Güncel

Yorum | TC’nin tarihsel mirası, gözaltında işkence

"Demokrasi havarisi kesilerek, “işkenceye sıfır tolerans” diyerek yüksek sesle konuşmalar yaptıkları sırada kurumların hangilerinin bodrum katlarını işkencehaneye dönüştürdüklerini bilemiyoruz. Ama ikiyüzlü siyaset anlayışının yapılan işkencenin üstünü örtmeye yetmediğini yaşanan örneklerden çok rahatlıkla gördüğümüzü söyleyebiliriz.

Urfa’nın Halfeti ilçesinde 18 Mayıs’ta yaşanan çatışma ile başlayan süreç ilçede onlarca kişinin gözaltına alınmasının ardından yaşananlarla birlikte başka bir boyuta evrildi. Gözaltına alınan 50’yi aşkın insanın gözaltı sürecinde ve devamında yaptıkları açıklamalarla birlikte yaşanan işkencenin boyutu da parça parça açığa çıktı.

18 Mayıs günü PKK gerillaları ile TC’nin özel hareket polisleri arasında çıkan çatışmada polislerden biri yaşamını yitirmiş, ikisi de yaralanmıştı. Bu çatışmanın ardından polis, çatışmanın yaşandığı mahalleden başlayarak bütün ilçede terör estirmişti. 50’yi aşkın insan bu süreçte gözaltına alınmıştı. Polisin estirdiği terör, gözaltı sürecinde de boyut atlayarak devam etti.

Faşist TC devletinin işkenceci karakteri bu süreçte en çirkin yüzü ile devreye sokuldu. Devletin tarihi kadar eski olan işkenceci yüzünü bu ülkenin devrimcilerine, yurtseverlerine ve demokratlarına uyguladığı işkencelerden tarihsel olarak biliyoruz. Urfa’da açığa çıkan tabloda görünen, devletin işkenceci karakterinin bakiliği, AKP/Erdoğan’ın ikiyüzlü siyaset anlayışında sınır tanımadığı oldu.

Türkiye işkence ve kötü muameleye sıfır tolerans anlayışını benimsemiş bir ülkedir. Geçmişte hep tartışılan sistematik işkence, kötü muamele geride kalmıştır. Bu alandaki kazanımları korumaya kararlıyız.” R.T. Erdoğan “Yargı Reformu Stratejisi”ni tanıtırken kurdu bu cümleleri… Yani Urfa’da yaşanan sistemli işkencenin boyutları kamuoyuna yansımaya devam ederken… İşkenceye maruz kalan insanlar kendi deneyimlerini/yaşadıklarını, barolar işkenceye dair hazırladıkları raporları kamuoyuyla paylaşırken R.T. Erdoğan ikiyüzlü açıklamalarına devam etti.

“İşkenceye sıfır tolerans” diyerek her yerde yüksek sesle konuşanların TC tarihinden miras işkenceci kimliğe ne denli sadık kaldıklarının göstergesi olan iki önemli örnek, geride bıraktığımız bir yıl içinde yaşandı. Bunlardan biri aylarca süren sistematik işkencenin öznesi olan Ayten Öztürk örneğiyken; diğeri ise Halfeti’nin Dergili Mahallesi’nde yaşanan toplu gözaltı ve devam eden işkencedir.

Ayten Öztürk’ün davası, AKP döneminde uygulanan en uzun süreli gözaltında işkence davası olmasıyla dikkat çekicidir. Bu ülkede devletin her dönem devrimciye, kadın bir devrimciye yaklaşımının somut örneklerini taşıyan bu dava, aynı zamanda Ankara’nın göbeğinde kaç resmi kurumun bodrum katının işkencehaneye dönüştürülmüş olabileceğine dair de fikir veriyor.

Halfeti’deki işkenceyi inceleyen Urfa Barosu’nun hazırladığı raporda gözaltına alınan herkesin işkence ve kötü muameleye maruz kaldığı, birçoğunun cinsel işkenceyle karşı karşıya kaldığı gözler önüne seriliyor.

Raporda dikkat çeken noktalardan biri, bazı örneklerde olduğu gibi darp izi yaratmayacak şekilde değil, Halfeti’deki işkence bütün izleriyle gözler önünde. İşkence öyle görünür durumda ki; Urfa Nöbetçi Sulh Ceza Hakimliği’nde ifade verenlerin işkence ve kötü muameleye maruz kaldıkları mahkeme tarafından da görülmüş ve durum zapta geçirilmiştir.

Gözaltındaki insanların avukatları ile görüşmesini engellemek için birçok yola başvurdukları, yapılan avukat görüşmelerinin ise yoğun baskı ortamında ve polis gözetiminde yapılabildiği, insanların hakim ve savcılıkta ifade verirken dahi ters kelepçelerin takılı olduğu rapora geçmiştir. Ayrıca gözaltı süresince düzenli doktor kontrolü yapılması gerekirken; doktorun Urfa’da polis karakoluna gelerek, gözaltındakilere sadece uzaktan bakarak darp ve cebir izi olmadığına ilişkin rapor düzenlediği de baronun hazırladığı işkence raporunda yer aldı.

Raporda dikkat çeken noktalardan biri de birçok kişinin cinsel işkenceye maruz kalması iken bir başka nokta ise gözaltına alınan çocuklarda travma yaratılması oldu.

Raporda dikkat çekilen noktalardan biri de olayın yaşandığı mahallede “güvenlik tedbirlerinin  olduğu” ve bu durumun orada yaşayan insanlar üzerinde korku ve endişe yaratmaya devam ettiği olmuştur.

Gözaltında yaşadıklarını paylaşan Güler Alakuş; tuvalet ihtiyacı olanların bile işkence edilir diye tuvalete gitmediğini, işkencenin adliyeye götürülünceye kadar devam ettiğini hatta savcılık ifadesi öncesi savcının diğer kişilerle ilgili ifade vermesi için tehdit ettiğini aktarıyor.

İşkencenin birçok boyutu olduğunu kişisel anlatımlardan da hazırlanan raporlardan da görebiliyoruz. Ancak daha çarpıcı olan yan ise işkenceyi anlatan herkesin karakol içinde işkence için özel bir yere götürüldükleri, orada kendilerini işkencecilerin beklediğini aktarmaları, götürüldükleri yere dair birbirine yakın tarifler yapmaları gösteriyor ki karakollarda işkence için özel alanlar var ve bunlar “ihtiyaç” olduğunda kullanılıyor. Bunu Ayten Öztürk örneğinde de görüyoruz. Ayten Öztürk de çıktığı ilk mahkemede benzer anlatımlarda bulundu. Aylarca bodrum katı olduğunu düşündüğü bir yerde gördüğü işkenceleri kamuoyuna aktardı.

8 Mart 2018’de Lübnan Havalimanı’ndan Avrupa’ya gitmeye hazırlanırken gözaltına alınan ve 13 Mart günü gözleri kapalı bir şekilde faşist Türk devleti kolluklarına teslim edilen Ayten Öztürk’ten, o tarihten gözaltına alındığı 28 Ağustos 2018’e dek haber alınamadı. Ancak devlet, Ayten’in nerede olduğunu çok iyi biliyordu, çünkü Ayten o aylarda kendilerini “Bizi devlet yetiştirdi” diye tanıtan işkencecilerle resmi bir dairenin bodrum katı olduğunu düşündüğü bir yerde işkence görüyordu.

Ayten Öztürk’ün aylarca gördüğü işkence, Halfeti’de bütün kamuoyunun gözleri önünde yaşanan işkence gösteriyor ki; işkence TC’nin tarihsel mirası, bu konuda her zaman donanıma sahip ve AKP’nin işkenceciliği sadakatle sürdürüyor. Demokrasi havarisi kesilerek, “işkenceye sıfır tolerans” diyerek yüksek sesle konuşmalar yaptıkları sırada kurumların hangilerinin bodrum katlarını işkencehaneye dönüştürdüklerini bilemiyoruz. Ama ikiyüzlü siyaset anlayışının yapılan işkencenin üstünü örtmeye yetmediğini yaşanan örneklerden çok rahatlıkla gördüğümüzü söyleyebiliriz.

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu