GüncelMakaleler

YORUM | Halk Sağlığı Anlayışı Üzerine

En büyük ilaç firması Bayer'in, en büyük genetiğiyle oynanmış tohum üreticisi Monsanto'yu satın alması, bizler için sadece bir haber miydi?

Antiemperyalist-antifaşist mücadelenin önemli bir ayağı da anti-kapitalist mücadele olmak zorundadır.

Emperyalizmin özü olan kapitalizme karşı mücadele etmeden emperyalizme karşı verilen mücadelenin ayakları havada kalıyor demektir.

Bu anlayışı vurguladıktan sonra, Bayer-Monsanto ilişkisini irdeleyebiliriz. Monsanto hibrid tohumlar üretip, en ücra yerlere satarak, sağlıklı üretim alanlarını ve sağlıklı ürünleri yok ediyor.

Bu iki şirket, halkların sağlığını doğrudan etkileyen bir uygulamayla, hastalıkların kaynağı ürünlerin sofralarımıza gelmesine neden oldu. Bu ürünlerden çok büyük sermaye elde ettikleri açık. Peki bu ne anlama geliyor halklar için?

Kendi paramızla hastalık satın alıyoruz.

Bu şekliyle düşünüldüğünde ne kadar korkunç bir durum.

Kendi paramızla kanser satın alıyoruz, kalp hastalıkları satın alıyoruz. Yediklerimiz bizi hasta etti, peki kapitalist canavarların elinden kurtulduk mu? Elbette ki hayır! Hastalanınca doktora gitmek, ilaç alıp iyileşmek gerekecek, yani şimdi sıra Bayer’in ya da genel deyimle ilaç firmalarının…

Doktora gittiniz, kontrolden sonra size ilaç yazdı ve kullanmaya başladınız. Artık onların elindesiniz ve sizi bırakmayı hiç istemeyeceklerdir. İlaç sanayisinin hastalıklara yaklaşımı daha bilimsel bir incelemeyi gerektiriyor ve konumuzun daha derinleşmesi anlamına geliyor.

Biz burada, gıda ve ilaç sektörünün bu şekilde iç içe geçmesine dikkat çekerek, sınıf mücadelesi içindeki yerini vurgulamak istiyoruz. İki değişik açıdan vurgularsak, kapitalizm gıda sanayii aracıyla, paramızı alarak bizi hasta ediyor, ilaç sanayii aracılığıyla da tam iyileştirmeden, uzatılmış bir tedavi süreciyle paramızı alıyor. Şöyle de diyebiliriz, kendi paramızla hastalık satın alıyoruz ve kendi paramızla tam iyileşmeyecek bir sürece giriyoruz.

Durumu şu şekilde de özetleyebiliriz, işçi köylü, memur, esnaf, her bireye doğrudan dokunan, onların en dolaysız ilgileneceği bir sorunla karşı karşıyayız. Ve bu, hiç kimsenin tek başına mücadele edebileceği bir sorun değil.

Tam bu noktada, ortaya koyduğumuz şekliyle bu soruna karşı ne yapabiliriz, bize ne gibi görevler yüklüyor? En temelden başlarsak, onlar tarım alanlarımızı yok ediyorsa tarım alanlarımıza sahip çıkmak, onlar tohumlarımızı bozuyorsa tohumlarımıza sahip çıkmak gerekiyor.

Ekolojik mücadeleyi programına koymuş bir hareketin, halkı doğrudan ilgilendiren, onun sağlığını tehdit eden bu duruma kayıtsız kalması düşünülemez. Öyleyse bu durumda ne yapmak gerekiyor?

Akademik-demokratik mücadelenin önemli görevlerinden biri olduğunu söylemeliyiz. Kapitalizmin her türlü örgütlü saldırısı karşısında bu alanda da örgütlü olmak gerektiği açıktır. Kooperatifleşme, örgütlenme dendiğinde ilk akla gelen örgütlenme biçimidir.

Üretici kooperatifleri

Organik tarım anlayışıyla, tüketici kooperatifleri de bu ürünlere ulaşma anlayışıyla örgütlenerek, bu mücadelenin önünü açabilir.

Hem yeni kurulacak kooperatifler hem de dağınık şekilde var olan kooperatiflerin bir araya getirilmesi kitle mücadelesinin de önemli bir ivmesi olacaktır. Kendi yaşamını bu kadar derinden ilgilendiren bir konuda kitleler daha kolay bir araya gelecektir.

Bu noktayı, anti-kapitalist mücadele yürüten her hareket doğru kavrayıp, ona göre şekillenmek zorundadır. Onların sağlığımızı bozan gıdalarına karşı, sağlığımızı koruyan organik gıdalar ve bu gıdaların üretilmesini örgütlemek, bu konudaki bilgi ve kavrayışımızı geliştirmek için bilim insanlarından, ziraatçılardan, ilgili diğer kurumlardan yardım alarak, mücadele biçimlerini oluşturmak ve hayata geçirmek, bizlerin önünde duran önemli görevlerinden biridir.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu