Güncel

6-7 Eylül’ü Rum olmayan tanıkları anlattı

H. Merkezi: İstanbul, Adalar Kent Konseyi önceki gün Büyükada, Çelik Gülersoy Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlediği bir etkinlikle; 6- 7 Eylül 1955’te Rumlara ve azınlıklara karşı yapılan saldırıları ve o saldırılarda hayatını kaybedenleri andı.

Anma etkinliğinde Gündüz Vassaf, Masis Kürkçügil ve Orhan Türker de hem o dönemin siyasi atmosferini hem de tanıklıklarını aktardı. 62 yıl önce Rumlara yönelik gerçekleştirilen saldırılarda 20’ye yakın insan hayatını kaybederken yüzlerce kadının tecavüze uğradı ve bir o kadar iş yeri ile ev de talan edildi. Rum nüfusunun fazla olduğu Adalarda gerçekleşen etkinlikle olayları bu defa Rumlar değil, diğer tanıklar anlattı…

 

“Çok önceden organize edildiği belli”

İlk olarak söz alan yazar Masis Kürkçügil, öncelikle dönemin siyasal nedenlerini anlattı. Bu tür olayların bugün de sürdüğüne dikkat çeken Kürkçügil; örneklendirmenin Madımak’tan birçok olaya kadar uzanabileceğini ifade etti. Kürkçügil bu tür vakaların benzerliği açısından Çarlık Rusya’da yapılan daha çok anti-semitik, pogrom olarak da adlandırılan ve dinsel şiddetlere eş olduğunu söylerken; 6-7 Eylül olaylarının Kıbrıs Meselesi yüzünden çıktığına da dikkat çekti. Türkiye’nin hâlâ Kıbrıs meselesinde elle tutulur bir politikasının bulunmadığını belirten Kürkçügil şöyle konuştu: “Fuat Köprülü dışişleri bakanıyken, Yunanlılar ve İngilizlerle görüşmüş ve ‘bizim bir Kıbrıs meselemiz yoktur’ demiştir. Esasen Kıbrıs’ın bağımsızlığı için o dönem kimlerin mücadele ettiği bir yana İngiltere orada bazı dengeleri korumak adına Türkiye’nin de olaya müdahil olmasını istemiştir. Böylelikle bir resmî tez şekillenmiştir. Tabii o dönem görüşmeleri yapan Fatin Rüştü Zorlu da Londra’da karşı tarafa göre elin güçlü olması için bazı protestoların olmasını istiyor. O protestolar da birkaç gün içinde organize ediliyor. Birtakım insanlar arabalarla ellerinde tek tip tornadan çıkmış sopalar ve listelerle bunu yerine getiriyor.”

Olayın siyasal arka planını anlatan Kürkçügil, Londra’da görüşmeler sürerken bu kadar kısa sürede olayın organize olmasını ise daha önceden planlanmış olabileceğine bağladı.

 

Devletten habersiz ‘derin devlet’ olmaz

O dönemde yaşanan olayların en sağlıklı bilgilerinin Yunanistan’ın yanı sıra Almanya, İngiltere ve Fransa gibi yabancı elçiliklerinden öğrenildiğini dile getiren Masis Kürkçügil, yaşananların ‘komünistlerin yaptığı’ iddiasıyla saptırılarak bir şekilde gerçek faaillerin üstünün kapatıldığını da aktardı. Hatta Yassıada duruşmalarında Adnan Menderes’in savunmalarında Atatürk’ün evinin bombalanması provokasyonunun Yunanistan Komünist Partisi tarafından yapıldığını iddia ettiğini fakat o dönem partini neredeyse dağılma sürecinde olduğunu da sözlerine ekledi. Kürkçügil, bu tarz şiddet olaylarının ardında genellikle herkesin ‘derin devlet’ aradığını fakat devletin üst düzey kademelerinin bilgisi ya da siyasi bir karar olmaksızın var olan bir ‘derin devletin’ kabul edilemeyeceğini düşündüğünü dile getirdi. Masis Kürkçügil linç, talan ve katliamların 6-7 Eylül’den önce de sonra da gerek azınlıkların gerek muhaliflerin gerekse de ayrımcılığa uğrayan tüm kesimlerin başına sıkça geldiğini vurguladı. Kürküçügil son 25 yılda, ayrımcılığa karşı, eşit yurttaşlık talebinde bulunanların en azından bir literatüre sahip olduğunu ve geçmiş belleğini korumaya yönelik adımlar attığını da belirtti.

 

Hâlâ cam kırıklarına tahammül edemiyorum

Etkinlikte konuşan çevirmen, yazar Orhan Türker de 6-7 Eylül’de yaşadıklarını ve hatırladıklarını paylaştı. Kadıköy, Moda’da yaşadığını ve o zaman altı buçuk yaşında olduğunu ifade eden Türker; o dönem iki, üç esnaf dışında Kadıköy çarşıdaki tüm iş yerlerinin ve dükkanların Rumlar’ındı dedi. 6 Eylül akşamı çok büyük bir gürültü ile camların kırıldığını ve sabaha kadar devam ettiğini söyleyen Türker, anne babası ile birçok komşusunun tedirgin olduğunu, insanların evlerine Türk bayrağı asarak kendilerini koruduğunu dile getirdi. Ertesi sabah, sokakta korkunç bir manzarayla karşılaştıklarını anlatan Orhan Türker: “Camı kırılmadık dükkan neredeyse yoktu; Yorgo’nun Fırını, Diamonds’un eczanesi, Bulgar sütçü kardeşler vardı onların da evi yerle bir oldu ve daha birçoğu” dedi. Bu görüntülerin zihnine kazındığından ve onda derin bir acı yarattığından bahseden Türker, aradan geçen 62 yıldan sonra bile cam kırılma sesi duymaya ya da kırıkları görmeye tahammül edemediğini söyledi. Olayların politik arka planına çok fazla değinmeyeceğini dile getiren Türker, İkinci Dünya Savaşı’nda savaş geçirmemiş İstanbul’un böylesi bir talana maruz kalmasını “kendi elimizle tarihimizi ve birçok halkın bir arada yaşadığı Osmanlı şehri olma özelliğini mahvettik” diyerek ifade etti. Türker tüm bu yaşananlardan toplumun tamamının sorumlu olmadığını fakat 6- 7 Eylül’den sonra Rumlarla Türklerin eskisi gibi bağ kuramadığını da sözlerine ekledi.

 

Benzeri olaylar tarih boyunca vardı…

Etkinlikte son sözü alan yazar Gündüz Vasaf da öncelikle 6-7 Eylül’de kendi yaşadıklarını aktardı. Vasaf, 6 Eylül akşamı Demokrat Parti Milletvekili babasının evde olmadığını ve annesiyle saldırganları camdan izlediklerini; bir ara güruhun eve saldırmak için hazırlandığını fakat bahçede duran arabada yazan “Kıbrıs Türklerindir” yazısını gördükten sonra vazgeçtiklerini anlattı. Gündüz Vasaf, gerek Rumlar gerek başka topraklarda yaşayan halklar açsından bu yaşananların tarih boyunca sürdüğünü dile getirdi. Vasaf, Rumlar açısından konuşmak istemediğini de dile getirerek olayları anlatan özellikle de Büyükada’da yaşayan ve sürgüne gidenlerin dilinden yazılan birkaç örnek ile yine benzer bir olay olan Bosna’daki vahşete de değinen bir konuşma gerçekleştirdi.

Etkinlikte ayrıca “Mana Mou İstanbul” adlı belgesel gösterilirken olayların yaşandığı geceye ait fotoğraflardan oluşan bir yerleştirme de sergilendi.

Kaynak: ANF

Daha fazla göster

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu