GüncelMakaleler

YORUM | Rusya’ya Emperyalist Diyemeyenler, Ukrayna’daki Emperyalist Hegemonya Savaşını Da Göremezler

"Rusya’yı emperyalist bir ülke olarak görmeyen ve dolayısıyla emperyalizm tahlilinde ciddi anlamda ilkesel yanlışa düşen devrimci çevre ve anlayışlar, bu noktada şirazeyi o kadar kaydırıyorlar ki, emperyalizme ilericilik atfetmekle kalmayıp, müttefik güç olarak ilan ediyorlar."

Rusya emperyalizminin “Ukrayna Özel Askeri Operasyonu” (Rusya bu işgal savaşını, “savaş” olarak adlandırmıyor) birinci yılını geride bırakırken işgal savaşı tüm hızıyla sürüyor. Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle birlikte dünya genelinde devrimci hareket içinde farklı eğilimler açığa çıktı. Ülkemizdeki bazı akımlar, açıktan Rusya’dan yana saf tuttular. Öyle ki Umut Gazetesi “Rusya’nın Saldırısı Savunma Hakkıdır, Haklıdır” (Emperyalist savaş konjonktürü üzerine belirlemeler -I- Ali Efe

24 Nisan 2022) diyerek emperyalist saldırıyı meşrulaştırırken, Mücadele Birliği (resmi Twitter hesabı @mucadelebirlig3 24.03.2023) ise kolunda orak çekiç yıldız armalı bayrak taşıyan işgalci Rus askerinin fotoğrafını paylaşarak “Ukrayna’da süren savaş, emperyalizme ve faşizme karşı verilen bir savaştır. Resimdeki Rusya ordu askeri, bu konuya dair tartışmasız bir mesaj veriyor” sonucunu çıkarttı. Halk Okulu (Halk Okulu Dergi sayı 175,19.03.2023) ise “Marksist-Leninistler tereddütsüz ABD ve AB emperyalistlerinin Rusya’yı kuşatmasının karşısında yer almalıdır” diyerek net bir şekilde Rusya emperyalizminin Ukrayna’yı işgal savaşının “emperyalizme karşı bir savaş olduğu” için desteklemek gerektiğini beyan etmektedir.

Bu ve benzeri yaklaşımlar yeni değil, tarihsel bir geçmişe sahip. SSCB’de Stalin yoldaşın ölümünden sonra Kruşçev ve ortakları, proletarya diktatörlüğünü yıkarak sosyalizme ihanet etti ve modern revizyonist bürokratik burjuvazinin hakimiyetini sağladı. Sosyalizmden geriye dönüş yaşandı. Bu gerçekliği göremeyenler, uzunca bir süre revizyonizm bataklığındaki SBKP’yi de komünist görmeye devam ettiler. Hatta artık sosyal emperyalizmine dönüşmüş Rusya’nın, 1979’da Afganistan’ı işgalinde sosyal emperyalizmin yanında saf tuttular.

Rus Sosyal Emperyalizmi, 1991 yılındaki dağılmadan sonra nüfuz alanlarındaki hakimiyetinin birçoğunu kaybetti ya da etkisi azaldı. Batılı emperyalist güçler, bu pazarları ele geçirmek için ellerinden geleni yaptılar. Bu esnada Rus hâkim klikleri, kendi aralarında uzun bir dönem kaotik bir süreç yaşadı. Rusya çok ani ve sert değişim rüzgarlarıyla savruldu. Bir taraftan ABD’nin (NATO), diğer taraftan ise Rus Sosyal Emperyalizmi’nin (Varşova Paktı) başını çektiği iki kutuplu emperyalist rekabet sisteminden, motor gücünü ABD’nin oluşturduğu emperyalist kapitalist sisteme geçiş yaşandı. Elbette Rusya kendini toparladığı oranda eski etkinlik alanlarına hâkim olmaya çalıştı. Bununla birlikte Rusya’nın Çin’le girmiş olduğu ekonomik ve siyasi yakınlaşmayla birlikte bu ikinci emperyalist blok, ABD karşısında “yeni ve taze” bir güç olarak belirmeye başladı.

Rusya’da Boris Yeltsin başkanlığında oluşturulan yeni devletin yaklaşık ilk on yılına damgasını vuran şey oligarkların durdurulamaz çılgınlıkta egemenliğine dayanan kaos ortamıydı. Stalin’in ölümünden sonra Sovyetler yönetimini ele geçiren bürokratlar ve onların beslemelerinin oluşturduğu modern revizyonist burjuvazi, çetevari ve mafya ilişkileri içinde dizginsiz bir şekilde Rusya’nın en büyük şirketlerinin tepesine kurularak devasa bir zenginliğe kavuşmuştu. Petrol ve doğalgaz rezervleri, kıymetli metal madenleri, fabrikalar, rafineriler sözde kamuya aitti fakat esasta “kızıl direktörler” lakaplı bürokratlar tarafından yönetiliyordu. Modern revizyonizm, yüzündeki “sosyalist” maskeyi çıkarıp attıktan ve SSCB resmi olarak tarih olduktan sonra ise kelimenin tam anlamıyla bir yağma yaşandı. Oligark olarak tanımlanan hakim sınıflar tarafından devlet işletmeleri bir bir özelleştirildi.

Vladimir Putin, iktidara geldikten sonra bu oligarkların kendisine karşı olanlarını yok ederek mallarına çöktü, kendisine karşı olmayanları ise yanına çekerek ortaklıklar kurdu. Eski bir KGB ajanı olan Putin önderliğindeki yeni iktidar, oligarşik yapıyı tasfiye etmediği gibi “siloviki” diye bilinen yeni bir oligarşi zümresi oluşturdu. Putin önderliğindeki oligarkların zenginleşip güçlenmesi sonucu bir avuç zenginin elinde biriken devasa boyuttaki sermayenin neredeyse tamamı ülke içinde tutulmayarak İngiltere ve Fransa başta olmak üzere yurtdışına akıtıldı.

Uluslararası alanda Rusya’nın ekonomik ve askeri gücü

Rusya ABD, İngiltere, Fransa ve Çin’in yanısıra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesinden biridir. Dahası en büyük emperyalist güçlerin oluşturduğu G8 üyelerinden biriyken 2014’te Kırım’a yönelik işgal ve ilhak saldırısının ardından bu emperyalist kulüpten çıkartılmıştır. Ancak emperyalistler arasında yaşanan çelişkinin ürünü olarak ortaya çıkan bu tecrit elbette Rusya’nın emperyalist niteliğini değiştirmemiştir.

Rusya’da kömür, petrol, doğalgaz vb. enerji alanları bir yana, inşaattan gıdaya, askeri sanayiden bankacılığa, altın, demir, nikel vb. madenlere pek çok alanda üretim yapan bu tekellerin en önde gelenleri, dünyanın en büyük şirketleri arasında yer almaktadır. Rusya’nın ekonomik büyüklüğü bugün yaklaşık 1.7 trilyon dolarlık gayrisafi hasılası ile dünyanın 11. sırasındadır. ABD’nin varlığını ve etkisini eski Sovyet coğrafyasında neredeyse sıfırlamış, Balkan ülkeleriyle özellikle enerji alanında yaptığı bağımlılık anlaşmalarıyla nüfuz alanını genişletmiştir. Suriye, Abhazya, Ermenistan, Belarus, Kazakistan, Moldava, Tacikistan, Güney Osedya olmak üzere 9 ülkede askeri üsse sahiptir. Yine dünya genelinde ise 17 ülkede Rusya Silahlı Kuvvetleri’ne ait askeri birlikler bulunmaktadır. Bunun yanısıra Suriye ve Vietnam’da Lojistik Destek Merkezi bulunmaktadır. Güney Sudan, Lübnan, Kongo, Liberya, Fildişi Sahili, Haiti, Fas ve Kıbrıs gibi ülkelerde ise ‘‘Barış Gücü” bulunmaktadır.

Rusya’yı emperyalist bir ülke olarak görmeyen ve dolayısıyla emperyalizm tahlilinde ciddi anlamda ilkesel yanlışa düşen devrimci çevre ve anlayışlar, bu noktada şirazeyi o kadar kaydırıyorlar ki, emperyalizme ilericilik atfetmekle kalmayıp, müttefik güç olarak ilan ediyorlar. Rus emperyalizminin, Rusya halkı ve dünya emekçi halkları ile ezilen uluslar nezdinde sömürgecilik, tehdit ve saldırganlık olduğunu göremiyorlar.

Sözde emperyalist olmayan Rusya az ve orta düzeyde gelişmiş devletlere borç veren ülkeler arasında sekizinci sıradadır.

“Emperyalist olmayan” Rusya, -Çin’le birlikte- Venezuela’ya 120 milyar dolardan fazla sermaye akıtmıştır. Rusya’ya ait olan petrol tekeli Rosneft’in Venezuela’nın devasa petrol şirketi PDSVA ile iş birliği ve ortaklıkları vardır. “Emperyalist güç olmayan” Rusya, Ortadoğu’da, hasımları olan ABD ve AB’ye karşı, Suriye’de sahaya hem politik hem askeri ağırlığını koyarak bütün dengeleri değiştirebiliyor, ki kendisi İran’ın ABD’ye direnmesinin yegâne garantörüdür. “Emperyalist güç olmayan” bu Rusya’nın Ortadoğu’dan Akdeniz’e, Doğu Avrupa’dan Kuzey Kutbuna nükleer silah anlaşmaları bulunmaktadır. Gelişmiş uçak, gemi, füze envanteriyle, dünyanın en büyük nükleer askeri gücüne sahip oluşuyla çok ciddi bir güçtür. “Emperyalist olmayan” Rusya, ABD emperyalizminin başını çektiği emperyalistlerin vurucu gücü NATO’nun Ukrayna’da tezgahladığı Maydan faşist darbesi ve iç savaşı karşısında Kırım’ı ilhak edebilmektedir.

Ukrayna’da emperyalist hegemonya dalaşı ve komünistlerin tavrı

Birinci yılını dolduran Ukrayna üzerindeki emperyalistler arası coğrafi, ekonomik ve askeri hegemonya savaşı, ABD’nin başını çektiği emperyalist güçlerin Rusya’yı çevrelemek ve NATO sınırlarını Rusya’ya doğru genişletmek üzere yaptığı hamlelerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Emperyalist hegemonya savaşının bu başlangıç noktasını ABD öncülüğündeki emperyalistlerin oluşturması, karşısındaki Rus emperyalizminin Ukrayna’ya yönelik işgal saldırısını hiçbir şekilde meşrulaştırmaz, haklı çıkartmaz. Bu haksız savaşı haklı bir savaş olarak tanımlamak siyasi körlüktür. Emperyalistlerin aralarındaki çelişkiyi örten, esasen “savaşa hazırlık” olarak da değerlendirilebilecek göreceli ve geçici “barış” dönemlerinde oluşturdukları hukukun, ezilen dünya halkları ve MLM’ler açısından hiçbir değer ve anlamı yoktur. MLM’ler emperyalist güçlerin (ister ABD, İngiltere, Almanya vb. olsun ister Rusya ya da Çin olsun) işgal, saldırı vb. hamlelerini bu hukuka göre değerlendirmezler. Zira onların tabi oldukları tek hukuk, proletaryanın hukukudur. Dolayısıyla MLM’ler emperyalistlerin kendi aralarındaki hegemonya dalaşında -okun en sivri ucunu kime yönelteceklerini belirleyebilirler ancak- asla taraf olmazlar.

Ukrayna’da, başını Alman emperyalistlerinin çektiği AB’nin desteklediği faşist oluşumlar hem devletin içinde hem de orduda ciddi anlamda etkindir. Bu gerçekliği Putin etkin bir propaganda malzemesi yapıp dünya ezilen halklarını aldatmayı hedefleyerek, işgali meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Rusya’nın Ukrayna’daki faşistlere karşı mücadele motivasyonu, faşizme karşı mücadele değil kendi arka bahçesi olan Ukrayna’yı batılı emperyalistlerin hakimiyetine kaptırmama mücadelesidir. Dolayısıyla komünistler bu sözde faşizme karşı mücadele propagandasını ciddiye almazlar. Çünkü Rusya için Ukrayna’daki örgütlenmelerin faşist veya komünist olmalarının hiçbir önemli yoktur. Onlar için önemli olan kendi emperyalist çıkarları ve bu çıkarların ne pahasına olursa olsun korunmasıdır. Rusya için Ukrayna, Polonya veya Macaristan gibi değildir. Ukrayna’nın vazgeçemediği önemi, hem verimli topraklara ve güçlü bir sanayiye sahip olması ama daha da önemlisi Rusya’nın sınırında bulunmasından gelmektedir. Burayı ABD’nin başını çektiği emperyalist güçlere kaptırmak, Rus emperyalistleri açısından beka sorununun yani sonun başlangıcı anlamına gelmektedir.

Öte yandan Rusya’nın işgal savaşının gerekçelerinden biri olarak propaganda edilen Ukrayna vatandaşı olan Rus etnik azınlığın yoğun olarak yaşadıkları Donetsk ve Luhansk bölgelerine yönelik Ukrayna’nın saldırganlığı da kınanmalıdır. Rusya’nın bu bölgelerdeki Rus azınlığa yönelik saldırganlığı bahane etmesi, kendi emperyalist yayılmacı politikalarıyla ilgilidir. “Yeni olan gelişme, Rusya emperyalistlerinin bu özerk cumhuriyetleri bahane ederek sadece Donbas bölgesini değil bir bütün olarak Ukrayna’ya savaş açması ve işgal hareketine girişmesidir. Tereddütsüz bir biçimde bu işgal hareketi emperyalist bir işgaldir ve karşı durulmalıdır.

Öte yandan Ukrayna’nın faşist iktidarına karşı savaşan ve kendi özerk bölgelerini kurup savunan Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Luhansk Halk Cumhuriyeti’nin özgürce ayrılma hakkına saygı duyulmalıdır. Bu özerk cumhuriyetlerin Rusya yanlısı olmalarıyla, Rusya’ya katılmak istemesiyle özgürce ayrılma hakkı ilkesinin savunulması başka şeylerdir. Bu cumhuriyetlerin Rusya emperyalizminin çıkarları doğrultusunda ‘kullanılması’ ile kendi kaderlerini tayin ilkesi hakkının tavizsizce savunulması birbirine karıştırılmamalıdır. Bu bağlamda Rusya emperyalizminin yayılmacı politikalarına da yedeklenilmemelidir.

Bu özerk cumhuriyetlerin kendi kaderlerini tayin etmesi savunulmalı, Rusya emperyalistlerinin işgalci ve ilhakçı girişimleri ve eylemleri açıktan kınanmalıdır. Birinci duruma hayırhah ve eleştirisel tutum takınmalı, ikinci duruma karşı kesin olarak karşı tavır konmalı ve mahkum edilmelidir.” (5 Mart 2022, “Krize ve Yoksulluğa Karşı 8 Mart’ta Sloganlarımızı Haykıralım!” başlıklı yazı, https://ozgurgelecek46.net/politik-gundem-krize-ve-yoksulluga-karsi-8-martta-sloganlarimizi-haykiralim/)

Emperyalist Rusya’nın ABD ve AB’nin kuklası olan Ukrayna’yı işgal etmesi Marksist-Leninist-Maoistlere neyi işaret etmektedir? Bu savaşla birlikte, dünya çapında esas akım hala devrim olmasına rağmen dünya savaşının olası zemininin güçlendiğini söylemek mümkündür. Uzun yıllardır başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın birçok yerindeki emperyalist güçlerin vekalet ve dolaylı savaşlarının Avrupa kıtasına taşınmasıyla birlikte emperyalistler arasındaki çelişki ve çatışmalar daha görünür bir hal almıştır. Bu savaş, büyük emperyalist devletle­rin dünyanın enerji ve hammadde kaynakları, pazar ve nüfuz alanları üzerindeki dalaşmalarının daha da arttı­ğını; bu emperyalist saldırganlığın kışkırtıcılığının başını bir taraftan ABD ve İngiliz emperyalistleriyle, Almanya, Fransa’nın merkezinde olduğu AB’li emperyalistler çekerken diğer taraftan da Çin ve Rus emperyalizminin başını çektiği Şanghay Beşlisi çekmektedir. Bu iki emperyalist blok, diğer emperyalistleri de yedeklerine alarak çılgınca si­lahlanarak, militarizmi güçlendirerek, birbirlerine karşı dünyanın stratejik bölge ve mevzilerinde tehli­keli ve kanlı manevralara, müdahalelere girişerek sa­vaş kışkırtıcılığının başını çekiyorlar.

Bu savaş, önümüzdeki dönemin çetin günlerine hazırlamak, fırtınaları göğüslemek, devrime önderlik edebilmek için proletarya partisini her alanda güçlendirmenin, halkın silahlı gücünü adım adım inşa etmenin muazzam önemini bir kez daha gösteriyor.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Diğer içerik
Kapalı
Başa dön tuşu