GüncelMakaleler

YORUM | Emperyalist Savaşları, Fırsata Çeviren AB, Jeopolitik Olarak Genişliyor

"Günümüzde süren emperyalist savaşlar ve emperyalist bloklar arası pazar çatışması, bir hegemonya güç yarışına dönüşmüş bulunuyor. Bu güç yarışında ezilen halklara yönelik sözbirliği içinde olan egemenler, muhalefetsiz bir yolda ilerlemek istiyorlar"

Kapitalist-emperyalistler, tüm savaşlarda dünyayı yeniden paylaşmak ve daha kârlı pazarları elde etme stratejisine uygun hareket ettiler/ediyorlar. I. Emperyalist Paylaşım Savaşı bu minvalde oldu. Paylaşım Savaşı da bu çıkarlar uğruna yapıldı. Devam eden savaş yıllarında, enternasyonal proletaryanın büyük öğretmeni Lenin’in önderlik ettiği Bolşevikler, 1917’de 17 Ekim devrimini gerçekleştirdiler.

17 Ekim devrimiyle birlikte kapitalist ülkelere sert bir tokat vuruldu. Böylece kapitalist sistemin egemenliğine karşı sınırlar çizilerek yeni bir dünyanın kapıları açıldı. II. Emperyalist Savaşı ise 1939’da Hitler faşizmi saldırganlığıyla başlayarak işgal ve talan savaşı biçiminde Doğu Avrupa coğrafyası üzerinde yayılarak ilerledi. Bu süreçte, döktüğü kan ve yaptığı katliamlarla ilerleyen Hitler faşizmi, Sovyetler’in başında bulunan Josef Stalin’in duvarına çarparak yenilgiye uğradı.

Bu yenilgiyle birlikte başta Avrupa halkları olmak üzere tüm dünya halklarını faşizmin baskısından ve zulmünden kurtaran, dönemin Sovyet yönetimine önderlik eden büyük usta Stalin oldu. Böylece Sovyetler’in kazandığı zafer ile 1945’te savaş sona erdi. Savaşta üstün çıkan Sovyetler, kapitalist emperyalist ülkeleri dengeleyen, dizginleyen bir alternatif güç oldu. Bu anlamda, ortaya çıkan mevcut güç karşısında kapitalist emperyalist kutbun hareket alanı daralarak denge siyaseti oluştu.

Gelinen aşamada emperyalist savaşlarla, dünyadaki paylaşım tamamlansa da kapitalist-emperyalist sistem doğası gereği sömürü, rekabet ve kâr üzerine inşa edildiği için ardından yaşanan aşırı kâr hırsı ve hegemonya politikaları, onları paylaşılan pazarlar üzerinden yeniden savaş ve çatışmalara getirmiş bulunuyor.

Coğrafyalarda yaşanan savaşlarla birlikte, birçok pazar el değiştiriyor. Birçok pazara da savaşta üstün çıkan emperyalist güçlerce el konuluyor. Bu anlamda dünyanın dört bir yanında süren savaşlar, (2011’den bu yana devam eden Suriye savaşı, Rusya-Ukrayna, İsrail-Filistin, Sırbistan-Arnavutluk vb. gibi) ülkeler arasında süren savaş ve çatışmalarda, bağımlı ülkeler, emperyalist bloklar arasında yeniden paylaşılıyor.

 Brüksel Toplantısı…

Bu gerçekler ışığında, AB egemen güçleri; 14 ve 15 Aralık 2023 tarihlerinde Brüksel’de düzenlenen toplantıda, Avrupa emperyalist birliğine Ukrayna ve Moldova ile katılım müzakerelerinin başlatılmasına karar verdi. Bosna-Hersek ile de müzakerelerin yakında başlayabileceğine işaret edildi. Ayrıca Gürcistan’a adaylık statüsü verildi. Özellikle de Rusya ile yaşanan jeo-politik savaş ve çatışmadan dolayı Ukrayna ile üyelik müzakerelerinin acil olarak başlatılması kararı aldı.

Bu karara karşı Macaristan’ın Rusya ile olan gaz-petrol ve diğer ticari ilişkilerinden kaynaklı, Ukrayna sorunu gündeme geldiğinde veto ediliyordu. Macaristan muhalefetini etkisiz hale getirmek için AB egemenleri Bürüksel’de yaptığı toplantıya Viktor Orban’ı planlı olarak katmadılar. Orban’ın toplantıdan sonra yaptığı kısa açıklamada, Ukrayna ile üyelik müzakerelerin başlatılması “kötü bir karar” olarak nitelendirdi. Bu açıklamayla Rusya ile arayı bozmama ve denge siyasetini devam etme mesajı olarak verildi.

Ardından Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula Von Der Leyen; AB komisyonu adına yaptığı açıklamada ise “Stratejik bir karar ve Birliğimizin tarihine kazınacak bir gün” yorumunu yaptı. Almanya Başbakanı Olaf Scholz ise Ukrayna ve Moldova ile üyelik müzakerelerin başlatılması kararını değerlendirerek “Bu ülkelerin Avrupa ailesine ait olduğu açıktır” dedi. Almanya Dışişleri Bakanı, Yeşiller Partisinden Annalena Baerbock da “Ukrayna halkı Avrupa ailesinin bir parçasıdır” diyerek Ukrayna ile müzakerelere başlanmasının önemine işaret etti. Yine Baerbock, “Daha güçlü, büyük ve kararlı bir AB, Rusya’nın saldırı savaşına verilebilecek en iyi jeo-politik yanıttır” ifadelerini kullandı.

Aslında Rusya-Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte başta Almanya olmak üzere diğer AB ülkelerinin planlı bir şekilde, Ukrayna ile Moldovya AB’ye katılım başvurusunda bulunmuş, iki ülkeye de geçen yıl 2022 haziran ayında “aday ülke” statüsü verilmişti. Aday ülkelerin sayısı sekize yükselmişti. Bu ülkeler Arnavutluk, Bosna Hersek, Moldova, Karadağ, Kuzey Makedonya, Sırbistan, Türkiye ve Ukrayna idi.

Fakat AB, 14 ve 15 Aralık 2023 tarihlerinde Brüksel’de düzenlediği toplantıda Moldova, Gürcistan ve Bosna-Hersek’le ilgili kararlarda, AB’nin Balkan coğrafyasında Rusya’nın egemenliğini azaltmak için stratejik önem arz eden Bosna-Hersek’e öncelik verildiği görülüyor. Bu nedenle bazı koşulları yerine getirmesi ile bu ülkeyle de müzakerelere başlanabileceği tavsiyesinde bulunuldu. Bosna-Hersek’in üyelik koşullarının uygulanmasında gösterdiği ilerlemeyle ilgili Komisyon, 2024 Mart ayında ayrı bir rapor hazırlayacak. Bir diğer aday ülkede Avrupa Birliği Konseyi Başkanı Charles Michel, Moldova ile de katılım müzakerelerini başlatma kararı alındığını açıkladı. Ayrıca komisyonun Gürcistan’a AB adaylık statüsü verildiği belirtildi.

Yaşanan bu gelişmelerden de görüldüğü gibi emperyalistler arasındaki paylaşım ve egemenlik çatışması çeşitli biçimlerde sürerken diğer yandan Avrupa coğrafyasında, faşist ve ırkçı partilerin güçlendiği bir sürece de tanıklık ediyoruz. Bu anlamda, on üç yıldır iktidarda olan, faşist ırkçı Viktor Orban, Macaristan’da olduğu gibi İtalya, Hollanda, Slovakya, Almanya ve Fransa’daki ırkçı faşist partilerin güçlenmesi ve bir kısmının iktidarlara gelmeleriyle birlikte 2024 Haziran’ında yapılacak Avrupa Parlamento seçimleri üzerinde büyük bir etkileri olacaktır.

Anti-emperyalist, anti-faşist mücadeleyi enternasyonal alana yaymak…

Tüm bu gelişmelere bakıldığında, günümüzde süren emperyalist savaşlar ve emperyalist bloklar arası pazar çatışması, bir hegemonya güç yarışına dönüşmüş bulunuyor. Bu güç yarışında ezilen halklara yönelik sözbirliği içinde olan egemenler, muhalefetsiz bir yolda ilerlemek istiyorlar.

Bu bağlamda II. Paylaşım Savaşı’ndan önce başta Almanya’da Adolf Hitler faşizmi olmak üzere İtalya’da Benito Mussolini, İspanya’da Francisco Franco tarafından tüm demokratik kitle kuruluşları ile sosyalist ve komünistlere dönük büyük baskı saldırı ve katliamlar yapıldı.

İçerisinden geçtiğimiz zaman diliminde de mevcut durumda yaşananlara baktığımızda, aradan geçen yüz yıl sonra günümüzde de demokratik hak ve özgürlüklere, sosyalist ve komünistlere yönelik baskılar, tutuklanmalar; geçmiş faşizm döneminin bir tekerrürü olarak yoğun bir şekilde yeniden sahneleniyor.

Bu anlamda, Filistin halkına sahip çıkanların, sabahın şafağında evleri basılıyor. Emperyalist savaşlara karşı çıkmak soruşturmalar ile karşı karşıya kalınıyor. Legal demokratik kurum ve kuruluşlar “terör” yaftası altında kriminalize edilerek korku atmosferi altında etkisiz ve suskun bir duruma getirilmek isteniyor. İnsanlık tarihi bu saldırı ve baskılara asla yabancı değil. Zira bunun ters yüz edilmesi yine insanlık tarihindeki mücadelelerde sabittir.

Sonuç olarak, emperyalist egemenlerin mevcut gidişatı insanlık için daha da zor günlerin geleceğini işaret ediyor. Yaşanan bu çelişkiler karşısında, önümüzde duran görevler de netleştiriyor. Mevcut görevlerimizin başında, kısa süre önce kurulan, anti-emperyalist cephenin önemini bir kez daha kavramalıyız. Enternasyonal olarak, her coğrafyada, öne çıkan çelişkiler esas alınarak, anti-emperyalist cephe güçleri ile birlikte, mevcut emperyalist saldırılara karşı mücadeleyi büyütmeliyiz. Anti-emperyalist, anti-faşist mücadeleyi sadece lokal alanda değil, enternasyonal alana yaymak ve yeni katılımlarla büyütmek günümüzün ivedi görevidir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu