DerlediklerimizGüncel

Zafer Yörük | Sudan’da kanlı bayram

Her romanda olduğu gibi her devrimde de en önemli maharet, nasıl başlanacağı kadar nasıl bitirileceğini de bilmektir. (Alexis de Tocqueville)

Her romanda olduğu gibi her devrimde de en önemli maharet, nasıl başlanacağı kadar nasıl bitirileceğini de bilmektir. (Alexis de Tocqueville)

Pazartesi sabaha karşı Sudan ordusu özel kuvvetleri RSF, Hartum’da aylardır sokakta sabahlayan göstericilerin üzerine ateş açarak saldırdı. Yüzden fazla göstericinin ölümü, yüzlercesinin ise yaralanması ile sonuçlanan saldırının ardından yine aynı birliklerin hastaneleri basarak tedavi gören yaralıları öldürdüğü haberleri de gün boyunca duyuldu. Saldırıların yalnızca başkent Hartum’da değil, bütün büyük kent merkezlerinde eşzamanlı olarak gerçekleştiği bildiriliyor.

Böylelikle Hartum ordu karargahı önündeki meydanda uzun süredir oturma eylemi yapmakta olan kalabalık, şiddet marifetiyle dağıtılmış oldu. Ama sivil hareketin sözcülerinden gelen mesajlar, Sudan devriminin askeri cuntaya karşı daha da bilenmiş olarak sürdüğünü gösteriyor.

Sudan’ın siyasal İslamcı diktatörü Ömer El Beşir, otuz yıllık tek adam/tek parti iktidarından sonra patlak veren kitlesel protestolar sonucunda Nisan ayında devrilmiş ve hapsedilmişti. Beşir’i deviren askeri cunta, protestocuların talepleri üzerine bu darbeyi yaptığını beyan ederek sivil hareketin temsilcilerini, bir demokrasiye geçiş programı oluşturmak üzere görüşme masasına davet etti.

Sivil hareket, Beşir’in devrilmesinin bir şeyi değiştirmediğini, diktatörlük yapısını bütünüyle tasfiye ederek demokratik bir düzenin yolunu açacak uzun süreli bir geçiş sürecinin gerekliliğini savunuyor. Askeri kanat ise, OHAL ya da sıkıyönetim ilan ederek protestoların yasaklanmasını takiben görünürde sivillerin de katıldığı bir cunta yönetimi altında seçimlere gidilerek konunun bir an önce kapanması taraftarı.

İşte bu otoriter eğilim karşısında protestocular için tek güvence sokakları bırakmamaktı. Pazartesi sabahı gerçekleşen kitle katliamı, belli ki bu güvencenin zeminini ortadan kaldırmayı hedefliyordu.

Askeri cuntanın reisleri, bu toplu cinayeti gerçekleştirmeden önce Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır yönetimlerinin onayını almış görünüyor.

Cunta başkanı General Burhan ve yardımcısı RSF komutanı Hemedi (Muhammed Hamdan Dagalo), saldırının hemen öncesinde bu üç ülkeyi ziyaret etmişti. Kendi egemenlik alanlarına yakın bölgede demokratik bir yönetimin gerçekleşmesi, belli ki Suudi rejimi, körfez monarşileri ve Mısır’daki Sisi diktatörlüğünün ortak kâbusu.

Ortadoğu ve Müslüman Afrika ülkeleri üzerinde hegemonya savaşı veren bu tür gerici/otoriter güç blokları bir yana (ki bunlardan birkaç tane var), uluslararası kamuoyunun Sudan konusunda alacağı tavır, Sudan halkının demokrasi mücadelesinin kaderinde belirleyici rollerden birini oynayacak.

Trump yönetiminin Suudilerin kaygılarını paylaştığı söyleniyor. Ama Avrupa Birliği’nin ya da bazı Batılı ülkelerin farklı bir tavır alarak siyasal iktidarın bütünüyle sivil güçlere devredilmesini talep etmeleri durumunda bu tercihin değişeceği de öngörülüyor

Sudan devriminin başlıca itici gücü olan ekonomik kriz, Beşir’in insanlığa karşı işlediği suçların yaptırımı olarak Birleşmiş Milletler tarafından uygulamaya konulan yatırım ve ticaret sınırlamalarının da bir sonucuydu.

Bugün uluslararası kamuoyunun elinde, sivil iktidara geçiş koşuluyla Sudan’a yönelik yaptırımları kaldırma vaadinin bir koz olarak bulunduğu ortaya çıkıyor. Sudan’da bundan sonra olacaklar, “uluslararası kamuoyu” için de bir demokrasi sınavı anlamına geliyor.

8 Haziran 2019 Yeni Yaşam

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu