GüncelMakaleler

Yerel Yönetimler ve Belediyecilik-1-

"Avrupa'da kentleşmenin ve buna bağlı olarak da belediyecilik faaliyetinin 18. yy ikinci yarısına denk geldiğini, Osmanlı’da ise kapitalizmin daha ağır bir gelişim göstermesi nedeniyle bir yüz yıl kadar daha sonraya tekabül ettiğini belirtmemiz gerekir"

Bildiğimiz anlamıyla modern kentlerin ortaya çıkışı kapitalizmin gelişmesi ile paralel olmuştur. İktisadi olarak üretim ilişkilerini belirleyen sınıf olarak yükselen burjuvazi, iktisadi işleyişi doğrudan etkileyen kent yaşantısının hem mekan  olarak hem de sosyal olarak değişimini sağlamıştır. Her ne kadar bir kavram olarak kent eski Roma’dan beri kullanılıyor olsa da bugünkü anlamını kapitalist kentlerin ortaya çıkmasıyla bulmuştur.

Feodal iktisadi yapının hüküm sürdüğü gerek Avrupa gerekse feodalitenin Avrupa’daki biçiminden farklı bir hal aldığı Osmanlı’da feodal iktisadın kapitalizme göre basit yapısı nedeniyle kent yapısı da basitti. Kapitalizm kentleri geliştirirken, buralara kırlardan göçü teşvik ederek yeni gelen işçilerin barınması için yeni ve daha çok konut, ticaret için yeni yollar ve bu yollar üzerinde çalışacak insan gücü ve makine gücü anlamına gelmekte; ortaya çıkan bu yeni ve daha kompleks yapının yönetilmesi için de yeni kuralların konulması demekti. İşte bugünkü anlamda belediyecilik de bu ihtiyaçtan doğmuş ve zaman içerisinde etki ve yetki alanları genişletilmiştir.

Avrupa’da kentleşmenin ve buna bağlı olarak da belediyecilik faaliyetinin 18. yy ikinci yarısına denk geldiğini, Osmanlı’da ise kapitalizmin daha ağır bir gelişim göstermesi nedeniyle bir yüz yıl kadar daha sonraya tekabül ettiğini belirtmemiz gerekir. Bu gelişimde yine Osmanlı’da kapitalizmin kendi iç dinamikleriyle gelişip şehir hayatının düzenlenmesi için burjuvazinin müdahaleleri olarak Avrupa’da gördüğümüz işleyişten farklı olarak Tanzimat Fermanı sonrasında yine Avrupa sermayesinin zorlamaları ile ortaya çıkmıştır.

1838 tarihli Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşması, Osmanlı ekonomisinin dünyaya açılmasını simgeler. Diğer bir ifadeyle kapitalizmin Osmanlı pazarına girişi ve pazarı kendi çıkarlarına göre düzenlemesi söz konusudur. 1839 Tanzimat Fermanı bu anlaşma sonrası İngiliz sermayesinin talepleri ile şekillenmiştir. Kent yapısındaki değişimler de bu fermana bağlı olarak ortaya çıkmıştır. Kronolojik gelişimi bu şekilde koymak Osmanlı ekonomisi gibi kent ve belediyecilik sisteminin gelişimi konusunda daha doğru bir bakışa sahip olmamıza yardımcı olacaktır.

Osmanlı’da kentlerin, yönetimin merkezi olarak özel bir öneme sahip olan İstanbul’un yeniden düzenlenmesi, Avrupa’daki gibi yeni iş gücü için yeni barınma alanları, yeni yollar ve altyapı çözümleri gerektirmekteydi. Avrupadan farklı  olarak ise Osmanlı’da ikilik yaratan Örfi ve İdari hukukun ortaya çıkardığı sorunları kökten çözme zorunluluğunu doğurmuş, bu da belediyelerin idari kararlarının bağlayıcılığını öne çıkarmıştır.

Gerçekleştirdiği reformlarla anılan II. Mahmud döneminde İstanbul’da çöplerin toplanması, yol ve kaldırımların onarılması gibi işler yapılmaya başlandı ise de henüz müstakil belediye hizmeti anlayışından oldukça uzaktır Osmanlı yönetimi. Bir süre sonra, 1855’te Şehremaneti kurulmuş ancak bu kurumun da başarısız olması üzerine 1856’da İntizam-ı Şehir Komisyonu kurulmuştur. Pera’da kimi sokakların aydınlatılması, çöplerin toplanması, yaya kaldırımlarının yapımı ve sokakların temizliği, sokakların genişletilmesi işleri önceliklendirilmişti. Bu işler için gereken finansal kaynağı sağlamak üzere 1857’de Nizamname-i Umumi hazırlanmıştır. Böylece İstanbul 14 belediyeye ayrılır: Ayasofya, Aksaray, Fatih, Eyüp, Kasımpaşa, Pera, Beşiktaş, Emirgan, Büyükdere, Beykoz, Beylerbeyi, Üsküdar, Kadıköy, Adalar. Ancak Nizamname başarılı şekilde uygulanamamış yalnızca Beyoğlu’ndaki Altıncı Daire-i Belediye kurulabilmiştir.

Altıncı Daire oldukça başarılı işlere imza atsa da ekonomik olarak desteklenmesi için kaynak sorunu ortaya çıkınca takip eden belediyelerin kurulması çok hızlı olmamıştır. Bu uygulamadaki aksaklığın giderilebilmesi için 1868’de çıkarılan Dersaadet İdare-i Belediye Nizamnamesi’yle Şehremaneti makamı güçlendirilmiş; o vakte kadar merkezi olarak doğrudan sürdürülmeye çalışılan belediyelerin kendi müstakil işleyişlerine sahip olmaları gerektiği fikri kabul görmüştür.

Şehremaneti tramvayın kurulmasını sağlamış, yolları genişletmiştir. Belediyenin yolları genişletme girişimi nedeniyle ortaya çıkan mülkiyet anlaşmazlıkları da çoğu yerde kamulaştırma ile aşılmaya çalışmıştır.

İstanbul’da tarihte yaşanan büyük depremler özellikle Büyük Kıyamet (1509) ve Küçük Kıyamet (1766) depremleri sonrasında taş binaların yıkılıp can kaybının çok olması nedeniyle evlerin ahşap olarak inşa edilmesi yoluna gidilmişti. Ancak bu durumda çıkan her yangında, bütün bir semtin alevler içinde kalması ile sonuçlanıyordu.

Örneğin 1864’te Hocapaşa’da çıkan bir yangın, Sirkeci-Kumkapı hattındaki büyük bir alanı yok etmişti. Kumkapı ve Kadırga yangınları da buna eklenince bölgedeki yerleşim neredeyse tamamen yok olmuştu. Her kriz durumunun aynı zamanda bir fırsat olarak değerlendirilebileceği yasası burada da işledi ve derhal bu alana daha yeni ve geniş yollar ve yeni tipte inşa edilmiş evler yapıldı. Burada gösterilen ilerleme şehrin kapitalist ekonomiyle uyumunu zorlayan kimi kapalı alanların açılmasını (örneğin Galata-Karaköy hattı) ve açılan bu alanlarla şehrin geri kalanı arasında ulaşımı sağlayacak yeni yol ve köprülerin (Galata Köprüsü-1863) araba geçişine uygun olarak yeniden inşa edilmesini sağladı.

1889’da Sirkeci ve 1909’da Haydarpaşa Garları’nın yapılması; 1895’te Galata 1900’de Sirkeci Rıhtımı’nın yapılmasıyla birlikte deniz yolları da kara ve tren taşımacılığı ile birleştirilmiş oluyordu. Trenlerin işlemesi bir zamanlar yazlık yerleşim yerleri olan Kızıltoprak, Göztepe ve Bostancı gibi semtlerin ortaya çıkmasını sağladı.

Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze belediyecilik

1877 yılında çıkarılan Dersaadet Kanunu, 1930 yılına kadar yürürlükte kaldı. Bu süre içerisinde 1924 Anayasası ile yerleşim yerleri tasnif edilirken 1925 yılında çıkarılan kanunla yerel yönetimlere kaynak sağlamak üzere toplanmak istenen vergilerin ödenmemesi halinde hapis cezaları içeren yeni ceza kanunları uygulamaya konuldu.

1924’ten önce şehirerin o güne kadar olduğundan kalabalık hale gelmesinin yarattığı kimi sorunlara çözüm aranırken, 1924 sonrasında savaş nedeniyle yıkılmış ve harap olmuş yerleşim yerlerinin yeniden imarı öncelik olmuştur.

İlk belediye seçimleri 1930 yılında yapıldı ve 502 belediyeden 31’ini kazanan Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması üzerine bu belediyeler de Cumhuriyet Halk Fırkası’na devredildi. Yani bugün örneklerini çokça gördüğümüz kayyum atamalarının ilkinin cumhuriyet döneminde gerçekleştiğini söyleyebiliriz.

Sonraki yıllarda yapılan seçimlerde ise CHF’nin rakipsiz olarak seçimlere katılması elbette bütün belediyelerin CHF elinde toplanması sonucunu getirmiştir.

1946 yılında çok partili sisteme geçişle birlikte belediye seçimlerinde oy kullanmaya ilişkin de kimi düzenlemeler yapılmıştır. Örneğin başkası adına oy kullanmaya son verilmesi, oy kullanım ve sayımının aynı günde bitirilmesi, gizli oylama açık tasnif uygulamasına geçilmesi gibi.

1960 sonrası özellikle Avrupanın kendi tarım ürünlerini yetiştirmeye yönelmesiyle Türkiye’den yaptıkları alımın miktarının önemli oranda azalması, tarım topraklarının artık köylü aileleri beslemekte yetersiz kalması, şehirdeki yaşam olanaklarının köy hayatına göre avantajları, kısmi de olsa kimi sanayileşme faaliyetleri sonrasında köylerden şehirlere yoğun göç hareketi yaşanmıştır. 1960’da % 22 olan şehirli nüfusun genel nüfus içindeki payı 1980’de % 44’e çıkmıştır.

Aslında bu süreç bir anlamda Lenin’in de işaret ettiği 1908 Jön Türk Devrimi’nin (II. Meşrutiyet) gerçek anlamda bir burjuva devriminin hayat bulmasına izin vermemesine rağmen yolu açmış olması ve takip eden yıllarda birden değil ama uzun zamana -on yıllarca yıllık bir döneme- yayılan bir dönüşümü anlatmaktadır.

İşte bu yeni ve ani göç dalgası zaten çok iyi bir sisteme sahip olmayan belediyecilik faaliyetini sekteye uğratmıştır. Kentlerin o günden bugüne bir türlü çözülemeyen planlama, altyapı ve bazı diğer belediyecilik faaliyetlerine ilişkin sorunların kaynağı bu yıllarda ortaya çıkmıştır. Örneğin o yıllara ilişkin raporlarda belediyelerin yarısından fazlasının içilebilir temiz su sağlayamadığı ve sokakların temizliği gibi konularda hizmet verilemediği yer almıştır.

1980-2000 arası dönemde yıllık nüfus artışı % 5.5 olarak seyrederken, şehir nüfusunun genel nüfus içindeki payı % 67’ye yükselmiştir.

1982’de faşist askeri darbe anayasası ile seçim süresi, seçilme yaşı ve belediyelerin kimi ilçe belediyelerinin lağvedilmesi ile büyütülmesi kararlaştırıldı. İlçe belediyelerinin sorumluluğunda olan ulaşım terminalleri, toplu taşıma, itfaiye, mezarlık, toptancı hali, su, kanalizasyon ve gaz hizmetleri, katı atık depolama tesisleri, ana yol ve meydanlar ile gıda laboratuvarları gibi hizmetler büyükşehir belediyesinin sorumluluğuna verilmiştir. (Devam edecek)

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu