GüncelMakaleler

YORUM | Açlık Oyunları

"Pek çok devlette tarımsal desteklerin kaldırılması, tarımsal üretimin daraltılması vb. dolayımıyla oluşan tarımda kendine yetersizlik, askeri ve politik açıdan da büyük zafiyet ve bağımlılık yaşanmasını sağlayabiliyor"

Dünya Bankası (DB)’nin açıkladığı son verilere göre pandemiyle birlikte 70 milyon insan daha aşırı yoksullaşmış ve dünyadaki aşırı yoksul sayısı 719 milyonu bulmuştur.

BM’ye bağlı Dünya Gıda Örgütü ise dünyada 1,1 milyar civarında insanın  yetersiz beslendiğini veya açlık çektiğini belirtmiştir. Rusya Federasyonu-Merkezi Devleti (RF-MD)’nin Ukrayna’yı işgaliyle birlikte milyonlarca ton tahılın silolarda bekletilmesi sonucu da, özellikle Afrika ülkelerinde açlık çeken insan sayısında artış olmuştur. Enerji kaynaklarıyla birlikte gıda kuyrukları da artık küresel hegemon dalaşlarında daha fazla yer kaplayıp güç dengelerinde daha çok etkili olabiliyor.

Ukrayna işgaliyle birlikte enerji ve tahıl akışı kesilen ülkelerde hem ekonomik hem politik krizler yaşanmış ve böylece gıda da enerji gibi politik arenadaki yerini daha geniş biçimde almıştır. Gıdanın bu kadar etkili bir politik “kırbaç” olarak küresel bir etki yaratabilmesi ya da Ukrayna tahılının küresel ya da en azından bölgesel denebilecek krizlere yol açabilmesinin 1980’lerde başlayan neo-liberal politikalarla; ama özellikle 1990’larla hızlanan “açlık oyunları”na bağlamak mümkün.

1990’ların başlarında Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ)’nün kurulmasıyla birlikte, IMF ve DB’nin pek çok devlet üzerindeki etkinliği artırılarak ulusal sınırların zayıflatılması, sermaye hareketleri ve ticaretin hızlandırılması, Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ)’in daha rahat hareket etmesi hedeflenirken; tarımsal alanda, ekonomik açıdan zayıf devlet ve ülkelerin ÇUŞ’e ve hegemon devletlere bağımlı hale getirilmesi amaçlanmıştı. Bu kapsamda, bu devletlerin tarımsal destekleri tedricen kaldırması, gümrük tarifelerinin azaltılması, gıda stoklarına boşaltılması, sözleşmeli çiftçiliğin yaygınlaştırılması, sertifikalı tohumla bağımlılığın artırılması vs. sağlanarak, tarımda kendine yeterlilik sonlandırılmış oldu. Böylece tarımda dışa yani ÇUŞ’e bağımlı devletler yaratılırken; gıda, küresel ve etkin bir egemenlik aracına ve bir silaha dönüştürülmüştür.

Bu silah, barajlar yoluyla suyun kontrolü,  büyük çiftliklerle arzın denetimi veya büyük afetler sonrası Devlet Dışı Örgütler (Nro) yoluyla tarımsal üretimin sekteye uğratılıp yardımlar dolayımıyla dışa bağımlı hale getirilmesiyle daha güçlü ve daha etkili hale getirilmiştir. Nüfus artışının hızlanması ve karbon bazlı enerji kaynaklarının yakın zamanda bitecek olması, yeni enerji kaynaklarının yönelimi artırırken; küresel iklim değişikliği ve buna bağlı artan büyük afetlerin de etkisiyle tarımsal ürünlerin değeri giderek artmakta ve küresel güç dengelerinde daha fazla yer alabilmektedir. Ukrayna tahılının küresel bir değere kavuşmasını bu çerçevede değerlendirebiliriz.

Ukrayna işgaliyle birlikte aylarca silolarda bekletilen tahıl, politik şovlarla ihraç edilmeye başlandıysa da tahılın büyük kısmının Avrupa ülkelerine gittiği anlaşıldı. Tarımsal üretimi, kendi nüfusuna yetersiz gelen ve zaten açlık sorunu yaşayan pek çok Afrika ülkesi, bu süreçte boşuna umutlandırılmıştı. BM’nin girişimlerine rağmen durum esasta değişmediği için, bu ülkelerdeki gıda/açlık sorunu sürmektedir.

Sadece Ukrayna değil, yine önemli tahıl üretimi bulunan Rusya Federasyonu’nda, yaptırımlar sebebiyle tahıla acil ihtiyacı olan ülkelere sevkiyat gerçekleştirilememiştir. Bir nevi filler tepişir karıncalar ezilir durumu yaşanmıştır.

Hegemonik güç dengeleri ile krizler büyüyor, gerilimler artıyor

Hegemon devletlerce ÇUŞ’e bağımlı hale getirilen pek çok devlet, konjonktürel gelişmeler veya değişen güç dengelerinin yarattığı krizlerle başetmekte zorlandıkları için kendi egemenlik sınırları içerisindeki gıda ve enerji sorunu büyümekte ve zaman zaman hükümetleri devirebilmekte ya da çatışmalı bölgelerde gerilimlerin kızışmasına vesile olabilmektedir.

“Aslında terbiye etme” politikası, devletli toplumlar tarihi kadar eski olsa da, bu politikanın, bölgesel ve küresel etkinlikte ve yüz milyonlarca insanı aynı anda etkileyebilecek düzeyde işlevlendirilebilmesinin, 1990’lardaki küresel yeniden yapılanma, değişen güç dengeleri, hızlanan dünya vs. dolayımıyla gerçekleştiği söylenebilir. “Açlıkla terbiye etme”, toprağın mülkiyetine sahip olmadan, sertifikalı yani bir sonraki üründe ekilebilecek tohum vermeyen, sadece ÇUŞ’in laboratuvar ve fabrikalarında üretilen tohumlarla, çiftçileri sözleşmeli kölelere dönüştürme yoluyla da küresel bir mekanizmaya/silahla dönüşmüştür.

Pek çok devlette tarımsal desteklerin kaldırılması, tarımsal üretimin daraltılması vb. dolayımıyla oluşan tarımda kendine yetersizlik, askeri ve politik açıdan da büyük zafiyet ve bağımlılık yaşanmasını sağlayabiliyor. Aynı sebeplerden dolayı RF-MD’nin Ukrayna işgali sonrası binlerce kilometre ötedeki ülkeler açlık krizi yaşayabiliyor. Tarımsal ticaretin büyük kısmını kendi tekeline alan ÇUŞ ve hegemon devletlerin bu sömürü ağı olmasaydı, birbirinden coğrafi olarak yalıtık ülkelerin, birbirinden böylesine etkilenmesi söz konusu olamazdı; bu böylesi etkilenme ya da krizlerin, feodal dönemde yeni tarımda kendine yeterliliğin esas olduğu dönemlerde olması mümkün değildi. Herşeyi metalaştıran kapitalizm, gıdayı da küresel bir meta haline getirerek gıda üretim, dolaşım ve tüketim zincirinin kontrolüyle, zaten askeri, politik, ekonomik açıdan çok güçlü olan hegemon devletlerin daha da güçlenmesini ve nüfuz alanlarını büyütmesini sağlayabiliyor.

Gıda ve enerjide kendine yeterlilik, günümüz açısından, iktidarın sömürücü sınıfların ve hegemon devletlere karşı güçlenmenin ön koşulları arasında yer almaktadır. Benzer çerçevede yerleşim birimlerinin kendine yeterliliğini sağlayabilen kooperatiflerin, sömürücü devletlerce kısıtlanması sebeplerinden birisi de bu yeterliliğin, bölgesel ve küresel güç dengelerindeki etkisinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla tarım/gıda ve enerjide kendine yeterliliğin –yerleşim birimleri düzeyinden başlayarak- sağlanmasına yönelik her türlü girişim, kısa ve uzun vadede, sömürücü sınıflarla hegemon devletlere karşı bir direniş/mücadele anlamı da taşıyacaktır.

Ukrayna işgalinin yani askeri bir eylemin yarattığı / yaratabildiği açlık krizinin, geniş, tarihsel ve sınıfsal bağlamlarla analizi esas alındığında, gıda ve enerjide, yerleşim birimlerinden (ve dolayısıyla yerel yönetimlerden) başlayarak kendine yeterliliğinin sağlanmasının toplumsal değişimi yönlendirmek açısından büyük önem taşıdığı söylenebilir. Böylesi bir yeterliliğin “açlık oyunları”na son verebileceği aşikar.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu