GüncelManşet

Türkiye Cumhuriyeti kime ait!-3

% 80: 62 milyon 400 bin kişi // % 20: 15 milyon 600 bin kişi

Ancak, buna karşın, TÜİK  “milli gelirin % 49,1’ni ücret ve maaş”ların aldığını söylemesi, kamuda ve özel sektörde çalışan bürokrasiyi de bu dilimin içine katmasından kaynaklanıyor. Yani, cumhurbaşkanının, başbakanın, bakanların danışmanları ve devlet müsteşarları, devletin en üst düzeydeki vali ve diğer üst bürokrasi tabakası, ordunun en üst rütbelileri vb.leri de bu yüzde dilimin içine konuyor. Doğal olarak “maaş ve ücretliler” dilimi sayı olarak kabarık olduğu gibi, milli gelirden aldıkları pay da yüksek çıkıyor. Sadece işçi ve memurların gelirleri hesaplandığında ise, payın % 49 olmasının söz konusu olmayacağı bir gerçektir. Bütün bunlara karşın, maaş ve ücretlilerin milli gelirden aldığı % 49,1’lik pay yüksek değildir.

Yani, hemen hemen yarı yarıya. Bunun sosyal yaşamdaki yeri, ülke ekonomisinin nimetlerini bu % 20 ve bunun içinde % 10 ve daha en üst % 1’lik ise bütünüyle iktidara egemen. % 80’lik bölüm ise, yukarıdaki % 20’ye çalışmakla yükümlü kılınmıştır. İşte, “vatan”, “bayrak”, ve “millet” bunlardan ibarettir. Mülksüzleştirilmiş, yaşam araçları elinden alınmış “vatandaşlara”, yani işçi sınıfına ve emekçilere ait değildir.

 

İşçi Sınıfının Milli Gelirden Aldığı Pay

Öncelikle bir şeyi açıklığa kavuşturmak gerekiyor:

Burjuva devletinde bölüşüm sorunu, herkesin çalıştığının oranı karşılığında bir bölüşüm olmayıp, çalışanın (işçiler) daha az, ama çalıştıranın (burjuvazi) ise çalışanın hakkına el koyması şeklinde gerçekleşir. Bu el koyma, çalışanın gönüllü olarak üretim araçları sahiplerine (burjuvaziye) verdikleri bir bağış olmayıp, işçinin yarattığı artı-değere zorla el koyma olayıdır. Burjuvazi zoru, devlet örgütü vasıtasıyla yaşama geçirir.

Burjuva sınıfının geliri her yıl artış gösterirken, işçi sınıfı ve küçük üreticilerin gelirlerinde ise yükselme yerine düşüş söz konusudur.

“Kamu işçilerinin reel ücreti son 20 yılda yüzde 13 erirken, özel sektör ücretlerinde dalgalanma yaşandı. Ancak 20 yılda artış yüzde 0.9’da kaldı.”(1)

2015 Şubat ayı içinde “eşitsizlik”ten söz eden Koç, üç ay sonra TOFAŞ, Arçelik ve daha birçok yerde başlayan metal işçilerinin direnişini kırmak için kolluk güçlerini işçilerin üzerine sürmekten de geri durmadı. Kişiler sermayeyi değil, sermaye kişileri yönetir. Çünkü sermaye salt para değil, toplumsal bir sistemdir.

Bugünlerde yeniden metal işçilerinin toplu sözleşmelerinin gündeme gelmesi nedeniyle, metal işçilerin ve metal işyeri patronların kazançlarını buraya alalım:

Metal işçilerinin ücreti ve Koç’ların kazançları:

“Buna göre son beş yılda sömürü oranları üç fabrikada şu şekilde gerçekleşmiştir: Renault’ta sömürü oranı yüzde 496, Ford’da yüzde 654

ve TOFAŞ’ta yüzde 730. Bu sömürü oranları sonucu fabrikalarda elde edilen gelirin paylaşımı yine aynı dönemde (2010-2014) ortalama şu şekilde olmuştur: Renault’da net ücretlerin payı yüzde 17,1 olurken sermayenin payı yüzde 82,8’ye çıkıyor. Ford’da durum daha vahim düzeyde gerçekleşiyor, ücretlerin payı yüzde 13,6 sermayenin payı yüzde 86,4. TOFAŞ’ta ise ücretlerin payı daha da düşük yüzde 12,5 düzeyinde kalırken sermayenin payı yüzde 87,5’ye yükseliyor.”(2)

Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, her ne kadar metal işçileri ayda net 3 bin TL kazanıyor dese de, bunun gerçek bir yanı yoktur. Metal işçilerinin ortalama saat ücretleri 9 TL, ayda ise ortalama net 1.620 TL kadardır.

 

Sendikaların Hesapları

“IMF’in Türkiye için 2015 yılı kişi başına düşen milli gelir tahmini aylık 2129 liradır. Dört kişilik asgari ücretlinin evine, kişi başına milli gelirin birinin bile düşmemesi çarpıcıdır. Ülkeyi yönetenlerin çok övündüğü milli gelir artışından da, büyümeden de işçilerin pay almadığı açıktır. Nitekim milli gelir 1978’den bu yana yüzde 400, kişi başına milli gelir yüzde 239 artarken brüt asgari ücret reel olarak sadece yüzde 17 artmıştır. O tarihten beri asgari ücret kişi başına milli gelir oranında artsaydı asgari ücret 2015 yılı için ortalamada brüt 2142 TL olacaktı. Evet, Türkiye’de büyüyen bir şey varsa o da adaletsizliktir.” (3)

Asgari ücret, 2015 yılının birinci yarısı için net 949,  ikinci yarısı için ise net 1.000 Lira olmuştur.

Asgari ücret verileri ortadayken, TÜRK-İŞ’in Ekim 2015 itibariyle 4 kişilik ailenin asgari geçim endeksine bakalım:

Türk-İş’in “Aralık 2016 Açlık ve Yoksulluk Sınırı” açıklaması; 2014 yılı verilerine göre ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının açıklamasına göre asgari ücretle çalışan sayısı 5 milyondur. Asgari ücret dikkate alındığında bu 5 milyon kişi açlık sınırının altında yaşamaktadır. Yine bir başka hesaba göre ise, Türkiye’de yoksulluk sınırının altında yaşayanların sayısı 21 milyondur. (4) Bu rakamın doğruluk payı daha çoktur.

TÜİK’in aynı bülteninde; yoksulluğun süreklilik oranı da var:

“Sürekli yoksulluk oranı % 15.8”, Yani, kronik bir yoksulluk var ve bu her geçen gün artıyor. Aynı zamanda kronik bir sermaye birikimi var ve bu her geçen gün daha az elde yoğunlaşarak devam ediyor. Yoksulluk ve zenginlik ters orantılı olarak gelişmeye devam ediyor.

Resmi rakamlar, yaklaşık 5 milyon kişinin asgari ücretle çalıştığını söylemesine karşın, Ekonomist M. Sönmez (5) ise, ücretli çalışanların yaklaşık % 40’ını ve bu sayının 7 milyon işçiyi kapsadığını yazıyor. Yani, 7 milyon işçinin asgari ücretle çalıştığını ve bunu ise Merkez Bankası’nın verilerine dayandırdığını söylüyor.

Bütün bunların gösterdiği şey, asgari ücretlilerin yoksulluk sınırı bir yana açlık sınırının altında yaşadıklarını da gösteriyor.

Yani, TÜİK’in hesaplarıyla Türk-İş’in hesaplaması birbirini tutmuyor. Türk-İş gerçeğe daha yakın bir muhasebe yaparken, TÜİK bilinen yoldan gitmeye, yani, Türk burjuva devletini daha şirin göstermeye çalışıyor. Burjuva sınıfı ile işçi sınıfı ve emekçiler arasındaki gelir dağılımı farkını, mümkün olduğunca az göstermeye yöntemlerini kullanıyor.

TÜİK; “Ortalama yıllık eşdeğer hanehalkı kullanılabilir fert gelirini 16 bin 515 TL” olarak verirken, bu rakam gerçeği yansıtmamaktadır. Bu genel bir ortalama olurken, net 1000TL asgari ücret alan birisinin hane halkı yıllık geliri ancak 1.200 TL olabilir.

TÜİK’in kişi başına yıllık milli geliri 10.936 Dolar hesaplamasıyla nüfusun son iki alt diliminin (% 40) gelirleri birbirine uymuyor. Bu hesaba göre, kişi başına ortalama gelir yaklaşık 30 bin TL olması gerekir. Oysa, bunun gerçekci olmadığını TÜİK’in kendi hesapları da söylüyor. TÜİK, zenginin malını da yoksula dağıtıyor, ancak bunu sadece ve sadece kağıt üstünde yapıyor.

DİSK-AR’ın hesaplaması ve önerisi ise aşağıdadır:

“Türkiye’de kişi başına düşen milli gelir 2014 yılı itibarıyla aylık 1800 TL’nin üzerindedir. 4 kişilik hane için işçilerin payına düşenin sadece birini talep etme en tabi hakkıdır. Hane başına milli gelirden düşen pay aylık en az 7 bin 200 liradır.”(6) Bu ise, asgari bir geçim standardı olmasına karşın, bu sistem içinde gerçekleşmesi söz konusu değildir.

DİSK’in asgari ücret önerisi, 2016 yılı itibariyle net 1.900 TL’dir. Ancak 2017 Ocak ayından itibaren asgari ücret brüt 1.777, net 1.404 TL oldu. Hükümetin “Asgari Geçim İndirimi” olarak açıkladıkları ise, devede kulak kalmaktadır.

(1) Tahsin AKÇA / Ahmet KIVANÇ / 27 Şubat 2015 Cuma, http://www.haberturk.com/ekonomi/is-yasam

(2) Erhan Bilgin, metal işçilerine ödenmeyen ücret, 22 Mayıs 2015/sendika.org

(3) “Kârlar azami, ücret neden asgari? Asgari Ücret 1900 Net!“ DİSK ‘in, 18 Kasım 2015  tarihli basın açıklamasından.

(4) Zaman Gazetesi, 26.12.2014

(5) Mustafa Sönmez,  “‘Milli Ekonomi’de sömürünün boyutları”, BirGün/20.05.2015/[email protected]

(6) DİSK-AR

 

Devam edecek

 

Yazının 1. Bölümü için tıklayınıız

Yazının 2. Bölümü için tıklayınıız

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu