupa demokrasisini zaafa uğratacak diye tepki göstermesi, parlamenter kretenizmin en pespaye örneklerinden biri olarak dikkat çekti.

OPORTÜNİZMİN KARAKTERİ

Oportünizmin en önemli karakteri ve yıkıcılığı, kendini “karakterli” gösterebilme becerisindedir. Proletaryayı ve kitleleri bu imaj, söylem ve varyasyonlarla etkiler. A. Çipras kimliği artık bu konu da tipik bir örnek oluşturdu. Devrimci öznenin yokluğu ve zayıflığı oportünizmin varoluş zeminlerini besler. Burjuva ideolojisinin sınıf içindeki yansıması olan bu sağ sapma akım, Lenin’in sistematiğinde önemli bir yeri vardır. Lenin her konjontürde oportünizmi şiddetle eleştirir ve teşhir eder. İşçi sınıfı için ciddi bir tehlike olduğunun altını çizer. Hatta Bolşevizmin inşası bir anlamda oportünizmle mücadele içinde gerçekleşti tanımını yaparsak abartı yapmış olmayız.

A. Çipras ve Syriza’da somutlanan modern oportünizm, referandum sonucuna rağmen, hatta parti içinde ciddi bir tepki ve muhalefete karşın, partinin organlarında gerekli tartışma dahi yapılmadan ve onaylanmadan Troyka’nın (daha önceki reform paketinden daha sert ve yıkıcı) kararları parlamentodan, yine Syriza milletvekillerinin bir kısmının red oyu vermesine rağmen, gerici, neo-liberal burjuva partilerin desteğiyle geçirdi.

Syriza önce kitleleri burjuva lejitimasyonun parçası olarak referanduma yönlendirdi. Kitlelerin devrimci enerjisini parlamenter krenetizm içinde eritmek istedi. Bu tavır Syriza’nın başından itibaren kitlelerin hızla radikalleşen ve mitanlaşan mücadelesini burjuva parlamenterler sınırlar içinde tutma tavrının bir yansımasıydı.

Syriza, yine aynı sınır ve tırnak içi meşruiyeten hareket ederek karşı devrimci kararları yüzsüzce parlamentodan geçirdi. Böylece köleleşmeye onay verdi. AB ve Troyka’ya bırakın tavır almayı, tam angajmanında hareket etti.

Aslında bir anlamda herşey kendi ontolojisine uygun gelişti. Syriza’nın programı burjuva reformist bir çizgiyi ifade ediyordu. Sınırı ve ufku belliydi. Seçimleri kazanması buna rağmen belirli politik olanaklar yaratma ihtimaline karşı olumluydu.

Ama sınıflar mücadelesinin ayrıştırıcılığı kendini net bir şekilde ortaya koydu. Son süreç hızla gelişti ve çözücü oldu. Reformizmin sınırı, düzenle içkin bağı çıplak bir biçimde ortaya çıktı.İçine girelen siyasal atmosfer, kitleler nezdinde bir demoralizasyona yol açabilir. Çünkü Syriza, bir nevi kitlelerin elinden umudunu, şenliğini, gelecek tasavvurunu almaya çalışıyor. Yıkıcı öfkeyi düzen sınırlarına hapsetmeye uğraşıyor.

Yunanistan’da artık zamanın hızlı akacağı ve hızlı alt üst oluşların yaşanacağı bir konjonktürün kapıları

aralandı. Mücadele sertleşeceği, sokağın gücü ve öneminin daha da artacağı momente girildi.

Bu süreç yeni siyasal kombinasyonların önünü açacaktır.

Syriza’yı hızla bir dağılma, çözülüş ve çöküş süreci bekliyor. Radikal Sol Koalisyon’un ne radikalliği, ne de solculuğu kalacak, neo-liberal partiye dönüş süreci başladı.

Yunanistan’da yaşanan son 6 aylık pratik hem Yunanistan, hem de uluslararası düzeyde son derece önemli birikimler yarattı.

Birincisi, Yunanistan deneyimi bir kez daha devlet, demokrasi ve sınıf bağlamını yani Lenin’in en yıkıcı teorik çalışması olan Devlet ve İhtilal’in önemini ortaya koydu.

İkincisi reformizmin ufku ve sınırını netleştirdi. Reformist hayallerin yıkıcılığını gösterdi. Rosa Luxemburg’un yüzyılın başındaki Sosyal Reform mu? Devrim mi? uyarısı aktüelliğini koruyor.

YUNANİSTAN AB’NİN EN ZAYIF HALKASI OLMAYA DEVAM EDİYOR

Son gelişmeler Yunanistan’da istikrar vaad etmiyor. Artık Yunanistan krizi çok boyutlu bir mahiyet kazandı. Sınıflar mücadelesi yeni bir momente girdi.

En başta kriz, bir zincirleme kriz etkisi yaratarak Akdeniz havzasında özellikle İspanya, Portekiz, Kıbrıs Cumhuriyeti ve İtalya’da sarsıcı sonuçlar doğurabilir. Sarsıntı etkilerini İzlanda ve İrlanda’da göstermesi de yüksek bir olasılıktır. Bu süreç AB’nin birinci periferisinden merkez ülkelere yayılan ekonomik ve siyasi kriz ya da istikrarsızlık dalgaları şekline bürünebilir.

Artık AB’nin homojen özellikleri hızla aşınmaya başladı.

Öte yandan Yunanistan krizi küresel jeo-politik mahiyete büründü.

AB içinde her an bir merkez kaç gücün ortaya çıkması yanında, yakın gelecekte Yunanistan ve Yunanistan merkezli Balkanlar emperyal öznelerin Rusya, Çin, ABD ve AB’nin nüfuz ve ekonomik alan mücadelerine sahne olabilir.

Yunanistan’da kitleler geleceklerini aramaya devam ediyor. Başta işçi sınıfı ve emekçi yığınlar 2009’dan beri son derece önemli pratikler gerçekleştirdi. Bu deneyim ve birikimler kitlelere yol gösteriyor. Yunanistan artık ustura ağzında: Ya köleleşme ve katastrof ya da isyan ve ayaklanma.

Artık Yunanistan, büyük toplumsal dalgalanmalara ve patlamalara gebe bir ülkedir.

Yunanistan’da kavga büyüyor.

Volkan Yaraşır

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu