GüncelManşet

30 Ağustos kimin zaferi?

 

“Yıl 1939. Günlerden 19 Mayıs. Atatürk Dolmabahçe’de, yanında Şükrü Kaya, Ruken Eşref, Kılıç Ali, Salih Bozok, Mehmet Soydan, Nuri Conker var, konuşuyorlar. Birden bire Atatürk soruyor; ‘Bugün günlerden ne?” diyorlar salı, Çarşamba neyse. Ayın kaçı. 19’u. Aylardan ne: Mayıs. ‘Ne oldu bugün söyleyin bakalım’ diyor… [Bu minvalde sorularla bir icadın peşine düşüyorlar, nihayetinde buluyorlar.] Atatürk, ‘Bırakın bunları’ diyor. ‘Öyle bi şeydir ki bu ülkenin kurtuluşudur.’ Yine bulamıyorlar. En sonra Şükrü Kaya hatırlıyor, ‘Bu sizin İstanbul’dan ayrıldığınız gün mü?’ deyince. ‘Yaklaştın’ diyor. ‘Samsun’a çıktığınız gün.’ Sonra, ‘Asıl yapacağımız bayram bu’ diyor. Ertesi sene 19 Mayıs’ta Şükrü Kaya’nın talebiyle 19 Mayıs Bayramı kutlanıyor.” (Resmi İdeoloji Sözlüğü, s. 701, Sait Çetinoğlu)

1940 yılından bu yana “Atatürk’ü anma ve Gençlik Spor Bayramı” olarak kutlanan 19 Mayıs gününün “bulunuşu” işte bu şekilde gerçekleştiriliyor. Bu örneği neden verdik diye sorarsanız, bu örnek ülkemiz tarihinde bütün “Milli Gün” olarak tarif edilen ve üzerine büyük senaryolar yazılan günlerin gerçekte egemen sınıflar açısından ne anlama geldiği, nasıl belirlendiği ve neyi amaçladığı konusunda bize açık bir gerçeği gösteriyor.

Yine bu “Milli Günlerin” en önemlileri arasında sayılan 30 Ağustos’un yıldönümünü içerisindeyiz. Zafer Bayramı olarak nitelendirilen 30 Ağustos’u belirlenişinin de 19 Mayıs’ın belirlenişindeki yöntem ve anlayışla gerçekleştirildiğine şüphe yok. Yalnız belki meseleyi daha “gösterişli yapan”, 30 Ağustos gününün Mustafa Kemal’in “Başkumandan” olarak katıldığı “Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni”  ifade ediyor oluşudur. Bu savaş sonrası da “düşman” unsurlarının ülkeyi terk etmeye başladıkları ifade edilir ve bu da “zaferi” simgeler.

Dünyadaki bütün egemen sınıflar gibi TC’ye egemen olan sınıfların da tarihi kendi ideolojileri doğrultusunda yazması ve hazırlanan bu “resim ideolojiyi” halka daha fazla mal edebilecekleri, “yutturabilecekleri” belirli günler seçmeleri anlaşılırdır. Çünkü gerçekler, gizlendiği takdirde egemen sınıfların elinde silah haline gelebilir ve ezilen halk kesimleri bu şekilde sistemin “yılmaz bekçileri” haline getirilebilir. Bizzat devlet tarafından belirlenen 23 Nisan, 29 Ekim, 30 Ağustos… vb. günleri bu gözle okumak ve de okutturmak hala elzemdir. Çünkü bu konudaki yanlış tarih aktarımının egemenliği kendini koruyor.

“Kurtuluş Savaşı” olarak egemenlerce adlandırılan “Kuruluş” savaşının temellerinde Anadolu’da emperyalist işgale karşı öfkenin yarattığı halk hareketinin nüveleri vardır. (Kara Yılan, Çerkez Ethem, birçok yerde silahlanan halk vb.) Ermeni ve Rum zenginliğinin türlü katliamlarla üzerine konan ve palazlanan “eskinin İttihatçı kadroları, yeninin Kemalistleri” de bu belirli dinamikleriyle ortaya çıkan anti-emperyalist dinamiği ele geçirerek, kendi sınıfsal çıkarları doğrultusunda şekillendirmişlerdir. Bir yandan aykırı sesleri boğmak ve hareketi tek elden yönetmek için merkezileşme sağlayan Kemalistler, diğer yandan emperyalist devletlerle görüşmeler yapıyor ve baştan sona işbirliğine girerek “TC”nin temellerini atıyordu.

Emperyalizmi karşısına alamayacak olan Kemalistlerin, “sınıfsal” çıkarları konusunda emperyalistlerle bir pazarlık ihtimali için ülkede belli bir gücü sağlamaları gerekiyordu. Bu da halk hareketi ele geçirilerek sağlanmış oluyordu. Ama pazarlığın Kemalistler açısında sınırı bu kadardı. Sınırın esasını ise emperyalistler belirliyordu. Emperyalistler kendi aralarındaki dalaş, Sovyetler’de gerçekleşen devrim gibi sebepler ve aynı zamanda dünyanın diğer ezilen kesimlerinde olası isyanları göze alamadıkları için de TC’yi fiili işgale almaktansa kendi amaçlarına uygun bir devlet mekanizması ve sınıfla (Kemalistler) yarı-sömürge olarak yönetmeyi seçmişti. Ki devletin kuruluşunun ardından 90 yıllık tarihte Türkiye Halkı’nın tümüne yönelik halk düşmanlığı ve de sömürü bu temeller üzerinden yükselmiştir. Türkiye’nin Emperyalizm’e bağlılığının kalıcılığı, “bağımsızlık”, “zafer”, “kurtuluş” gibi sıfatlarla işte böyle yaratılıyordu.

Üzerine çok sayıda yazılan, çizilen ama hesaplanılması halen önemli bir kesimce yapılamamış olan Kemalizm ve özellikle “Kurtuluş Savaşı”na dair 30 Ağustos vesilesiyle özet geçmek istedik. Umuyoruz ki 30 Ağustos bu konudaki bilgilerimizi tazelediğimiz ve doğruları aradığımız bir zamana tekabül eder.

 

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu